Akıllı Fabrikalar üretim sektörü sohbetlerinin konuğu Makina Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı İbrahim Tataroğlu. R. Ekin Tazegül sordu, İbrahim Tataroğlu Endüstri 4.0, Geleceğin Fabrikaları, Makina Mühendisleri Odası’nın Endüstri 4.0 çalışmaları, Kestirimci Analiz gibi konularda görüşlerini anlattı.

Ekin Tazegül: Akıllı Fabrikalar olarak yapmakta olduğumuz Endüstri 4.0, Sanayi 4.0, 4. Sanayi Devrimi, dijital dönüşüm, verilerin ve araçların harmonisi artık hangisini tercih ediyorsanız bu konuda yapmış olduğumuz sohbetlerin bir diğerinde Makine Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı İbrahim Tataroğlu ile birlikteyiz. Abi hoş geldin nasılsın?

İbrahim Tataroğlu: İyiyim Ekincim sen nasılsın?

Ekin Tazegül: Ben de iyiyim abi istersen seni biraz tanıyarak başlayalım.

İbrahim Tataroğlu: İbrahim Tataroğlu adım, makine mühendisiyim 2012 yılında mezun oldum. O günden bu yana da dijitalleşmenin içinde aslında mesleğimizin de dijitalleştiği bir süreçte yer aldım diyebilirim. Çalışma hayatım boyunca verinin anlamlandırılması üzerine projeler yaptım. Esas ihtiyacın ne olduğuna dair ön görülerim oldu. O yüzden mesleki alanımı bu yönde değiştirdim ve evrilttim. Makine mühendisliğinden çok bu alanda çalışıyorum. Makine mühendisliğiyle bu alanın birleştiği yerlerde çalışıyorum. Makine Mühendisleri Odasında da 2020 yılının başında yapılan seçimlerle birlikte şube başkanı oldum. Bu da önem verdiğim bir şey. Öğrenci üyeliğimden bu yana odamızın birçok kademesinde görev almıştım. Yine odada da ülkemizin ve mesleğimizin geleceği için sorumluluk almak üzere aday oldum. Üyelerimizin oyları ile birlikte bu seçimde böyle bir sonuç elde ettik.

Ekin Tazegül: Genel olarak Makine Mühendisleri Odası hakkında konuşacağımız için isterseniz sizden bilgi alalım Makine Mühendisleri Odası kimdir? Neler yapar? Biraz bunları konuşalım sonrasında Endüstri 4.0 konusunda neler yaptığına değiniriz.

İbrahim Tataroğlu: Makine Mühendisleri Odası 1954 yılında Anayasa ile kurulmuş kamu kamu kurumu niteliğinde bir meslek odası ama bununla beraber mesleğin çıkarları ve toplumun çıkarlarını koruyacak, bunların ikisini bir potada eritecek demokratik kitle örgütü olarak kendisini tarif ediyor. Ülkedeki mühendisliğin dünü, bugünü ve yarını için çalışmalar yapan bir kurum diyebiliriz. Mühendislik mesleği özellikle makine gibi eski ve köklü bir meslek. Toplumun bütün alanları ile ilgili, hayatımızın her yerine girmiş bir meslek uzmanlaşma alanları var. Bu nedenle Makine Mühendisleri Odası da ülkedeki mühendislik eğitiminde yaşanan sorunlar, daha sonrasında dikey uzmanlıklarda yaşanan problemler gibi sorunlara çözüm üretmek üzere birçok çalışma yapıyor. Şu an aslında mesleki niteliği arttırma yönünde çok ciddi bir hedefi var. En büyük hedefi mesleğin nasıl icra edildiği ve mesleği icra ederken de mühendisin hem mühendislik eğitimi hem de mühendisin eğitimi konusunda sorumluluklar alan geleceğe yön vermeye çalışan bir kurum.

Ekin Tazegül: O zaman biraz şundan konuşmaya başlayalım. Ne yazık ki bir pandemi dönemindeyiz. Hepimiz evlere kapandık. Hayatımızdaki birçok şey kötü etkilendi. Birkaç tane ufak iyi etkilenen yönünden bahsediyoruz ama şimdi sana şunu soracağım pandemi dönemi seni nasıl etkiledi? Makine Mühendisleri Odasını nasıl etkiledi? Neler oldu? Neler değişti hayatında? Biraz bundan bahseder misin?

İbrahim Tataroğlu: Yani şöyle söyleyebilirim pandemi süreci, Makine Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi’nin hayatında çok büyük radikal değişiklere neden olmadı.

Bunun esas nedeni biz 2015’in başından bu yana üye deneyiminin dijitalleşmesini ve içerdeki operasyonların dijital araçların kullanılması alanına ciddi yatırımlar yaptık. Hem kendi yazılımlarımızı ürettik hem de süreci dijitalleştirdik.

