Makina Mühendisleri Odası Kocaeli Şubesi’nin düzenlemiş olduğu “İş Hayatına Hazırlık” Seminerleri” kapsamında Akıllı Fabrikalar Yöneticisi Resul Ekin Tazegül Endüstri 4.0’a kadar olan yolculuğu, Endüstri 4.0 teknolojilerini, bu teknolojilerin sanayide kullanım alanlarını, Endüstri 4.0’ın değerlendirildiği eksenleri ve dijital dönüşümün sosyal etkilerini anlattı.

Ardından BrandIT isimli bir firmada çalışmaya başladım. Bu firmada endüstri 4.0 teknolojileri üzerine çalışıyordum. Bu teknolojiler nesnelerin interneti, artırılmış gerçeklik, PLM, CAD vs. gibi…

Ardından bir şirket içi start up olarak da Akıllı Fabrikalar’ı kurdum. Burada da firmaların yine mevcut endüstri 4.0 olgunluk düzeylerinin belirlenmesi, hedeflerinin belirlenmesi, yol haritası çizilmesi, daha sonrasında da dijitalleşme projelerinin yönetilmesi üzerine çalışıyoruz. Şimdi bir saniye beklerseniz öncelikle ekranımı paylaşayım. Sunum sırasında dilerseniz -eğer sesini açabiliyorsa katılımcılar- sesi açıp beni kesebilirsiniz, soru sorabilirsiniz, benim açımdan problem değildir. Yoksa sunumun ardından sorularınızı alabilirim. Tabi yorumlarınızı da dahil edebiliriz.

Bugün nelerden bahsedeceğiz? Aslında çok kısa bir endüstri devrimlerinden bahsedeceğiz. Endüstri 4.0’a gelene kadar hangi devrimleri yaşadık, neler oldu? Bunlardan biraz bahsedeceğim. Ardından endüstri 4.0 nasıl ortaya çıktı, neden ortaya çıktı, hangi ihtiyaca yönelikti ve neleri karşılıyor bunu konuşacağız. Daha sonra endüstri 4.0 teknolojileri dediğimiz dokuz tane teknolojiden bahsedeceğiz. Daha sonra da endüstri 4.0 eksenleri dediğimiz aslında endüstri 4.0’la beraber endüstride firmalarda nelerin değiştiğinden konuşacağız. Sonra bu tüm bahsettiklerimiz ile birleştirerek bu endüstri 4.0 olgunluk testlerinin, özellikle de bizim hazırladığımız testin, neyi ölçümlediğinden, ne yaptığından ve nasıl bir faydası olduğundan bahsedeceğim ve en sonunda da çevresel ve sosyolojik etkisi nedir endüstri 4.0’ın biraz bunun üzerine konuşuyor olacağız.

Şimdi baktığımızda aslında birinci endüstri devrimi dediğimiz kavram ilk kez buharlı su ve buhar gücünün yardımıyla mekanik üretim tesislerinin ortaya çıkmasıyla başlıyor. Ardından elektriğin bulunmasıyla beraber ilk hat, yani Fordist üretim dediğimiz hatta üretim yapmaya başlıyoruz. Komik bir şekilde bunu da ilk olarak bir mezbahada yapmaya başlıyoruz. Ardından PLC’lerin yani bilgisayarın hayatımıza girmesi ile beraber de otonom üretim yapmaya başlıyoruz ve otomasyonu başlatıyoruz. Bu da üçüncü devrim oluyor. Dördüncü endüstri devriminde ise aslında siber fiziksel sistemleri kullanmaya başlıyoruz. Fakat bu siber fiziksel sistemleri gelmeden önce bir nasıl ortaya çıktığından bahsedelim.

Gördüğünüz haritada kırmızı ile işaretli bir ülke var. Bu ülke Çin. Biliyorsunuz ki Çin dünyadaki en büyük ekonomi olmaya aday. En son baktığımda 2026 yılında artık Amerika’yı geçerek dünyanın en büyük ekonomisi olabileceği söyleniyordu. Bunu gören Avrupa ve Amerika ve diğer ülkeler Çin’e karşı ne yapabiliriz diye düşünmeye başlıyorlar. Bu noktada da aslında Çin’in yaptığı seri üretimle aynı ürünü çok fazla sayıda ve ucuz bir şekilde üretmekken biz bunu yapmayalım, bunun yerine ne yapalım diyorlar. Bir, pro-aktif olalım yani karşı tarafın isteklerini daha hızlı karşılayabilelim. Ikincisi esnek olalım, sadece tek bir ürün üretmek yerine ürünü çeşitlendirelim. Yani bugün hepimiz bir ayakkabı bile alırken farklı renklerde, farklı çeşitlerde ayakkabılar almak isteyebiliyoruz. Hepimiz kendimize özel kişiselleştirilmiş ürünler istiyoruz, bunu üretebilirim diyorlar. Başka ne yapalım diyorlar, daha ucuza üretelim diyorlar. Yani burada direkt olarak akla şu soru gelebilir:

E madem bunlar yapılabiliyordu da Çin’in bu kadar büyümesinin neden beklendi? Çünkü bazı teknolojiler henüz ortaya çıkmamıştı ya da kullanımı çok pahalıydı.

Burada şunun da üzerinde durmak lazım, aslında bugün konuşacağımız konu endüstri 4.0 ama eş anlamlısı gibi görülen birçok da isim var. Bunlar dijitalleşme, dijital dönüşüm, toplum 5.0, Made in China 2025 vs.

Aslında bunların hepsi birer farklı kavram. Bizim endüstri 4.0 adı altında konuştuğumuz kavram 22012 yılında Almanya’da ortaya çıkmış ve tescillenmiş bir marka aslında. Biz bunun üzerinden neler yapılabileceğini konuşacağız. Çünkü dijital dönüşüm dediğimizde biz sınır belirleyemediğimiz için bu sınırın içerisindeki kavramları net olarak konuşamıyoruz. Çok ucu açık ve sonsuza kadar gidebilecek bir konu.

Şimdi, az önce bahsettiğimiz bazı teknolojilere ihtiyaç vardı ya da bu teknolojiler çok pahalıydı dediğimiz teknolojiler burada gördüğünüz dokuz temel teknoloji.

Şöyle bir teknolojilere göz gezdirdiğinizde direkt olarak şu soru aklınıza gelebilir: İyi güzel bu teknolojiler var ama mesela yapay zekayı ben bu teknolojiler arasında göremiyorum ya da blokchain göremiyorum. Bu teknolojiler her ne kadar günümüzde kullandığımız teknolojiler olsa da sınırlarını çizebildiğimiz teknolojiler değil.

Mesela yapay zeka aslında IoT teknolojileri ve büyük data’nın kullanımında analitik kısmında kullanıyoruz. Fakat net olarak yapay zekayı tek başına kullandığımız alanlar yok. Ya da blockchain, çeşitli süreçlerde şifreleme yapmak için ya da günümüzde paraya çevirmek için kullandığımız halde bir alım aracı olarak kullandığımız halde net olarak bunların sınırlarını çizemiyoruz. Yarın öbür gün web 3.0 kullanmaya başladığımızda, gerçekten metaverse’lere geçiş yaptığımızda o zaman bunları net olarak belki endüstri 4.0’ın, belki 5.0’ın, belki de farklı bir kavramın içinde konuşuyor olacağız. Şimdi buradaki teknolojilerden dilerseniz birer cümle ile bahsedeyim. Ardından da biraz ayrıntısına girerek bu teknolojiler nedir, neler yapılıyor, benim de içinde bulunduğum hangi projelerde neler yapıldığı gibi konularda konuşuyor olalım.

Özerk robotlar, aslında birçok üretim tesisinde artık görebildiğimiz, otonom olabilen robotlar. Burada insanla beraber çalışabilir ya da tamamıyla kendi kendine çalışan robotlardan ya da robot kollardan bahsedebiliriz.

Simülasyon teknolojileri, aslında bugün biraz daha dijital ikize doğru dönmeye başlayan; mevcut durumun ne olduğundan çok ne olacağını tahminlemeye çalıştığımız; endüstri mühendisliğinde Promodel, Arena gibi programlar; makine mühendisliğinde Ansys vs. gibi programlarda çeşitli mukavemet, yol ne kadar gidecek, çeşitli üretim planlamaları/çizelgelerini geleceğe yönelik tahminlemeye çalıştığımız programdır.

Sistem entegrasyonunu burada yatay ve dikey olarak ikiye ayırdığımız; yatayda iş ortaklarımızla, dikeyde ise tedarikçilerimiz ya da müşterilerimizle sistemleri, yazılımı entegre ettiğimiz, haberleşebildiğimiz sistemler kurmak olarak özetleyebiliriz.