Bu nedenle pandemi de mesela bizim daha önce tartıştığımız evden çalışma yöntemlerine dönmek veya veri analizi doğrultusunda etkinlik yapmak. Eğitimin belli bir bölümünü dijital ortamlardan ulaştırmak gibi uygulamadan da yaptığımız konuları hayata geçirme fırsatı bulduğumuz bir alan oldu. O açıdan şöyle bir değişim olabilir. Önceden çevrimiçi söyleşiler yapıyorduk. 30-40 kişi katılıyordu. Pandeminin zirve yaptığı dönemlerde 400-500 kişiye varan katılımlar oldu. Bence üyelerimizin ilgisi de arkadaşlarımızı mutlu etti. Yani pandemi başladığından bu yana 170’ten fazla çevirim içi teknik söyleşi yaptık. 40 binden fazla katılım oldu. En büyük değişim üyenin bu sürece adapte olmasındaki hızlanmaydı ama içerideki operasyonlarda biz şu an şube binamızda sadece belli dönemlerde bazı arkadaşlarımızın çalışması için açıyoruz. Bütün binalarımız kapalı ama hiçbir çalışmamız da durmadı aksamadı, hatta arttı diyebilirim. Daha verimli çalıştığımıza dair elimizde iş raporları var. O açıdan pandemi, üyelerimizin deneyimini, üyelerimizin odayla kurduğu ilişkiyi biraz değiştirdi ama bizim İstanbul şubesinin hayatında çok büyük bir değişiklik yapmadı. Uygulamayı daha net yapmış olduk. Bundan sonrası için de bu çerçevede bu doğru olduğumuzu da görerek daha da güçlü adımlar atmak istiyoruz, yapabileceğimize de inanıyorum ben. Yapay zeka bir üye asistanı hayat geçirmek belki pandemi öncesine göre daha kolay. Hem üyelerin iknası hem içerideki topluluğun hem de çalışma arkadaşlarımızın iknası konusunda faydası olacaktır diye düşünüyorum. Meslektaşlarımız için de şöyle bir durum gözlemliyorum. İmalat sanayisinde pandemiye rağmen çalışmalar durmadı veya gerilemedi. Çünkü imalattaki döviz dalgalanmasının kritik gelişi yüzünden işler durmadı ama şöyle bir çelişki oldu: İnsanlar kendi hayatlarını koyarak işlere gittiler. Bizim meslektaşlarımızın ve iş veren üyelerimiz açısından ciddi sorunlarını gözlemledik. İmalat sanayinde özellikle dijital dönüşümün bu kadar hızlı gündeme gelip nasıl dijitalleşebiliriz sorusuna bir cevap aranmaya başlandığı bir başlangıç oldu diyebilirim. Birey olarak da evde hakikaten çok uzun bir zaman geçirdim. Biraz daha fazla düşünme fırsatım oldu, biraz daha fazla araştırma fırsatım oldu. Kendim için de bazı radikal değişimlerin başlangıcı olarak değerlendirebilirim.

Ekin Tazegül: Az önce bahsettik Makine Mühendisleri Odası’na dijital bir altyapı kurmuş olmanız bu pandemi sürecini daha az yarayla atlatmanızı sağladı. Aslında baktığımızda dijital altyapısını kurmuş olan firmalar benzer şekilde biraz daha az hasarla atlatabildiler. Şimdi bu süreçle beraber birçok firma Endüstri 4.0’a nasıl geçiş yapabilirim, sorusunu soruyor. Fakat Endüstri 4.0 ile ilgili herkesin farklı bir tanımı olduğunu görüyoruz. Burada Makine Mühendisleri Odası Endüstri 4.0 tanımı nedir ve nasıl çalışmaları var?

İbrahim Tataroğlu: Endüstri 4.0 konusu üniversite de yaptığım konuşmalarda öğrenci arkadaşlara en fazla değinmek istediğim konulardan bir tanesiydi. Almanya’da buna Endüstri 4.0 deniliyor ve bu deklare edildiğinden bu yana bir ülke politikası olmuş durumda. Amerika, endüstriyel nesnelerin interneti diyor. Yine bu da bir ülke politikası ve üretimi kendi ülkesine çekmek etrafında şekilleniyor. Çin’de Made in China twenty twenty-fife deniliyor bu da Çin’in 2025 yılına kadar robotlaşmada yüzde 25 seviyesine çıkmayı hedefliyor. Zaten dijital teknolojilerde çok iyi bir seviyeye gelmek üzereler. Hindistan Digital İndia diyor. Japonya toplum 5.0 diyor. Türkiye’de bu konu bir şekilde ülkenin ana gündemi haline gelemiyor maalesef ve farklı söylemler var. Bizim oda Sanayi 4.0 kavramı etrafında tartışıyordu. Ben doğru tartışmanın dijital dönüşüm olduğunu savunan taraftayım.

Çünkü dijital dönüşüm dediğimiz şey toplumdan bağımsız olamaz. Meslekten de bağımsız olamaz. Yani hayatın bütün alanını kapsayan bir dönüşümün içinde olacağız ve bu her geçen gün radikalleşerek, üzerimize gelmeye başlayacak.

Makine Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi de dijital dönüşüm kavramının ve ilgili ve bağlı teknolojilerin öncelikle üyelere ve işletmelere taşınmasında önemli bir sorumluluk almak istiyor diyebilirim. Dijital dönüşümü bütün üyelerin gündemine sokmak gibi bir hedefi var. Çünkü kişiler, kendini tartışmadığı zaman bu süreci üyeler veya firmalar tartışmadığı zaman ister istemez palyatif bir durum oluyor ve maalesef bu tartışmalar IT sektöründen geliyor. Onların da Uluslararası venderların ülkedeki arkadaşlara hedef koymasından kaynaklanıyor. Bir üretim alanından doğru dijital dönüşüm tartışması pandemi ile birlikte başlıyor oldu diyebilirim.

Ekin Tazegül: Siz ne tarz çalışmalar yürütüyorsunuz oda olarak?

İbrahim Tataroğlu: Oda olarak şöyle bir çalışma aslında yürütüyoruz. Birinci mesele, bu konuda farkındalığın yaratılması. Hem öğrenci üyelerde hem üyelerde hem işletmelerde. Bunu için Endüstri 4.0 komisyonumuz var. Düzenli etkinlikler yapıyor. Odamızın genel merkezinin yaptığı sanayi kongresi var ana gündem dijital dönüşümdü. Pandemi öncesi yapıldı. Yine birçok etkinliğimizde ülke çapında yaptığımız 24 tane sempozyum var. Onların hepsinde dijital dönüşüm bir başlık ve birçoğunda da ana başlıklardan bir tanesi sektörel kırılımlarını ortaya koymaya çalışıyoruz ama şöyle bir eksiklik var. Üniversite sanayi ve oda iş birliği istediğimiz seviye değil. O yüzden bu dönem için okulların başlamasıyla bu pandemi dönemiyle uzaktan yürütülmesi gibi sorunlar da baş gösterince bir adım atıp, en azından İstanbul’da öğrenim gören makine mühendisliğine bağlı okullarda öğrenim gören 2000’den fazla öğrenci üye adayımız var. Onlara doğrudan yapay zekaya ilk adım eğitimini ulaştırmak istiyoruz. Bununla birlikte ikinci, üçüncü aşamalarında daha derin bir dijital dönüşüm eğitimi vererek mezun olduğunda bu alana sevk edebildiğimiz kadar meslektaşımızı sevk etmek istiyoruz. Buna ek olarak da odamıza kayıt olmuş her üyemize yine yapay zekaya ilk adım eğitimini vermek ve Faruk Eczacıbaşı’nın ‘Daha Yeni Başlıyor’ kitabını hediye ederek bu tartışmanın içine çekmek gibi bir hedefimiz var. Çok önemli görüyorum özellikle meslektaşlarımın bu alana dair ilgisinin artması bu alanda üretilecek mesleki bilginin gelişmesine neden olur. Bu tartışmayı eğer üyelerimizin gündeminde iyi bir noktaya çekebilirsek de ülkemizin geleceği mesleğimizin geleceğiyle aynı düzeydedir diye yaklaşan bir kurum olarak ülkemizin geleceğine dair daha umutlu oluruz diye düşünüyorum.

Ekin Tazegül: Burada aslında öz eleştiri yapmanı isteyeceğim ama sence Makine Mühendisleri Odası ya da TMMOB Endüstri 4.0 konusunda yeterli çalışmayı yaptı mı şimdiye kadar, ya da yapmakta mı?

İbrahim Tataroğlu: Şöyle söyleyeyim, bu konuda samimi olmak gerekirse yapamadık diyebilirim çünkü çok daha önceden gündemimizde olan bir konuydu. Makine Mühendisleri Odası’nın gündeminde uzun süredir var ama bunu harekete geçirmek çok zor oluyor. Hem odanın gündemleri, hem ülkenin gündemleri hem mesleğin gündemleri gibi aslında ülkenin kendi gündemi buraya doğru evrilmediği için.

Makine Mühendisleri Odası belki çok daha etkin bir çalışma yapabilirdi. Kendi gündemimize dijital dönüşümümüzü aldığımız 5 yıl öncesine kadar o gün ülkenin de gündemine sokmak için daha yaygın güçlü bir çalışma yapabilir miydi? Bence yapabilirdi ama dediğim gibi buna hem ülkenin gündemleri hem odanın gündemleri meslek gruplarının gündemleri el vermiyor. Daha güçlü bir çalışma ortaya koysaydık, mesleğimiz açısından daha iyi bir iş yapardık diye düşünüyorum. Bundan sonrası için ama konunun en azından çerçevesi bizim açımızdan çok net. Burada olup, sürükleyici iş birlikleri de yaparak bütün üniversitelerde çalışma yapan herkese açık destek sağlayacak ortamlar yapacağız. Çünkü mesleğimizin ve meslektaşlarımızın buna çok net ihtiyacı var.

Ekin Tazegül: Oda olarak çok sayıda bu alanda çalışabilen; IT alanı olabilir, üretim alanı olabilir, belki hizmet alanı olabilir firma ve firmanın çalışanları üyeniz aslında ya da bir şekilde bir bağlantınız var. Sence Türkiye’de firmalara baktığında, en azından bildiğimiz firmalara endüstri olarak hangi aşamadayız? 4 aşamaya ayıracak olsak sence hangi aşamaya gelmiş durumdayız.

İbrahim Tataroğlu: Birkaç yerde okuduğum araştırmaya göre otomasyon altı bir konumdayız. Endüstride 3. seviyenin altında bir noktadayız. Bazı sektörlerde bu 3’ü bulmuş durumda, bazı sektörlerde de 3’ü geçmiş durumda bu da yine firmaların inisiyatifi o alanda çalışan firmaların gerçekten olağan dışı çabası olmuş konular var. Ben tekstil terbiye sektöründe Türkiyeli yerli bir firmanın otomasyon ve robot yazılıyla beraber Endüstri 4.0 seviyesine yaklaşan bir teknoloji sunduğunu, bunu Türkiye’de birçok firmada implemente ettiğini biliyorum. Otomotiv sektöründe keza böyle durumlar var. Tekstil, kimya ve meta sanayide maalesef bu durumu göremiyoruz. Ama bu iki sürükleyici ana şey dünyada da böyle. Ama bizim Türkiye’de genel olarak bu şeyin gerisinde olduğumuz için ortalamamız 2’nin altıda gözüküyor. Otomotiv, elektrik ve elektronik, tekstil sanayi bütün dünyada sürükleyici ve yatırımların olduğu yerlerden birisi. Türkiye’de de böyle özellikle tekstilde rekabet tüm dünya ile olduğu için ve gelişmiş de bir tekstil sektörü olduğu için ülkede biraz daha burada yatırım yapmaktan firmalar çekinmiyor. Ama gördüğümüz düşük gerçekten düşük. Dijitalleşme tartışması daha yeni gündeme gelen konulardan bir tanesi diyebilirim.