Nesnelerin interneti, hemen hemen artık hayatımızın her alanında kullandığımız, buzdolabımızdan telefonumuza hatta çamaşır makinesine kadar bütün nesnelerimizi internete bağladığımız ve bunun üzerinden onlardan veri alıp onlara veri gönderebildiğimiz sistemler olarak söyleyebiliriz.

Siber güvenlik, aslında her şey internete bağladığımızda ve bu kadar çok veriyi tuttuğumuzda onu korumamız da gerekiyor. Yani şu anda hemen hemen Türkiye’deki bütün firmalar şundan şikayetçi: Bir siber atak aldığımızda ve bunun sonucunda hackerlar bizden para vs istediğinde bizim yapabileceğimiz çok bir şey yok. Buna karşı da çeşitli önlemlerin alınması gerekir.

Bulut bilişim, aslında hepimizin ister istemez kullandığı, şu anda bile bu yayını üzerinden yaptığımız sistemler. Nedir, işte bir Google doküman kullanırken bile üzerinde çalıştığımız lokal serverımızda yani yerel cihazımızda tutmak yerine diyelim ki Amerika’daki bir bulut tarlasında, bir sunucuda verilerimiz tutmak ve onun üzerinden yönetmek diyebiliriz.

Eklemeli üretim, aslında 1970’lerden beri konuşulan, ortada olan fakat günümüzde son 20 yıldır biraz daha popülerleşen bir teknoloji. Çünkü artık hızlandırabiliyoruz ve farklı alanlarda kullanabiliyoruz. Çeşitli noktalarda da ihtiyaç duyabiliyoruz. Nedir? Aslında katman katman bir ürünü 2D printerın yani bir yazıcının yaptığı gibi bir yazı yazmak yerine bir ürünü parça parça üst üste ekleyerek kurmak olarak düşünebiliriz.

Artırılmış gerçeklik, aslında bizim gerçek dünyamızla sanal dünyayı birleştiren bir spektrumda ortada kalan bir teknoloji. Nedir bu teknoloji diye bakacak olursak, bizim gerçek dünyada bir iş yaparken sanal dünyadaki verileri ya da animasyonları görmemizi sağlayan gözlük, tablet, telefon yani bir ekran yardımıyla ve bir kamera yardımı ile gerçek dünya üzerinde sanal faaliyetleri gösterebileceğimiz araçlar ve teknoloji.

Büyük veri, ise aslında bu kadar fazla teknoloji varken, bu kadar fazla teknolojiden bu kadar veri toplanırken ortaya çıkan bir sonuç diyebiliriz. Büyük veriyi belki büyük veri analitiği olarak söylemek daha doğru olabilir. Elimizde bu kadar fazla veri varken bir şekilde bu verileri işlememiz gerekiyor. Fakat ne sunucumuz yetiyor buna -bu yüzden bulut teknolojilerini kullanıyoruz- ne de bulut teknolojileri üzerinde bunları analiz ederken şu anki bildiğimiz geleneksel istatistiksel analiz yöntemleri yeterli kalıyor. Sadece bir Anova yaparak ya da lineer regresyon yaparak artık bunlardan anlamlı sonuçlar çıkartamayabiliyoruz. O yüzden makine öğrenmesi vs kullanarak birden fazla metodu birleştirip geleceğe yönelik doğru tahminler yapmak için de büyük veri analizini kullanıyoruz diyebiliriz.

Şimdi isterseniz nesnelerin interneti ile başlayalım. Burada kısa bir video izleteceğim, ardından da nesnelerin internetini biraz daha ayrıntılı anlatıp biz nerelerde kullandık, şimdiye kadar neler yaptık bundan bahsedeceğim. Evet. Umuyorum ki sesi geldi videonun. Sesinin gelmesi için özellikle özelliği açmıştım. Ama bir uyarı gelmediğini göre sesi sizle paylaştım varsayıyorum.

Aslında IoT dediğimiz yani nesnelerin interneti günümüzde yavaş yavaş her şeyin internetine doğru dönüşmekte. Çünkü artık sadece nesneler değil, biz de içine dahil olmaya başlıyoruz.

Burada Elon Musk’ın firması Neuralink vs. artık beyin sinyallerimizi bile bir şekilde internette paylaşabilir hale geliyoruz.

Nesnelerin interneti dediğimiz konu ise aslında en basitinden bizim bir üretim tesisinde bir duruşu bir sisteme elimizle girmemizle başlayan bir konu. Öncelikle ne yapıyoruz? Biz endüstriyel bir tesiste tamamıyla kağıt formlar ile işleyen bir süreci yarı otomatize hale getiriyoruz. Bu yarı otomatize halde ne yapılıyor? İnsanlar artık bir kâğıt formu, bir konuyu, bir sorunu ve çözümünü yazmak yerine artık bir panel ekran üzerinden problem çıktığında duruşun sebebini yazıp anında gönderebiliyor. Daha sonraki aşamalarda ise hattı bir şekilde -burada bir sensör teknolojisi kullanılabilir, barkod teknolojisi kullanılabilir, belki makinenin içindeki gömülü bir sistem olabilir- takip etmeye başlıyoruz.

Burada en çok bilinen programlardan, daha doğrusu yönetim sistemlerinden, birisi MES (Manufacturing Execution Systems). Ne yapıyoruz? Üretimi izlemeye başlıyoruz.

Üretimi izlemek şunun için önemli: Bir üretim tesisine gittiğinizde genellikle pazartesi sabahları “geçen hafta ne oldu toplantısı” yapılır. Geçen hafta ne olduğu üzerine konuşulur, onu düzeltilmesi, ne yapılması gerektiğine karar verilir. Fakat IoT sistemlerini kullanmaya başladığımızda artık geçen hafta ne olduğunu konuşmuyoruz. Şu anda ne oluyor’u konuşuyoruz. Bunun üzerine bir de analitik sunucular eklediğimizde, geleceğe yönelik tahminler yaptığınızda artık şu anda konuşmak yerine bir hafta sonra, 2 hafta sonra, bir ay sonra ya da bir yıl sonra ne olacağı ile ilgili tahminleri/senaryoları, belki de farklı durum senaryolarını konuşabilir hale geliyoruz.

Biz neler yaptık şimdiye kadar, içinde bulunduğum birkaç projeden bahsedeyim dilerseniz. Mesela Tuborg’da az önce bahsettiğim gibi her pazartesi oturulup geçen hafta ne yapıldı, geçen ay ne kadar üretim yaptık, kaç şişe bira ürettik, kaç tank dolduğu, ne kadar tankta ürün kaldığı vs. konuşulurken şu anda ise 15 gün ötesini görebiliyoruz. 15 gün sonra ne yapılacağını net bir şekilde söyleyebiliyoruz. Ya da Nestle’de yaptığımız bir projede enerji sarfiyatı ile ilgili şöyle bir problem vardı: Mısır gevreği üretiminde mısır gevreği belli bir gevreklikte olması gerekirken aynı zamanda sütün içine atıldığında belli bir süre sonra yumuşaması gereken kahvaltıda tükettiğimiz bir besin maddesi. Bunun hem bu gevrek halini koruyabilecek hem sütün içinde yumuşak edecek şekilde üretilmesi için çeşitli specler var; ne kadar süt koyulacak, ne kadar bal koyulacak, ne kadar sıcaklıkta pişirilecek vs gibi birçok spec vardı. Biz ne yaptık? Öncelikle bunların bir takibini aldık. Üretimi izleyerek önce bir veri topladık, daha sonra bu veriyi işleyerek gelecekte ne olacağını, şu anda olan durumun optimal hale nasıl geçebileceği üzerine çalışmaya başladık. Peki bunun sonucunda ne oldu? Biz kurduğumuz sistemle artık sadece operatörün düzenlemeleri ile fırının çalışmasının ya da gelen nesnelerin çalışmasını sağlamaktansa artık operatör dışında da sistemin otomatik olarak kontrol edilmesini sağladık. Burada da makine öğrenmenin metotlarını kullandık. Bununla beraber artık belli bir sıcaklıkta, diyelim ki 220 derecede, operatör fırını çalıştırırken aslında şunu gördük; 180 derecede o fırın çalışsa da yine de aynı gevreklikte aynı kalitede bir ürün çıkabiliyor. O zaman ısıtmak için o kadar çok enerji harcamak ya da daha sonrasında soğutmak için tekrar bir enerji harcamaktansa optimal derecede ısıtalım, optimal şekilde ürünleri verelim ve sonuçta da hem optimal ürün üretelim hem de enerji ve hammaddeden yana gereksiz harcamaları kısalım istedik. Bunun sonucunda yaklaşık yaklaşık %5’lik bir enerji tasarrufu elde ettik diyebilirim. Nesnelerin interneti ile ilgili bir sorunuz varsa şu anda sorabilirsiniz, isterseniz sunumun sonunda tekrar sorabilirsiniz, size bırakıyorum.