Ekin Tazegül: Aslında bazı firmalara baktığımızda bu süreci başlatmış olduğunu görüyoruz. Sence bu süreçle beraber önce neleri değiştirmeye başlıyorlar? Fabrikaların, üretim sektörünün yönü ne tarafa gidiyor şu anda?

İbrahim Tataroğlu: Üretim sektöründe değişim reçete bazlı üretimin olduğu yerlerde başlıyor o da işte uygun bir ERP çözümü bulan ve bu ERP çözümünü muhasebe olarak ele almayan kurumlar ikinci aşamalara üretimin diğer katmanlarından fielda inme aşamasında doğru ilerleyebiliyor. Birinci yapılması gereken zaten iç süreçlerin dijitalleşmesi. Yani bir fabrikada yönetim tarafının dijitalleşmesi gerçekleştiğinde üretim tarafına doğru da bir kayma oluyor. O yüzden en kritik aşamalardan bir tanesi de o. Doğru implemende edilmiş bir ERP sistemi ile başlamak veya şu anki mevcut yazılım sistemlerinin daha doğru ve çözüm odaklı bir yere getirerek ilerleyen firmalar ikinci faz yatırımlarını daha rahatlıkla yapabilir durumda oluyorlar ama bizim ortaya koyduğumuz tartışmada şöyle bir içerik var.

Birinci mesele, yalın üretim. Yani üretim biçiminin yalınlaştırılması ve daha sonra bunun katmanlı bir şekilde dijitalleştirilmesi. Dijital dönüşümü üretimin bir aracı haline getirebilmek için ilk adım olarak yalın üretim proseslerinin uygulanması diyebilirim. Bizim üyelerimize ve işletmelerimize götüreceğimiz öneri bu. Bu konuda somut destek sağlayacak çalışmalar yapmak gibi bir hedefimiz var.

Ekin Tazegül: Özellikle Avrupa’yla, Amerika’yla, Japonya’yla her türlü ülkede farklı bir isimle adlandırılan Endüstri 4.0, Sanayi 4.0, dijitalleşme sence oradaki firmalar nereye giderken biz ne noktadayız? Onlar neyi daha farklı yapmaya başladılar?

İbrahim Tataroğlu: Yani şöyle söyleyeyim, dünyada birçok üretimin ana merkezi olan firma dijitalleşme sürecini belli bir olgunluk seviyesine getirdi. Bunun ışığında da bir tartışma ortaya koydu. Şunu söyleyebilirim,

Almanya bu Endüstiri 4.0 tartışmasını yaparken kendi içinde, firmalarında, üretim sektöründe bunu ortaya koyduğu bir noktadan yaptı. Japonya toplum 5.0 derken ‘Biz zaten bunu geçtik biz bir de bunu yalınlaştırarak topluma götürüyoruz’ dedi. Çin 20 yıldır buraya yatırım yapıyor. Amerika üretimi kendi kıtasına çekmek için bu tartışmaya çok hızlı dahil oldu. Bilişim sektörü orada çok güçlü. Türkiye’nin kendine bir alan seçip, bu sürece dahil olmak gibi bir hedef koyması lazım.

Bu da pandemi sonrası fırsatları da ortaya koyuyor. Çünkü pandemi de lojistik ister istemez sallandığında yakın lokasyonlar anlam kazanmaya başladı. Türkiye’de bu alana yatırım yaparsa üretim kalitesini de yükselteceği Avrupa’nın yeniden tedarikçisi olma pozisyonunu kısa vadede alabilir ama bu yeterli bir şey değil. Kendisini burada konumlamak için daha derin bir yatırım yapması gerekiyor diyebilirim. Burada Dünya Robot Enstitüsü’nün raporları var. Orada şunu görüyoruz, 10 bin çalışan başına robot yoğunluğu gibi bir şey var. Bu da birçok görüntüyü ortaya koyuyor. Bu dünyada 10 bin çalışan başına 113 robot ortalaması var. Avrupa’da 114, Asya’da 103 nüfus ve çalışan yoğunluğunu düşündüğünde bu az değil ve dramatik bir şekilde her geçen gün artıyor. Ülkemizde 80 seviyesinde birkaç sene öncesinde Çin ile aynıydı bu oran. Şimdi Çin aldı başını gidiyor. 187 robota çıktı. Neredeyse iki katımızdan fazla. Bunu şöyle düşünelim, Singapur’da elektrik elektronik üretimi ana üretimlerden bir tanesi, 10 bin çalışan başına dünyada en yüksek burada 918. Üretim otomasyon alanında nasıl bir yatırım yaptıklarını gözlemleyebiliriz. Kore bizimle karşılaştırılabilecek ülkelerden işte 60-70’li yıllardan… Kore şu an bizim 10 katımız, 855. Kore’yi bir rakip olarak değerlendirebiliriz ve 20 yılda aramızda açılan fark nasıl bir şey oldu! Bunu gözlemleyebiliriz. O yüzden bu soruyu böyle bir veriyle birlikte değerlendirmiş olayım. Önemli bir gösterge bizim içinde önemli bir gösterge. Başka bir gösterge de akıllı telefon meselesine de girebiliriz. Çünkü akıllı telefon kullanma oranı da önemli bir parametre olmaya başladı. İnsanların bilişime ve dijital dönüşeme yatkınlığını dair parametre olarak değerlendirebiliriz bunu. Masaüstü bilgisayardan çok akıllı telefon kullanan ülkelere bir bakalım. İşte farklı yüzdelerle de olsa yüksek olanları değerlendirelim. Bizim yakın olduğumuz hem PC hem akıllı telefon kullanımı yüzde 50’nin üzerinde olan ve akıllı telefonun yukarda olan ülkeler; Endonezya, Hindistan, Malezya, Meksika ve Vietnam. Oranı hem PC’de hem akıllı telefonda yüzde 70 olan ülkelere baktığımızda da; Çin, Singapur ve Kore gibi ülkeleri gözlemliyoruz. Buradaki ülkelerin verilerini robotlaşma süreci ile değerlendirdiğimizde ülkede yaşayan insanların dijital teknolojiye uyumunu ortaya koyuyor. Yani bir uyum potansiyeli var ama gerekli yatırımlar yapılır mı, yapılıyor mu sorusuna bir cevabımız yok. İnsanların bu sürece hızlı adapte olacağını ön görüyorum ama bunun için de yatırımın ciddi anlamda yapılması gerektiğini düşünüyorum.

Ekin Tazegül: Üretime baktığımızda geleceğin fabrikaları nasıl olacak? Sizin bu konuda nasıl bir vizyonunuz var?

İbrahim Tataroğlu: Daha karanlık fabrikalar olacak. Mavi yaka işçilerin, tekrar eden işlerin, çok çok azaldığı ve birçok sürecin proses üzerinden ilerlediği bir tür fabrikalar düzeni mutlaka gelecek. Şu an zaten üretimin bazı alanları tamamen robotlaşmış durumda, sektörel bazlı olarak. Bazı alanlarda hala insan müdahalesi var. Bakım yönetimi gibi farklı bir alanda hala insan müdahalesi var. Mühendislik daha tasarımsal süreçlere doğru evrilmiş durumda. Bu da mühendislerinde üretimlerindeki yönetici pozisyonlarında bir farklılık ortaya koyacak. Robot satışlarından yine istatistik verecek olursak, gelecek bugün neyi tetikledi diye…

Dünyadaki robot satışlarına baktığımız zaman, servis robotları dediğimiz robotların satışı yüzde 32 artmış. Lojistik robotların satışı yüzde 110 artmış. Bu çok dramatik bir şey, lojistik alanında yaşanan sıkıntı. Hızlı yatırımlarla bunun toparlaması hedefine yaklaşıyoruz. Medikal robotlar yüzde 28 artmış.

Burada da lojistik lokasyon bazlı çok büyük problem haline geldiği için gelecek açısından bence kritik bilgiyi bize sunuyor diyebilirim. Türkiye’deki fabrikaların ne yöne doğru evrilmesi, yatırımların nereye doğru yapılması gerektiğine dair bir gösterge. Gelecekte hem mühendisler açısından hem de burada çalışan ara teknik elamanlar açısından bir tartışma olacağı muhakkak. Burada da odamız meslektaşlarımız ve toplum lehine bir pozisyon almak zorunda çünkü hali hazırda mesleğimiz ara teknik elemanlaştırılıyor. Mühendislik mesleği yerine mühendisler ara işlerde çalışan kimselere olarak konumlandırılıyor. Bu ülkedeki yanlış politikalardan bir tanesi. Bu konuda daha çok sorumluluk alıp mesleki niteliği artırarak bu konuya böyle müdahil olmaya çalışıyoruz.

Ekin Tazegül: Benim sormak istediğim soru, Türkiye olarak biz bu geleceğin fabrikaları, geleceğin üretim tesisleri noktasında bu teknolojiyi, bu vizyonu yakalayabilecek miyiz diye sormak istiyorum. Ama dediğin noktada çok haklısın, Türkiye’de buna uygun çalışma potansiyelimiz mi var? Yoksa gereğinden fazla bir çalışan sayımız var ki bunu yakalamakta zorlanalım, ne düşünüyorsun bu konu hakkında?

İbrahim Tataroğlu: Türkiye’de bunu yakalayabileceğimize dair 3 tane örnek verebilirim.

Bir tanesi Gaziantep’te bir firma tamamıyla Endüstri 4.0’a uygun bir imal süreci ortaya koydu ve hayata geçirdi. İzmir’de yine başka bir firma bunu yaptı. Tekirdağ’da başka bir firma bunu yaptı. Bu 3 farklı sektörden firmaların isimlerini vermeyeyim ama benim yakından gördüğüm tesisler. Yatırım yapıldığı zaman buraya gerekli önem gösterildiği zaman ve yönetimdeki kişilerin bu vizyona sahip olduğu zaman bu parametreler birleşince neden olmasın. Ama bunun birleşmesi, yatırım yapılması, ülkedeki istihdamın konumlanması gibi sorunlar var.

Burada ciddi bir devlet desteği ve devlet tarafından yönetilen yatırımlar olması gerekiyor. Biz de devletin bu alanda çok fazla olduğunu söyleyemeyiz. Bu da konunun ülke politikası haline gelip gelmemesi ile ilgili diyebilirim. Yani şöyle düşünün, istihdam için TÜİK verilerine göre, bir işletme en az 500 bin TL yatırım yapmak zorunda. Bu Dolar 6 iken söyleyebileceğim bir şeydi. Şu an arttı ve değişti. Bu işletmelerin bunu yapabilmesi ve istihdam için bunu yapabilmesi dijital dönüşüm yatırımlarını da bağlayan bir şey. Bu da çok çok kolay değil bence bu açıdan çok iyi örnekler var. Olumlu yönde neden yapılmasın sorusuna örnekler var ama dediğim gibi bazı da olumsuz parametreler de var. Bu ikisi arasında odalara ya  da bizim meslektaşlarımıza düşen şey ise bu vizyona ortak olmak. Üyeler vizyonunu bakışını buraya çekerse ancak bu böyle olabilir. Bu tartışmaları müdahil edebilirse ancak bu yatırım tartışması da ilerleyebilir.