Artırılmış gerçekliğe geçiyorum. Ekranda bir barkod var. Eğer telefonunuzu çıkartıp kamerasını tutarsanız ya da daha eski modellerden bir telefonunuz varsa bir barkod okuyucuyla okutursanız karşınızda bir mobil uygulama çıkacak. Bu PTC’nin bu Vuforia uygulaması. Eğer indirirseniz daha sonrasında bunun üzerinden aslında artırılmış gerçeklik uygulamalarını kendiniz de telefonunuz üzerinden test edebileceksiniz. Dilerseniz şu anda ekran görüntüsünü alabilirsiniz. Az sonra bir video gösterimi yapacağım. Video gösteriminin ardından da nasıl kullanılacağı ile ilgili çok kısa bir bilgi vereceğim.

Evet, yani burada aslında PTC’nin reklamını yapmak amaçlı değil, onun bir ürünü üzerinden konuyu anlatmak amaçlı verdim. Ki yeni çıkan bir ürünü var bu Vuforia Instruct diye, o da bu videoda eksik. Burada aslında artırılmış gerçeklikle yapılan birçok konuya değiniliyor ve bununla ilgili çözümler üretiliyor. Şimdi nedir bu çözümler?

Öncelikle bir artırılmış gerçekliğin ne olduğunu tekrar konuşalım. Şu anda bizim kendi gözlerimizle gördüğümüz dünya aslında gerçekliği oluşturuyor. Bizim belki telefonlarımızın ekranında gördüğümüz dünya ya da bir sanal gerçeklik gözlüğü üzerinde görebildiğimiz dünya ise tamamıyla sanal gerçeklik oluşturuyor. Sanal gerçekliğin şöyle bir problem var: Hareket etmesi zor. İşte gözlerimiz tamamıyla kapattığı için gerçek dünyayla bir etkileşim kuramıyoruz.

Denge bozukluklarına sebep oluyor vs. Ve gerçekte endüstrilerin içinde kullanmak istediğinizde sanal gerçekliğin çok fazla bir kullanım alanı yok, sadece eğitim süreçlerinde kullanıyoruz. Artırılmış gerçeklik ise tam olarak bu sanal gerçeklikte bizim gerçekliğimizin ortasında kalan kısım.

Artırılmış gerçeklik ile beraber ne yapabiliyoruz? En basitinden bir bakım işi var. Sizin bir fabrikanız Afrika’nın herhangi bir ülkesinde, sizse burada. Oradaki bir makine bozulduğunda normal şartlarda uçağa binip, bir ekip toplayıp, yanınızda teçhizat götürüp tamirini yaparken şu anda artırılmış gerçeklik üzerinden sadece oradaki operatör, oradaki bakımcı kamerası ile size ekranı gösterirken siz işaretlemeler yapıp, işte oklar çizip belli noktaları göstererek orada ne yapılması gerektiğini, hangi vananın çevrilmesi gerektiğini, hangi panodaki tuşa basılması gerektiğini söyleyebiliyorsunuz ve

bu şekilde birçok noktada yol masraflarından, teçhizat masraflarından, zaman kayıplarından kurtulabiliyorsunuz.

Bazen ürün sergilemede diyelim ki onlarca ton ya da yüzlerce ton ağırlıktaki bir ürünü göstermek için bir noktadan başka bir yere götürmeye çabalamaktansa sadece artırılmış gerçeklik ortamında herhangi bir gerçek yüzey üzerinde nasıl duracağını, nasıl çalışacağı, çalışırken hangi specleri sergileyeceği, nasıl bir üretim yapacağı, nelere basılması gerektiğini gösterebiliyorsunuz. Ya da en çok kullanılan yöntemlerden birisi olarak eğitim süreçlerinde kullanabiliyorsunuz. Mesela Türkiye’de Mercedes ile böyle bir ortak projemiz var. Mercedes eğitim süreçlerinde şu anda artırılmış gerçeklik kullanıyor. Ya da şu örneği verebiliriz: Mesela dünyadaki en büyük uçak üreticilerinden birisi Boeing. Uçak motorlarının üretirken şöyle bir şey yapıyor: Normalde bir uçak motoru yapılması hem çok külfetli hem de çok maliyetli bir iş ve siz yeni bir işçi aldığınızda (bu uçak motorunun üretiminde yer alacak) hatalı bir iş yapması gerçekten çok büyük bedellere sebep olabiliyor.

Boing ne yaptı? Bir artırılmış gerçeklik uygulaması edinip bunun üzerinden yapılacak iş adımlarını orada göstermeye başladı. Nasıl yani? Siz işte bir A noktasında bir cıvata, bir somun takacaksınız. Sizin nereden neyi alıp nereye takmanız gerektiğini bir CAD programı üzerinde programlayıp, bunu gerçek ürün üzerinde şablonlaştırıp, teker teker nereye takmanız gerektiğini, nasıl takmanız gerektiğini gösteren bir uygulama yaptı.

Şu anda ekranda gördüğünüz Thingmark’ı eğer az önceki uygulamayı indirdiyseniz, bu uygulamada Thingmark’ı herhangi bir tanesini seçip -motor uygulamasını, kahve makinesi uygulamasın ya da bir diğerini seçip- ekranınızdan gösterirseniz ekrandan ne yazık ki tam olarak size doğru çıkacak olan bir motor ya da kahve makinası göreceksiniz. İsterseniz bunun da ekran görüntüsünü alabilirsiniz. Az sonra ya da daha sonra telefonunuzdan vs. Açtığınızda gerçekten normal şekilde görebileceğiniz zemine paralel değil, zemine dik bir şekilde çıkacak şekilde onun üzerinde neler yapıldığını benim şu anda anlattığım şeylerin en azından birer modelini inceleyebilirsiniz. Ekran görüntüsünü alıp telefonumuzdan açarsanız daha doğru şekilde gözlemleyebileceksiniz.

Tabii bu artırılmış gerçekliği eğitimde kullanıldığı gibi, diğer şeylerde kullanıldığı gibi bazen bir ihtiyaç haline geliyor. Nedir bu ihtiyaç? Mesela rafları yükleme yapıyorsunuz belli bir üretim tesisinizde ve aslında sizin hem hammadde, yarı mamül stoklarımız hem de bitmiş ürün stoklarını sizin için maliyet oluşturuyor. Siz bunları çok hızlı bir şekilde yükleyebilmek için çoğunlukla ne yapıyorsunuz? Kağıt formlardan yerlerine bakıp işte bir forklift ya da elle alıp o rafa yerleştiriyorsunuz. Bir artırılmış gerçeklik uygulaması ve gözlük tablet ya da telefon yardımıyla aslında hangi ürünün tam olarak nereye gitmesi gerektiğini görüp bir kağıt formdan teker teker kontrol etmek yerine hızlı bir şekilde götürebiliyorsunuz diyebiliriz.

Hatta bunun ötesinde işte bu videoda olmayan programda da şunu yapabiliyorsunuz, artık bir işi yaparken hata yaptığınızda fark edilmesini sağlayabiliyorsunuz ya da doğru sırayla işi yapmadığınızda programın sizi uyarmasını sağlayabiliyorsunuz.

Nedir mesela? Bir motorsiklet yapacaksınız. Binlerce parçadan oluşuyor. Teker teker parçaları hangi sırayla nereye koymanız gerektiği, nasıl sıkmanız gerektiği, doğru yerleştirdiniz mi yerleştirmediniz mi bunların hepsini sizin gözlüğünüz ve ondan çıkan kamera sayesinde takip edip size uyarılar gönderilebiliyor ve işi daha doğru şekilde yapmanızı da sağlayabiliyor.

Eklemeli üretim. Aslında eklemeli üretim bahsettiğim gibi 1970’lerden beri olan bir teknoloji. Şu anda videosunu izlediğimiz şey ise aslında Çin’de yapılmış bir evin bir günde 3D bir printer ile yazılması. Gerçekten bir kullanılabilir evi bir günde artık 3D printer ile yazabiliyoruz.

Peki 3D printer bize ne sağlıyor ya da katmanlı üretim yapmak bize ne sağlıyor? Bazı süreçlerde ihtiyaç duyuyoruz. Nedir mesela? Bazen çok hassas bir işlem yapılması gerekebiliyor ve hassas döküm yapmak ya da torna, freze ile yapmak o ürünün üretilmesine engel olabiliyor ya da çok fazla hurda çıkabiliyor ya da ürün işlemdeyken kırılabiliyor. Böyle süreçlerde 3D printer kullanarak çok daha zor parçaları çok daha hızlı bir şekilde üretebiliyoruz.

Ya da bazı parçalar var; çok unique, çok biricik ve dünyada çok sınırlı imalatı yapılıyor. Sizin bunu siparişini vermeniz bir dertken onun gelmesi ayrı bir dert ve bütün bu süreç boyunca eğer makinanız duruyorsa çok çok daha büyük bir dert var orada. Ne yapıyorsunuz? 3D printer ile eğer o parçanın modeli elinizde varsa hızlı bir şekilde yazdırabiliyorsunuz ve kullanılabilir hale getirebiliyorsunuz gibi gibi. Bu teknoloji sayesinde aslında birçok yeni yol masrafından kurtulabildiğimiz gibi birçok ürünü daha hızlı üretebiliyoruz.

Yarın öbür gün bu 3D printerlar daha da hızlandığında belki seri üretim süreçlerinde bile daha kişiselleştirilmiş yani aynı ürünün farklı çeşitlerini üretebilmek için 3D printer daha fazla aktif olarak kullanacağız. Mesela üretimde özellikle çok fazla prototip tasarlayan, çok fazla yeni kalıp üreten firmalarda bu kalıp ve prototiplerin tasarlanmasından sonraki üretim aşaması ve seri üretime geçene kadarki kısım çok çok uzun sürebiliyor. 3D printer ile belki de bu zamanın çok daha kısalmasını sağlayabileceğiz.

Bir diğer teknoloji otonom robotlar. Aslında robotlar biraz daha aşina olduğumuz bir teknoloji çünkü yıllardır yani üçüncü endüstri devrimi dediğimiz  otomasyona geçtiğimizden beridir kullandığımız robotlar. Burada bu robotları aslında ikiye ayırabiliriz temelde. Nedir bunlar? İnsanlarla işbirliği yaparak çalışan robotlar ve tamamıyla özgün olarak, otonom olarak çalışan robotlar.

Robotlar bize ne katıyor? Özellikle insanın çalışmasının problem olabildiği süreçlerde, ne olabilir bunlar, çok zorlu bir iş olabilir. Benim babam da fabrika işçisiydi. Özellikle birçok fabrikada görebilirsiniz. Preste çok fazla parmak kaptırılıp uzuv kayıplarına sebep olabilir ya da işte benim babam gibi bir kağıt fabrikasında çalışıyorsanız bir makineye elinizi parmağınız kaptırıp yine uzuvlarınızın kaybı ile sonuçlanabilir. Öyle bir durumda aslında robot kullanmak, insan güvenliği açısından, işçi güvenliği açısından büyük faydalar sağlayabiliyor.

Eğer kirli bir iş varsa ya da zor bir iş varsa ya da tekrarlı bir iş varsa, sıkıcı bir iş varsa işte Charlie Chaplin’in Modern Times filminde dalga geçtiği gün boyunca cıvata sıkma işini kimse yapmak istemez. Hele ki bizimle beraber gelen yeni nesille beraber hiçbirimiz gün boyunca aynı işi yapmak istemiyoruz.

Bu işleri yavaş yavaş robotlara devredebiliyoruz ve robotlar bizden çok daha iyi şekilde yapabiliyorlar. Çok daha ağır yükleri bizden daha kolay taşıyorlar. Bizim gibi sakatlanmıyorlar, eğer sakatlanırsa yani arızalanırlarsa bu bizimki kadar önemli olmuyor. Çünkü çok daha hızlı tamir edebiliyoruz, değiştirebiliyoruz. Bu tarz süreçlerde insanlarla işbirliği yapan ya da tamamıyla otonom üretim yapan robotları da artık gündelik hayatımızda kullanıyoruz diyebiliriz.

Büyük veri. Burada gördüğünüz tabloda aslında her bir dakikada dünyada ne kadar veri, ne kadar işlem yapıldığını görebiliyorsunuz. İşte Facebook’ta 510000 tane yorum yapılıyormuş her bir dakikada ya da 350000 tane tweet gönderiliyormuş. Artık internetin bu kadar yaygın kişisel kullanımı ile beraber hemen her yerden veri toplamaya başladık ve bu verinin büyüklüğü çok büyük. Yani artık terabytelar ile ölçemediğimiz gibi zetabytelar ile bile ölçemiyoruz. Ama bir şekilde bu veriyi kullanmamız gerekiyor. Tabii ki iyi yönde kullanılabilir, kötü yönde kullanılabilir. İşte burada Trump’ın seçildiği Amerika seçimlerinde, Analytica olaylarında kötü yönde kullanılabildiğini görüyoruz.

Insanları manipüle etmek için de kullanılabildiği gibi iyi yönde de gerçekten bugünkü olanları değerlendirip yarın ne olacağını görmek amaçlı kullanabiliyoruz. Endüstride ise aslında her süreçten veri toplamaya başlayarak işte sensörleri kullanarak, görüntü sistemleri kullanarak gps, barkod vs gibi teknolojileri kullanarak sürekli olarak büyük miktarda verileri topluyoruz. Bu büyük miktardaki veriyi bir şekilde işlememiz gerekiyor ki bu verinin bizim için bir değeri olsun. Burada da aslında büyük veri teknolojileri dediğimiz teknolojileri kullanıyoruz.

Ne yapıyoruz? Elimizdeki belki terabytelarla belki zetabytelarla ölçülecek bu veriyi toplayıp bunun üzerinden anlamlı sonuçlar çıkartmaya çalışıyoruz. Önce şu anda ne oluyor’u takip ediyoruz, ardından ne olacağına bakıyoruz. Sonrasındaysa farklı gelecek senaryolarını modelleyerek ben neyi farklı yaparsam sonucu ne olacak bunu görebiliyoruz.

Bulut. Aslında bu kadar fazla veri toplandığında bu verileri bir yerde depolamamız gerekiyor. Fakat işte sizin kendi kullandığınız bilgisayarınızda olsa olsa ne kadar hafıza var, 1 TB – 2 TB. Fakat büyük veriden bahsederken zetabytelarca veriden bahsediyoruz. Ne yapıyorduk eskiden? Bir server odası kuruyorduk ve şirketlerimizde bu server odalarında verileri depoluyorduk. Bu server odasını kurduktan sonra orayı temiz tutmamız lazım çünkü tozdan etkilenebilir. İşte iklimlendirmemiz lazım, belli sıcaklıklarda tutmamız lazım ki oradaki server sıkıntı görmesin. Elektrik kesintileri olabilir, dışarıdan siber ataklar olabilir vs. Hepsinden önemlisi çok büyük bir alan gerekli olabilir, işte ilk yapılan bilgisayarın işte bir oda büyüklüğünde olduğu vs. söylenmesi gibi günümüzde de aslında topladığımız veriyi depolamak için bazen bir oda büyüklüğünde bazen daha fazla alana ihtiyaç duyabiliyoruz. Bulut teknolojileri bizim yerelde bilgiyi, veriyi tutmamız yerine bulutta tutmamızı sağlayan teknolojiler. Hemen hemen hepimiz muhtemelen Google Drive kullanıyoruzdur. Temelde yaptığımız iş aynı.

Bulut teknolojileri bize ayriyeten ne sağlıyor? Şu anda işte uzaktan çalışma hepimizin yaptığı işlerden birisi. Yani ben en azından uzaktan çalışıyorum. Ne oluyor? Ben bir şirketin x pozisyondaki bir kişiyken ve uzaktan çalışırken bazı verilere acil olarak ulaşmam gerekiyor. Ne oluyor? Yetki ve rol bazlı sistemler kullanarak ben kullanıcı adım, şifrem, belki ekstra bir güvenlik önlemi de -bu bir yüz tanıma olabilir, parmak izi olabilir, pin kodu olabilir vs- şirketin sunucusuna ulaşıp sadece bana izin verilmiş verilere ulaşıp bunlar üzerinden işlem yapabiliyorum.

Ve garip bir şekilde aslında yapılan araştırmalara baktığımızda bulutta veri tutmak kendi yerel bilgisayarınızda veri tutmaya göre çok çok daha güvenli olabiliyor çünkü Microsoft vs gibi büyük firmalar bu bulut sunucularının güvenliği konusunda ekstra çalışmalar yapıyor. İşte Türkiye’de şu anda bankalar vs hacklenebilirken bulut üzerinden çalışan hemen hemen hiçbir yerin böyle büyük bir hack operasyonu geçirdiği duyulmuyor.