Ekin Tazegül: Sence Türkiye’deki üretim sektörü şimdiye kadar bu yatırımları yaptı mı? Dijital dönüşüm konusunda yeterli yatırım yapmakta mı?

İbrahim Tataroğlu: Yani küçük birkaç örnek dışında bunu söyleyemiyoruz. Bunun nedeni de aslında az önce anlattığım çerçeveye bağlıyorum. Bu yatırım çok pahalı bir hal aldı. Ülkede üretim ve mühendis geliştirmek ana hedeflerden bir tanesi mi emin değilim. Üretimimiz dışa bağımlı bir noktada ve bir ara mamül üreticisi olarak konumlanıyoruz.

Yerli üretim dediğimiz şey de bile yurt dışında aldığımız teknolojik ekipmanları birleştirip niş çözümler sunarak dünyaya sattığımız bir noktada kaldık. O yüzden bu konuda çok iyi bir noktada olduğumuzu maalesef söyleyemiyorum.

Ekin Tazegül: Peki üretim sektöründe senle aynı pozisyonda olan arkadaşlara, meslektaşlarına belki odanın üyesi mühendislere ve Türkiye’deki firmalara kısa ve orta vadede başarılı olmaları için hangi yatırımı yapmalarını öneriyorsun.

İbrahim Tataroğlu: Üretimdeki en önemli problemlerden bir tanesi üretim parametrelerine hâkim olamamak. Reçete bazlı üretimi sürdürülebilir üretimi hayata geçirememek. Öncelikle mevcut imalat prosesinin değerlendirilmesi ve yalınlaştırılması gibi bir aşama var. Bu daha çok insan kaynağına yapılacak yatırımla aşılabilecek bir problem. Endüstri mühendislerine ,makine mühendislerine yatırım yaparak aşılabilecek problem.

Bu aşamayı geçtikten sonra da hızlı bir dijital dönüşüm yatırımı, ama dediğim gibi katmanlı; Endüstri 4.0’a geçiyoruz toplanın geçiyoruz gibi bir şey olamaz. Bu açıdan da dediğim gibi öncelikle kendi süreçlerini dijitalleştiren, iç süreçlerini dijitalleştiren, akabinde üretim katmanına doğru yavaş yavaş ilerleyen bir yol haritası bence başarılı olacaktır.

Çünkü yeni kurulan bir işletme değilse, sıfırdan kurulan bir işletme değilse bir işletmenin bu adımları çok sağlam atması gerekiyor. Çünkü geri dönülemez yani yatırımın da boşa gideceğini gözlemliyor olacağız diye düşünüyorum.

Ekin Tazegül: Türkiye’de Endüstri 4.0 hakkında akademi ve sanayi arasında yeterli bir iş birliği var mı?

İbrahim Tataroğlu: Yani maalesef yok.

Buraya şunu da dahil edeyim akademi, sanayi ve meslek odaları… Bu 3’ünün eşit paydaşlar olarak ortak hareket etmesi gerektiğine inanıyorum. Bunu iyi niyetli birkaç örnek dışında gözlemlemiyoruz.

İstanbul Teknik Üniversitesi’nin çok ciddi çalışmaları var. Bunu gözlemleyebiliyoruz. Üniversitedeki veri bilimi bölümü bile bunun bir adımı olarak değerlendirilebilir. İşletme Fakültesi’nin de çok ciddi çalışmaları var bunu da gözlemleyebiliyoruz. Boğaziçi Üniversitesi’nin de Dudullu Organize Sanayi Bölgesi’nde yapmış olduğu bir çalışma var bu da önemli çalışmalardan bir tanesi. Bu 2 kurumun da meslek odaları ile daha etkin iletişime geçerek sanayi, üniversite ve meslek kuruluşları ortaklığında dijital dönüşüm tartışmasının öğrencilerin öğrencilik hayatından başlayarak, gündeme almalarını sağlayacak bir yöntem geliştirmeleri gerekiyor. Bu konuda biz Makine Mühendisler Odası İstanbul Şubesi olarak İstanbul’da meslek alanımız ile bölümleri bulunan bütün okullara resmi yazımızı yazdık. Bu konuda iletişime açık olduğumuzu ve birlikte çalışmalar yapmak istediğimizi ve somut olarak da özellikle 3. ve 4. sınıfta bulunan meslektaşlarımızı dijital dönüşüm alanında bilgilendirilmeleri ve tartışmanın içine çekilmesi için de neler yapabilirizi görüşmek üzere bir ziyaret talebimiz oldu. Bunu başarabilip, eksikliği giderebilirsek çok daha hızlanacağını düşünüyorum. Çünkü şöyle söyleyeyim meslekte 10. yılını doldurmuş makine mühendisi, çalıştığı firmada, departmanda karar verici pozisyona geliyor. Eğer şimdi tartışmayı başlatırsak 10 yıl içinde çok daha farklı bir konuyu hayata geçiririz. Şu an 10 yıldır mesleğini yapan kişileri buna ikna edersek de karar süreçleri çok daha hızlanır. Burada bu ortaklık bence yeterli değil. Bileşenlerin doğru konumlanması gerekiyor. Bunun içine de meslek kuruluşlarının dahil edilmesi gerekiyor.

Ekin Tazegül: Akademik olarak üniversitelerin öğrencileri dijital sanayiye uygun olarak yetiştirdiğini düşünüyor musunuz? Odanızın her ilde öğrenci komisyonları var. Komisyonlar ve oda bu konuda ne yapmakta?