Bir diğer konu siber güvenlik. Şimdi bulut dedik, bu kadar veri toplandı dedik, bu kadar veriyi depoluyoruz, bundan sonuçlar çıkartıyoruz vs dedik. Bu sefer bu verileri bir şekilde korumamız da gerekiyor. Biz artık internete bağlı bir şekilde bir üretim yapıyoruz. İnternet olmasa bile biz temelde elektriksel araçlarla üretim yapıyoruz ve bunları belli yazılımlarla vs yönetiyoruz.

Türkiye’deki birçok firmada içine girdiğinizde şunu göreceksiniz, görebilirsiniz. Hemen hemen her firma bir kere bir siber atakla karşılaşmış oluyor ve genellikle hackerlara belli bir miktar ödeme yapılarak bunun duyulması engelleniyor. Buna karşılık bazı önlemler alınması gerekiyor. Sizin bir şekilde üretiminizin durmasını engellemek için bir siber güvenlik programı geliştirmeniz, bununla ilgili siber ataklarla ilgili neler yapabilirsiniz buna baktırmanız, önlemler almanız gerekiyor.

Eğer siber güvenlik önlemlerini almazsanız yarın sizin verileriniz de çalınabilir ki bu KVKK vs gibi süreçlerde çeşitli problemlere de yol açabilir ya da sizin üretiminiz durdurulup çalıştırmanız da engellenebilir vs. Bunlara mahal vermemek adına da siber güvenlik önlemlerinin alınması gerekiyor.

Bir diğer teknoloji simülasyon. Az önce de bahsettim aslında konunun başında işte Arena, Promodel, Ansys gibi programları kullanarak aslında biz zaten simülasyon yapıyorduk. Bundan önce de aslında kâğıt kalem kullanarak ya da yine kağıtlarla işte bir tesisin tasarımını nasıl yapacağımızı simüle edebiliyorduk. Durumdaki değişikliklere göre cetvel ölçüm yaparak ne kadar mesafe gidecek, aracınız nedir, teker teker bakabiliyorduk ama çok yavaştı. Şimdi yeni teknolojilerle beraber ne oldu?

Artık bir fabrikanın ya da üretim tesisinin tüm bilgilerini internette toplayabiliyoruz. Ne yapıyoruz? Nesnelerin interneti teknolojilerini kullanarak her üretim aracından ve hatta insanın yer bilgisi, üretim aracının bulunduğu konum, vs gibi bilgileri de toplayarak canlı olarak zaten fabrikayı izleyebiliyoruz. Bunu bir simülasyon programını aktardığımızda artık bir fabrikanın dijital ikisini yaratıyoruz. Normalde diyelim ki siz tesis tasarımı ile ilgili bir değişikliğe gitmeyi düşünüyorsunuz, bunu deneyip yanıldığınızda çok büyük maliyetlerden bahsediyoruz. Fakat bir simülasyon programı ile bunu yaptığınızda hem gerçekçi sonucu görebiliyorsunuz hem de hem vakit anlamında hem de maliyet anlamında birçok kayıptan kurtulabiliyorsunuz.

Bu sayede de gerçekten farklı gelecek senaryolarında neler olacak işte bu simülasyon programını sizin üretim planlama programlarınızla, yazılımlarınızla, üretim çizelgelerinizle, diğer yönetim programlarınızla birleştirdiğinizde ise gerçekten gelecekte olacağını, çok küçük sapmalar da görebiliyorsunuz. Buna göre de yapacağınız işler de değişikliğe gidebiliyorsunuz.

Yatay ve dikey entegrasyon, bundan da aslında yatayda iş ortakları, dikeyde ise müşteriler tedarikçiler diye özet olarak bahsetmiştim. Fakat bu tabloda görebileceğiniz gibi aslında çok çok iyi bir örnek var. Siz bir araba imalatçısıysanız yatayda araba imalatçılarıyla çeşitli bilgileri paylaşıyor olabilirsiniz, iş ortaklarını olabilir. Dikeyde de aynı şekilde araba ithalatçılarına ürün veriyor olabilirsiniz. Tedarikçilerinizden de mamul/yarı mamul alıyor olabilirsiniz. Aynı şekilde tedarikçileriniz de üreticilerinizden alıp size veriyor olabilir.

Şimdi başta konuştuğumuz bir konu vardı, neydi? Sizin stoklarınız, hem hammadde hem de tamamlanmış ürün stoklarınız, sizin için bir maliyet kalemi. Bir şekilde siz aslında “just in time” dediğiniz tam zamanında üretim yapmak istersiniz. Her firma ister.

Ne kadar stok tutmadan üretim yapıyorsanız bu sizin için hem maliyet anlamında hem de farklı alanlarda birçok fayda sağlayabiliyor. Bunu sağlamak için ne yapıyoruz? Aslında yazılımları birbiriyle entegre hale getiriyoruz öncelikle. Şirket içerisinde, diyelim ki bir üreticiyseniz, öncelikle mühendisliğin tasarım yapması gerekiyor. Mühendisliğin tasarımda sonradan yaptığı değişiklik üretime geç gelirse birçok ürün yanlış üretilebilir. Önce şirket içerisindeki entegrasyonu sağlıyoruz. Ne yapıyoruz? Bir PLM programında bir ürün ağacı yapısı varsa, bir ürünün hangi parçalardan oluştuğu vs. görüntülenebiliyorsa, bu yapıyı kurmuşsak, tasarımda yapılan bir değişikliğin anında üretime geçmesini ve bu şekilde yanlış bir üretim yapılmasını engellenmesini sağlayabiliyoruz.

Daha büyük çapta baktığımızdaysa aslında iş ortaklarımıza “Bakın bende böyle bir değişiklik var, siz de planlamanızı buna göre değiştirin,” diyebiliyoruz. Ya da yeni bir üretim isteğinde bulunduğunuzda, diyelim ki yeni bir satış yaptık ve buna uygun planlama çıkarttık, anında tedarikçilerimize şunu söyleyebiliyoruz,

“Benim şu tarihte, 10 gün sonra bu kadar şu ürüne ihtiyacım var. Şu mamule, şu yarı mamuller şu hammadde ihtiyacım var” diyebiliyoruz ve tam olarak o gün elimize geçmesini sağlayabiliyoruz. Aynı şekilde müşterilerimize biz de diyebiliyoruz ki “Tam olarak şu gün şu saatte ben sana bu ürünü ulaştıracağım.” Böylelikle kimse stok tutmamış oluyor. Herkes haberleşebildiği için ve bunu anında yaptığı için yine az önce bahsettiğimiz yetki ve rol bazı sistemlerle hem firmalar arası hem de firma içerisindeki bilgi paylaşımını sağlayabiliyoruz. İnsanlar tam zamanında her işi yapabiliyor oluyorlar.

Şimdi az önce bahsettiğimiz teknolojilere baktığımızda bizim yaptığımız işin içerisinde bu teknolojilerin mevcutta ne kadar kullanıldığını firmalarda ölçüyoruz. Burada koyu gri ile mevcut durumlarını sarıyla dört teknolojide ihtiyaçlarını görebiliyorsunuz. Sadece dört teknolojide ihtiyaçları belirlememizin sebebi diğer tüm teknolojiler ne kadar kullanıyorsanız, yani 4 çizgisinde kullanıyorsanız harika, keşke kullanabiliyor olsanız, harika olur sizin için ne kadar kullanırsanız o kadar iyidir.

Fakat dört teknoloji, bulunduğunuz sektörü yaptığınız üretim şekli vs.ye göre kullanma ihtiyacınızın değiştiği teknolojiler. Mesela siz seri üretim yapıyorsunuz ve hep aynı üründen üretiyorsunuz diyelim. O zaman sizin eklemeli üretimde çok fazla bir ihtiyacınız yok. Siz otonom robotlar kullanarak belki çok çok daha hızlı yapabilirsiniz. Ya da yaptığınız üretim aslında çok fazla proje bazlı. Sürekli olarak yeni projeler yapıyorsunuz ve her seferinde belki üretim tesisini bile buna göre düzenlemeniz gerekiyor. Böyle bir durumda otonom robot kullandığınızda her seferinde robota yeni ürünün nasıl yapılacağını öğretmek çok zor. Ya da siz üretimden veri toplamıyorsanız büyük bir veri analizi yapabileceğiniz bir durum yok. Geleneksel analiz yöntemleri bunun için yeterli olabiliyor. Ya da artırılmış gerçeklik içinde benzer şekilde ihtiyaçlarınız olmayabilir.

Bir diğer konu aslında bahsettiğimiz bu teknolojiler geldikten sonra “hadi teknolojileri aldık, biz artık endüstri 4.0 a uyumlu hale geldik” diyemiyoruz. Bu teknolojilerle beraber aslında bizim 8 başlıkta bütün tesisimizde değişiyor.

Neler değişiyor? Mesela ürün ve servislerimizi değişiyor. Artık biz her şeyden veri toplayabildiğimiz için ürünlerimizden de veri toplamak istiyoruz. Ürünümüzü bir kere satıp daha sonra bunun parasıyla yaşamak istemiyoruz. Ürünlerimizi kiralamak, abonelik sistemiyle vermek, kullan öde sistemlerine geçmek istiyoruz.

Mesela bakıyorsunuz Tesla’dan bir otomobil aldığınızda otomobilin yeni bir özelliğini açmak istediğinizde gidip yeni bir otomobil almıyorsunuz yükseltmek için. Onun yerine parasını ödüyorsunuz ve internet üzerinden size o özelliği açabiliyorlar artık.

Az önce bahsettiğimiz abonelik, kullandığın kadar öde vs. sistemleri de aslında “as a service” dediğimiz hizmet tipi satış modellerini ortaya çıkartıyor. Bu “product as a service” olabilir, “software as a service” olabilir. Yani nedir? Siz bir ürünü kiralama modeli ile birden fazla kişiyi sunabiliyorsunuz ya da bir uygulamayı yerinde kullanmasını sağlayabiliyorsunuz ama aslında bulutta tutabiliyorsunuz, gibi gibi.

Bunlar olduğunda ne oluyor? Aslında sizin ürün ve servislerinizin de dönüşmesi gerekiyor. Siz evet bu teknolojileri edindiniz ama bu teknolojilerden daha büyük faydalar sağlayabilmek için ürün ve servislerinizde gerekli dönüşümleri yapmanız gerekiyor. Ürünlerinizden veri toplayamıyorsanız, servislerinizde buna uygun olarak dönüşememektedir.

Ve çok güzel biz geldik, otonom robotlar kullanmaya başladık, çeşitli yazılımlar kullanmaya başladık. Bu sefer üretim ve süreçlerin aslında dönüşmesi gerekiyor.

Artık yaptığımız üretim belki esnekleşti ve kişiselleştirilmiş ürün üretmeye başladık. Belki de otonom robotlar kullanarak çok hızlı üretmeye başladık ama süreçlerin de bir yandan değişmesi lazım. Bu kadar hızlı üretim yapmaya çalışırken böyle pasif çok yavaş ilerleyen süreçlerle bunu yönetmek çok zor.

Mesela bir kâğıt form üzerinden iş emirleri, iş talepleri oluşuyorsa ama siz otonom robotlar vs kullanıyorsanız bir dakikada yüzlerce üretim yapıyorsanız, yüzlerce üretim maliyete sebep olabilecek duruşlar, kayıplar, yanlış işler yapılabilir. O yüzden bir şekilde artık süreçlerinde hızlanması lazım. Bir iş emrinin anında sistemlere girilebilmesi, bir noktada yaşanan bir değişimin diğer sistemleri de etkileyebilmesi gerekiyor.

Bunun dışında evet teknolojileri alıyorsunuz, bu teknolojileri kullanıyorsunuz ama aynı zamanda entegre etmeniz gerekiyor. Sektörde birçok firmada şunu görüyoruz, çeşitli teknoloji yatırımlarını günün ihtiyacına göre yapıyorlar. Fakat bu teknolojileri gelecekte yapacakları teknoloji yatırımlarını düşünerek yapmadıklarından birçok entegrasyon problemi yaşayabiliyorlar ya da birçok teknolojiye yatırım yaptıkları halde aslında sadece diyelim ki bir kurumsal kaynak planlama programını bir add-on olarak, bir ekstra model olarak alabileceği bir teknolojiyi bir PLM programı alarak alabiliyorlar. Yani çok daha büyük maliyetlere sebep olabiliyor.

Kurulan sistemler entegre olduğunda ne oluyor? Çok hızlı bir şekilde hem fabrikanın hem satış pazarlama kısmının hem tedarik zincirinin yönetimini de sağlayabiliyorsunuz. Bir şekilde hepsi birbiriyle ortak ve eş zamanlı çalışabilir hale geliyor.

E bu kadar fazla sistem kurduk, bu kadar fazla yeni teknolojiye yatırım yaptık ve bu kadar çok veri topladık. Bu verinin bir şekilde öncelikle toplanması daha sonrasında da yönetilmesi gerekiyor. Buradaki veri edinimi kısmı aslında sizin ne kadar veriyi topladığınız, yönetimi kısmı ise bu veriyle ne yaptınız noktasına geliyor. Siz bakım süreçlerinizi belki kestirimci hale getirebilirsiniz, bir makinanızın ne zaman bozulacağını, neler olursa bozulacağını, bozulmaya yakın olup olmadığını gözlemleyebilirsiniz ama doğru şekilde veriyi analiz ederek yapabilirsiniz. Veri edinimi-yönetimi başlığında da aslında bunu takip ediyoruz.

Tedarik zinciri ve paydaşlar, Aslında sizin tek başınıza dönüşmemiz yetmiyor. Mesela burada MEXT’te yani Metal Sanayicileri Sendikasının kurduğu örnek endüstri 4.0 model fabrikasında -ki orada da biz danışmanlık, nesnelerin interneti ve artırılmış gerçeklik teknolojilerinin kurulumu, geliştirilmesini yaptık. Orada da mesela bir şekilde şunu görüyoruz:

Aslında tam olarak endüstri 4.0 içerisinde bir dönüşümü yapabilmek çok zor. Çünkü siz tamamıyla dönüşseniz bile sizle beraber hem paydaşlarınızın hem müşterilerinizin hem de tedarikçilerinizin dönüşmesi lazım ki gerçekten bu sistemleri efektif bir şekilde kullanabilesiniz.

O yüzden de tedarik zincirinizde gerçekten doğru tedarikçileri seçebiliyor musunuz? Global anlamda tedarikçilerinizi ölçümlüyor musunuz? Tedarikçilerinizin nelere ihtiyacı olduğuna bakabiliyor musunuz? Paydaşlarınızla veri paylaşabiliyor musunuz? Kendi içinizde veriyi bütün ihtiyaç duyanlara ihtiyacı ve rolü bazında yayabiliyor musunuz? Bunlara bakmak gerekiyor. Bu kadar çok veri vesaireyi topladıktan sonra, bu kadar fazla sistemi kullandıktan sonra tabi ki bunun güvenliğini de sağlamak gerekiyor. Bu güvenlik anlamında da hem siber güvenlik önlemlerini hem de sistemlerinin yürümesini, yani risk yaratabilecek durumların ölçümlenmesi gerekiyor. Aynı şekilde insanların ve makinelerin hangi veriye, nasıl erişebileceklerine de bakmak gerekiyor.

Bu kadar çok teknoloji vs.yi aldık kullandık. Aslında stratejinin de değişmesi gerekiyor çünkü görüyoruz ki bir strateji olmadığında firmalar çok fazla ne yapacaklarını bilmiyorlar. Yanlış teknoloji yatırımları yapılmasını birçok sebebi bu. Entegre olamayan teknolojilere yatırım yapılmasının sebebi bu. Yanlış tesis planlama yapılmasının sebebi bu. Firmalar kısa, orta ve uzun vade için stratejilerini çoğunlukla önlerine koymamış, günün ihtiyaçlarını karşılamak adına çalışmalar yapıyor oluyorlar. O yüzden stratejilerin belirlenmesi gerekiyor. Bu yeni uygulamalarla yeni teknolojilerle yeni yönetim sistemleri ile beraber de organizasyon yapısının da değişmesi gerekiyor.

Artık günümüzde “Ben bir işe gireyim, üniversiteden aldığım bilgi ile hayatımın sonuna kadar çalışayım ya da sektörde edindiğim bilgiyle hep aynı işi yapayım,” bakış açısı çok fazla gitmiyor çünkü sistemler bizden çok daha iyi bir şekilde aslında bunları yönetebilmeye başlıyor.

Ne yapmamız gerekiyor o zaman? Organizasyon yapımızı da değiştirmemiz gerekiyor. Artık çapraz fonksiyonel ekipler kurarak daha çok yeni projelere yönelebiliyoruz. Organizasyon yapısı içerisinde bilginin daha hızlı gitmesi için demokratik liderlik anlayışını getirebiliyoruz, gibi gibi.

Bunun dışında tabi ki kültürün değişmesi gerekiyor. Kültür aslında buradaki 8 başlıkta en temeli diyebilirim. Şu anda insanın olmadığı hiçbir üretim tesisi yok. Her ne kadar karanlık fabrikalardan vs. bahsetsek de şu anki model fabrikalarda bile karanlık sınırını çizdiğimiz nokta %25 insan gücünün olduğu nokta maksimum %25 insan gücü olsun diyoruz. İnsan bu sistemlerden çıkmıyorsa bir şekilde insanın bu sistemlerle beraber çalışması lazım. Bunu endüstride çok net bir şekilde şöyle görüyoruz.