İbrahim Tataroğlu: Gözlemlediklerimize göre yeterli değil. Öğrencilerin bu alana yönlendirilmesi, üniversitedeki hocaların veya ilgili öğrencilerin ufak tefek topluluklarla yürüttüğü süreç halinde. Yine bizim meslek odamızda da bu tüm Türkiye’de ana hedef olarak belirlenmiş bir şey değil. Öğrenci komisyonlarının birinci gündeminde olan konulardan bir tanesi bu değil. Ama yine gözlemlediğimiz zaman, bazı şubelerimizdeki öğrenci arkadaşların bu yönde girişimleri, eğilimleri, ufak toplulukları var. O da burada ne yapmalı? Aslında büyük bir topluluğu ortaya koyacak şekilde adım atmalı. Bunu da yapay zekaya ilk adım eğitimiyle başlayıp, belli bir yetkinliğe ulaşana kadar kişiler, bu süreci forse etmeli diye düşünüyorum. Bu da kuracağımız büyük toplulukla beraber aslında üyelerin birbiriyle etkileşimine de dayanan meslektaşların da bu etkileşimden üretecekleri faydanın doğrudan işletmelere ve ülke sanayisine aktarabileceği bir düzlem oluşturabilir. Türkiye’de üniversite ve odaların dışında bu alanda çalışmalar yapan ciddi topluluklar var, yeni gelişimler var. O girişimler etraflarında bir tartışmayı da birleştiriyorlar. Çok etkili etkinlikler yapanlar var. 2 yıl önce çok küçük bir topluluk olarak başlayan bir grup, bugün belki binlerce kişiyi dahil ettiği bir etkinlik hayata geçirebiliyor. Bu da biraz pandemi etkisi… Pandemi sonrası herkesin geleceğe nasıl baktığı ile ilişkili bir durum. Daha büyük bir organize topluluğu aslında hayata geçirebilecek bizim gücümüz var. Bunun için adımlar atmamız gerekiyor. Bunun için bu alana ciddi bir yatırım yapılması gerekiyor. Daha büyük bir topluluk inşa etmek önemli bir görev olmalı Makine Mühendisleri Odası için.

Ekin Tazegül: Peki şu an ne yapılıyor? Özellikle hemen her ilde örgütlendiğinizi biliyorum. Bu örgütlenme içerisinde dijital dönüşümü destekleyen, akademi ve sanayi iş birliği noktasında çalışmalar var mı?

İbrahim Tataroğlu: İstanbul’da yapmaya çalıştığımız özellikle bitirme tezleri ile ilgili bir çalışmamız var. İkitelli Organize Sanayi Bölgesi’nde üretim eğilim araştırması yapıyoruz. Burada da dijital dönüşümü öğrenciler bitirme tezlerini bu alanda yapmak isterse bitirme tezlerini firmalarla birleştirip, aslında uzun soluklu bir yol arkadaşlığının da başlangıcını yapmak istiyoruz ama bu pandemi koşulları buna biraz engel oluyor. Eğer bu süreci ortaklaştırabilirsek, çok somut ve iyi bir başlangıç olacağını düşünüyorum. Onun haricinde bilgilendirme tartışmaları, Endüstri 4.0 komisyonumuzun yapmış olduğu çalışmalar var. Bu alanda çalışan meslektaşları bir araya getirdiği için tartışmayı en azından daha yoğun bir şekilde oda gündemine taşıyabiliyoruz.

Ekin Tazegül: Sence üniversite eğitiminin içeriğinin gerek şekil olarak gerek içerik olarak nasıl değişmesi gerekiyor?

İbrahim Tataroğlu: Makine mühendisliği için değişmesi gereken konu programı biraz daha geçiştirmek için konulmuş bazı dersler var.

Bir yerlerde fortran gösteriyorlar bir yerlerde C++ başlangıç seviyesinde gösteriyorlar. Numerik analiz kısmını 1 ders gibi bir şeyle geçiştiriyorlar. Ana derslerin bunların olması gerekiyor ve doğrudan dijital dönüşümle ilgili temel yetkinlikleri kazanacak derslerin artırılması gibi bir başlangıç gerektiğine inanıyorum. Bunun daha 1., 2. sınıflardan başlayan ders içeriklerine eklenmesi çok faydalı olur. 3’te ve 4’te de o 1. ve 2. sınıfta imalata yönelik, enerjiye yönelik, hangi yönde eğitim aldıysa onların dikey implementasyonları ile ilgili derslerin biraz da çözümlerin sunulması, işletmelerle doğrudan bağlantının kurulması gibi bir değişim ve dönüşüm mesleğimiz açısından önemli olur diye düşünüyorum. Biraz tırnak içinde, laf olsun diye konulmuş halde ve herkesin geçtiği seçmeli ders mantığından bu işlerin çıkması gerekiyor. Bunun doğrudan ana derslerden bir tanesi haline gelmesi bence makine mühendisliğinin geleceği açısından kritik öneme sahip. Aksi durumda mesleğimizin geleceği risk altında olacak diye düşünüyorum.

Ekin Tazegül: Kestirimci analiz ve geleceğin bakım stratejileri hakkında neler çalışıyorsunuz ve neler olacağını düşünüyorsunuz?

İbrahim Tataroğlu: Bakım alanı aslında mesleki eğitimin gelişmesiyle ilgili bir konu olarak önümüzde duruyor. Makine mühendisleri, mevcut mühendislik eğitiminin getirdiği bir noktada neredeyse bakımı yapan personel durumunda fabrikalarda. Bu kestirimci bakıma geçmek dediğimiz şey,

planlı bakımı olmayan bir yerde kestirimci bakımdan bahsetmek mümkün değil.