Yeni bir teknoloji yatırımı yapılıyor fakat insanlar işini kaybetmekten korkuyor. Eğer o sistemle beraber çalışması ya da o makineyle beraber çalışması gereken insan işini kaybetmekten korkarsa bu sefer bir şekilde onu engelleyebiliyor. Çok fazla şey olabilir. Makinenin bozulmasını da sağlayabilir. Onunla ortak yaptığı işin yavaşlamasını da sağlayabilir vs. O yüzden bir şekilde insanların aslında bu dönüşümden nasıl etkileneceğini, ne faydalar sağlayacağını, neleri kaybetmeyeceğini göstermek gerekiyor.

Biz yaptığımız çoğu projede el sıkışırken şunu da söylüyoruz mesela, biz burada yaptığımız geliştirmeler sonucunda insanların işten atılmasını kabul etmiyoruz. Onlara yeni işler açılması noktasında da size destek olacağız ve mesela bir projede şöyle bir şey olmuştu, işte bir süreç otomatize hale getiriyor, insanlar da biz işimizi kaybedeceğiz diye bir korku duymaya başlıyor. Yaptıkları iş teker teker bir işin montajını yapmakken aslında bunu makinelere yaptırmanın daha kolay olduğu görülüyor. İki farklı hat kuruluyor. Bir hattı insanlar yapmaya devam edecek. Diğer hattaysa insanlar makinelerin yaptığı işi kontrol edecek ve makinaları kontrol edecek. İkinci hatta çalışabilmek için insanların bir şekilde yazılım vs. öğrenmesi gerekiyor ki, 60 yaşında insanların bile gayet güzel öğrendiğini de gördük o projede. Makinelerle beraber çalışan insanlara da şöyle bir şans sunuluyor: Siz edindiğiniz yeni bilgi ve burada yapılacak olan çok daha büyük üretim miktarı ile beraber daha fazla kazanabilirsiniz. Bunun eğitimi de işte şirket tarafından karşılanacak şudur, budur, beraber böyle bir işe girelim.

Birçok insan korkup da o işin içine girmek istemezken orada öğrenen insanlar bir anda çok çok daha kolay bir iş yapmaya başlıyor.

Artık gün boyunca ağır işler yapmasına, büyük parçaları taşımasına, vida sıkmasına, tekrarlayan işler yapmasına gerek kalmadan makineleri yönetmeye ve oturduğu yerden çalışmaya başlıyor. Hem insan konforunu arttıracağı hem de bunu sağlayabilmek adına da öncelikle firmalara bu dönüşümle beraber insanlarda da ne faydalar sağlanacağının gösterilmesi gerekiyor.

Burada bunun içerisine agile yapısını da sokabiliriz, yani çevik üretim yapısını. Artık sadece son ürünü oluşturmaya yönelik bir baştan planlı bir sonuca gitmek yöntemi yerine süreç içerisinde müşterinin taleplerine uygun yeni ürünlerin üretilmesinde sokabiliriz, işte bir yalın konusunda sokabiliriz vs. Burada bizim aslında bir ölçümlememizde iplik sektöründen büyük bir firmanın Türkiye’de mevcut durumlarını görüyorsunuz maviyle mevcut durumlarını görüyorsunuz. Turuncuyla da hedeflerini görüyorsunuz. Aslında literatürdeki birçok endüstri 4.0 olgunluk testinde mevcut durum belirlenirken hedefler belirlenmiyor. Sanki hedefler herkes 4.0 noktasında yani sınırlara ulaşacakmış gibi kabul ediliyor. Fakat tabii ki bu çok gerçekçi değil. Çünkü ben çoğu firmaya şunu söylüyorum:

Tamamıyla bir dönüşüm istiyorsanız bütün fabrikanızı yıkın yerine yenisini yapın. Çünkü şu anda halihazırdaki sistemlerinizi ona dönüştürmeniz çok çok daha büyük maliyetlere sebep olacak. Ama bunu yapabilme şansınız var mı? Tabi ki yok. O zaman ne yapmak lazım, adım adım gitmek lazım.

Sizin kısa, orta vadede gerçekçi hedefleriniz nedir? Önce bunu belirleyelim. Siz buna ulaştığınızda o zaman yeni adımları belirleyebileceksiniz ve süreç içerisindeki yeni teknolojilerle ucuzlayan teknolojilerle beraber bu süreç çok çok daha kolay bir hal alacak. Hedefleri belirlemediğinizde ne oluyor? Alice Harikalar Diyarı kitabını okuyanlarınız varsa orada bir pasaj vardır. Alice ile tavşan bir yol ayrımına gelirler. Alice tavşana sorar, hangi yoldan gitmeliyim diye. Tavşan da cevap verir, “Nereye gittiğini bilmiyorsan hangi yoldan gittiğinin hiçbir önemi yok” diye. Siz hedeflerinizi belirlediğinizde ne yapmanız gerektiğini artık biliyorsunuz. İş, nasıl yapmanız gerektiği kısmına geliyor, daha sonrasında nasıl yapacağınızı planlayabilirsiniz. Yani burada mevcut durumu ve hedefleri belirleyerek gerçekçi bir senaryo çizebiliyorsunuz.

Burada aslında bizim oluşturduğumuz endüstri 4.0 olgunluk testinin bir örnek özeti var (https://endustri40.akillifabrikalar.com.tr/ ). Maksimum 14 soruya cevap vereceğiniz bir özete yine barkodu okutarak ulaşabilirsiniz. Sonucunda da email adresinizi verirseniz nasıl bir rapor verdiğimizi de az çok görebiliyorsunuz. Firmanın pozisyonu nedir? Türkiye’deki bu testi çözenler içindeki yeri nedir? Mevcut durumunuz ne ifade ediyor, ne yapmalısınız? Önerebileceğimiz adımlar nelerdir gibi çeşitli sonuçları da buradan verebiliyoruz Bunu herhangi bir gözlemlediğiniz üretim tesisi için çözebilirsiniz. Bir bakabilirsiniz ne olduğuna. Tabi bu kadar endüstri 4.0’dan konuştuk. Endüstri 4.0’daki teknolojilerin kullanımı, şirket içindeki dönüşüm vs. derken aslında bu dünyayı da etkilemeye başlıyor.

Şu anda baktığımızda aslında üretim tesisleri hata yapmadan kaliteli üretim yapmak istiyorlar. Six sigma dediğimiz milyonda 1.6 hataya ulaşmaya çalışıyorlar. Ama örnek fabrikalarda bile, Siemens’in Amberg fabrikasında bile görüyoruz ki milyonda 10 civarı hata yapılıyor ve insan neredeyse hiç yok. Yani insan olmasa bile hata yapabilirken insan işin içine girdiğinde birçok hata ortaya çıkabiliyor.

Endüstri 4.0’la beraber makineleşme belki insanın yaptığı işlerin bir kısmını alırken yeni işlerde ortaya çıkarmaya başlıyor diye bir iddia var. Ne kadar doğru olacağını bilmiyoruz çünkü şu anda tamamıyla 4.0’a geçişmiş bir ülke olduğunu söyleyemeyiz. Hala Türkiye’de 2 ile 3 arasında bir yerlerde olmaya çalışıyoruz. Dünyada 4.0 noktasında net ülke çapında dönüşebilen bir yer olduğunu pek de görmedim.

Peki ne oluyor? Biz bir şekilde artık karanlık fabrikalara vs geçtiğimizde çevresel olarak enerjiye olan ihtiyacımız düşüyor; ışığa, servis otobüslerine, kantine, elektrik kullanımı olan ihtiyaçlarımız düştüğünde çevreye belli noktalarda daha az zarar verebiliyoruz. Bir şekilde enerji dışında tabi ki yapılması gereken birçok regülasyon var. Fakat bu devletler tarafından yapılması gereken bir şey. Firmaların da kendi içinde bu regülasyonlara uyup çevreye daha az zarar vermesi gerekiyor. Fakat en azından enerji noktasında sağladığı faydalarla çevreye ufak da olsa daha az kötü etkide bulunabiliyor.

Sosyolojik olarak çok fazla aslında net şey söylemek zor çünkü net olarak dönüşümü göremiyoruz ülkeler çapında. Fakat birkaç yorumda bulunulabilir. Bunda en temel noktalardan biri az önce nasıl bir şirketin içerisinde insanların işini kaybetme korkusu varsa endüstri 4.0’la beraber insanlar işlerini kaybedecek mi diye soruluyor. Kaybedecek ya kaybetmeyecek demek çok zor ama önceki devrimlerde de gördüğünüz şöyle bir şey var.