O yüzden bu eğitim sürecinden başlayarak değişmesi gereken bir konu. İşletmelerdeki en büyük problem belirsiz duruşlar. Yani arıza kaynaklı duruşlar ve bunun oluşturduğu maliyetler. Arıza kaynaklı duran üretim proses aşamasında mı duruyor? Prosesin hangi aşamasında duruyor gibi birçok sorun var. Bu ciddi mali kayıplara neden olan bir durum. Şunu söyleyebiliriz, kestirimci bakım algoritmalarıyla birlikte bu durma zamanları planlı bir hale geliyor. Veri bilimi ve nesnelerin interneti teknolojileri ile birlikte bu konuda hızlı bir dönüşüm görebiliriz. Yani veriyi analiz edip, fabrikadaki makinenin arıza kaynaklarını çözebilecek ve bunu belli bir plana oturtabilecek öneri planı ortaya koyabiliriz. Bunu yapmak için de nesnelerin interneti araçlarına ihtiyacımız var. Sensörlere oradaki verileri analiz etmeye ihtiyacımız var. Bu aşamayı da geçtikten sonra bu belirsiz duruş ve üretimin de kalitesini arttıracak birçok veriyi analiz etmiş bir noktaya ilerlemiş oluyoruz. İkinci bir konu burada işletmelerdeki bakım personeli… Her geçen gün azalıyor ve maliyet kalemi olarak ortaya konuluyor. Multi disipliner bakıma ihtiyacı olan birçok işletme var. Ama aynı işletmenin 6-7 alanda uzmanlaşmış kişiyi bir arada istihdam etmesi gibi bir problem var. Bunun sürekli olarak geliştirilmesi gibi bir problem var. Yetişmiş insan gücünü de dışarıdan hizmet alacak şekilde ilerleme gözlemiyorum ben. İşletmelerde bu alan geriledikçe mühendisler bu alana odaklanıp, veri bilimi konusunda, endüstriyel nesnelerin interneti konusunda bir makine mühendisi, bir elektrik elektronik mühendisi, kendilerini bu konularda geliştirip, bu alanda böyle işletme açarlarsa bence potansiyeli olan bir iş kalemi olarak, mühendislik alanı olarak açığa çıkacağını ben gözlemliyorum. Kestirimci bakım tarafında hizmet veren firmaların önümüzdeki 10 yılda çok daha fazla olacağını söyleyebilirim. Şöyle bir istatistiki bilgi verebilirim. Air Bus firmasının Fransa’daki fabrikasında bir kestirimci bakım çalışması yapılıyor… Sonuçlarla zamansız duruşları yüzde 60 azaltmışlar. Makinenin hatalarından kaynaklı yeniden üretimi yüzde 55 azaltmışlar. Bakım maliyetleri yüzde 50 düşürmüşler. Stok maliyetlerini yüzde 30 düşürmüşler. Makinelerdeki parça, sarf malzeme ömrünü yüzde 35’ten fazla arttırmışlar. Üretimde verimliliği yüzde 30’a yakın arttırmışlar. Bu bile başlı başına bir örnek.

Kestirimci bakımın neler katacağı veya uygulandığı zaman doğru bir implementasyonla üretime nasıl katkı sağlayacağını hem ürün kalitesiyle hem üretimdeki artıştan hem de giderlerin azaltılması konusunda nasıl fayda sağlayacağını Airbus’ın yaptığı bu örnekte gözlemleyebiliriz.

Ekin Tazegül: Eklemek istediğiniz bir şey var mı?

İbrahim Tataroğlu: Umarım faydalı olan paylaşımlar yapabilmişizdir. Burada önemli eşiklerden bir tanesi de bu tartışmanın gündeme alınması. Dünyadaki trendlerin takip edilmesi. Meslektaşlarımızın böyle bir gücü var. Burada kurumların, kuruluşların, üniversitelerin, odaların üzerine düşeni yapması ve bu tartışmayı yaygın bir şekilde gündeme alması gerekiyor. Ülkede tabi ana gündemin bu olmasını isterken, çok başka gündemlerle savruluyoruz. Seninle yapmak istediğimiz toplantıyı 3. seferde yapabildik. Deprem oldu, o oldu, bu oldu derken, hayattaki gündemlerimiz değişiyor. Bu gündemlerin değişmemesi içinde bu konuda bütün ülkenin bilinçlenmesi gerektiğine inanıyorum. Ana gündemi bu yaparsak çok daha hızlı ilerleyebiliriz. Ülkemizdeki meslektaşların birikimi bu konuya yatkın. Aksi durumda gerçekten hepimiz açısından olumsuz senaryoyu yaşamak zorunda kalacağız. Bunca yıllık mesleki birikimi bu aşamaya taşıyamazsak da başta Makine Mühendisleri Odası olmak üzere bütün kurumlar sorumludur diye düşünüyorum.

Ekin Tazegül: Katıldığınız için teşekkür ederim, hoş bir sohbet oldu.

İbrahim Tataroğlu:

Umutsuz değilim, umutluyum. Umutlu olduğumuz için de görece genç bir yaşta görevler alıyoruz. Meslektaşlarıma da çok güveniyorum onu da söyleyeyim. Öğrencilerimize çok güveniyorum. Ülkemizdeki bütün mühendislere çok güveniyorum. Çünkü ülke için sorumluluk almaya hazır binlerce meslektaşımız var ve alıyorlar da. Sadece bunun yönünün iyi çizilmesi gerekiyor. Eğer çizebilirsek çok daha güzel bir yarın kurabileceğimize inanıyorum.

Teşekkür ederim ben de sohbet için.

Write A Comment