Eskiden insanlar ne iş yapıyordu? Çiftçi oluyorlardı, zanaatçı oluyorlardı, hayvancılık yapıyorlardı vs. Bir şekilde seri üretime geçildiğinde aslında birçok zanaatçının işini kaybetmesi gerekirken insanlar da bu üretimlerin içinde bulunmaya başladılar. Ne kadar iyi oldu ne kadar kötüyü tartışmıyorum. Sadece bu insanlar yeni iş alanları bulabilmeyi başladılar’ı söylüyorum.

Bugün de baktığımızda mesela Boğaziçi Üniversitesi’ndeyken Endüstri 4.0 Platformu ile bu alanda ufak çalışmam olmuştu. Dünyada şu anda ortadan kaybolan meslekler ve endüstri 4.0’la beraber ortaya çıkan, çıkmakta olan, çıkacak meslekler konusunda bir şeyler araştırmış, bunun üzerine bir sonuç çıkarmıştım.

Mesela orada şunu görebiliyoruz, günümüzde artık insanların vücut gücü kullanarak yapılan üretimlerden biraz daha eğlence sektörlerinde doğru kaydığını. Sosyal medya uzmanı diye bir sektör oluştu, eskiden böyle bir sektör yoktu. Ya da YouTuber dediğimiz birçok insan var artık yani milyonlarca diyebileceğimiz sayıda insan YouTube üzerinden yayın yaparak para kazanabiliyor.

Makineleri üretimde kullanmamızla beraber yaptığımız üretim ucuzlamaya, verimlilik artmaya, kalite artmaya ve sonucunda da ürün ucuzladığı için bizim alım gücümüz artmaya başlayabiliyor. Yani dünyanın çeşitli yerlerinde artabiliyor bizde çok artmasa da, bu sayede daha kolay ulaşabiliyoruz. Daha kolay ulaşabildiğimiz içinde hayatımızda her gün aynı işi yapmaktansa haftada 5-6 gün çalışmaktansa verimli daha kısa süreler, çalıştığımız daha yaratıcı işlere yönelebiliyoruz.

Mesela ben şu anda eğer yoğun bir zamanda değilsem haftada 5 gün değil, 4 gün çalışıyorum ama 4 gün daha verimli çalışıyorum. Microsoft’a da Google’da da bununla ilgili çalışmalar yapılıyor. 4 gün çalışılsa daha iyi olur mu diye. Artık kendimize daha fazla, hobilerinize daha fazla zaman ayırabiliyor ya da yeni işlerle meşgul olabiliyoruz. Dışarıdan birçok farklı yere iş yapabiliyoruz, gibi gibi diyeyim. Eğer bu konuda da ayrıca bir tartışma olursa sonrasında konuşuruz. Artık günümüzde yeni bir şey yapmak da değişiyor.

Eskiden küçük miktarlarda üretim yapan bir fabrikayla yarışabilecek şekilde yeni üretim tesisleri kurabiliyorduk fakat günümüzde artık bu kadar hızlı üretim yapılırken bu kadar büyük miktarlarda kaliteli ve ucuz yapılırken sektöre girmek zorlaşıyor. Bir zamanlar mavi okyanustan vs. bahsediyorduk ama artık mavi okyanus diye bir şey de pek kalmadı. Çok fazla yeni fikir üretilemiyor ya da yeni fikirlerin yapılabilirliği azalıyor. Çünkü çok fazla insan benzer şekilde bu yeni fikirlerin peşinden gidiyor ve sektör birçok noktada doygunluğa ulaşıyor. Peki ne yapmamız lazım? Burada da yıkıcı inovasyonlar devreye giriyor.

Bir şekilde bir ürün üretip mevcut durumu yıkıp tamamıyla yeni bir şey yapmak gerekiyor. İşte zoom diye bir teknoloji geliyor, pandemiye denk geliyor ve bir anda biz zoom üzerinden etkinlik yapmaya başlıyoruz. Şu anda yüz yüze yapmıyoruz. Daha öncesinde Skype vs. vardı ama zoom bu dönemin parlayan yıldızı oldu. Ya da YouTube geliyor ve biz bir anda günlerimizi video izleyerek geçiyoruz. Kısa videoları izleyebiliyorsunuz. Tesla elektrikli aracı tekrar devreye sokuyor. Aslına bakarsanız ilk otomobillerde elektrikli üretildiği halde bir şekilde batarya ömrünü uzatarak hayatımızda elektrikli araçları sokabiliyor, gibi gibi. Artık günümüzde zaten yapılan işleri tekrar yapmak yetmiyor, daha iyi yapsanız bile sektöre girmek zor olabiliyor. O yüzden bir şekilde yıkıcı inovasyonlarla yeni fikirlerin peşinden koşmak ya da olanı yıkmak gerekiyor diyebiliriz. Böyle özetleyeyim.

Belki atladığım noktalar oldu, emin değilim. O yüzden sizin sorularınız varsa sorularınızla devam edeyim. Aynı şekilde eğer endüstri 4.0’la ilgili daha fazla habere vs. ulaşmak isterseniz bu konuda bir farkındalık çalışması olarak internet sitemiz var. www.akillifabrikalar.com.tr diye. Hem endüstri ile ilgili haberlere hem de bu saydığımız teknolojiler dijital dönüşüm ile ilgili haberlere ulaşabilirsiniz diyeyim. Bana ulaşmak isterseniz de [email protected] mail adresinden bana ulaşabilirsiniz. Dinlediğiniz için teşekkür ederim. Sorusu olan var mıdır?

İlke Bişkin: Sunum için teşekkürler. Evet arkadaşlar, sorular varsa isterseniz soru cevap şeklinde devam edelim.

Ekin Tazegül: İlla soru olmak zorunda değil bu arada. Eğer yapacağınız bir yorum varsa yorumunuzu da kabul ederim. Bir eleştiriniz varsa bu eleştiriyi dinlemek isterim.

Salih: Ben bir soru sorabilir miyim?

Ekin Tazegül: Tabii ki.

Salih: Merhaba ben Salih, Makine Mühendisleri Odasından. Öncelikle sunum için teşekkürler Ekin, gayet faydalı bir sunumdu, kendi adıma öyle değerlendiriyorum. Ancak merak ettiğim şey şu, endüstri 4.0’in geleceği açısından. Bugün dünyada yaklaşık 3,5 milyar insanın elektriğe, 1,5 milyar insanın da internete erişimi yok.

Bu çok ciddi bir rakam, dünyanın neredeyse yarısının internete erişim yok demek bu aslında elektriği erişim ile beraber. Ve internet erişimi de probleme dönüşüyor biliyorsunuz. O nedenle aslında şunu soracağım, endüstri 4.0 her ne kadar sosyal hayatı, geleceğin toplumunu, dünyayı dönüştürecek gibi bir öngörü içerisinde olsak bile aslında şöyle bir şeye dönüşme ihtimali yok mu bunun yani çünkü dünyanın bir tarafıyla diğer taraf arasındaki uçurumu daha da derinleştirmesi, üretim ve ona bağlı olarak karlılığı arttırarak dünyanın özellikle batısı için söyleyecek olursak, batısının zenginliğini artırırken, internete ve hatta elektriğe ve hatta temiz suya bile erişimi olmayan toplumlar arasındaki uçurumu derinleştireceği öngörülemez mi? Bu durumda da aslında endüstri 4.0’ı, yani şeyi söylemiyorum tabii ki hani işte toplumsal olarak yararlıdır, zararlıdır gibi bir yere varmak değil ama, fabrikalarla ve endüstriyel olarak gelişmiş ülkelerle sınırlı kalabileceğini düşünmek doğru bir düşünce midir? Bunu sormak istiyorum.

Ekin Tazegül: Bu konuda net bir cevap vermek zor tabi ama hemen yorumumu söyleyeyim. Burada aslında sadece endüstri 4.0 olarak bakmamak gerekiyor. Liberal ya da kapitalist ekonomi üzerinden bir inceleme yapmak gerekiyor belki de yani. Pozitif kapitalizm diye bir kavram var. Baktığımızda Henry Ford zamanında araç üretirken ne yapıyor? Çalışanlarına daha yüksek ücretler vermek istiyor ki bu sayede çalışanları da bir şekilde kendi aracını ilerde alabilsin, bu şekilde de daha fazla kazanabilsin. Baktığımızda mesela şu anda Çin ne yapıyor? Bir şekilde Avrupa ve Amerika tarafından ekonomik olarak baskılamaya çalışıldığı için Afrika’ya yatırım yapıyor. Afrika üzerinden yeni kanallar oluşturup ekonomilerini büyüterek bir şekilde oradaki büyüyen ekonomiden ileride daha büyük faydalar sağlamaya çalışıyor.

Şimdi endüstri 4.0’a baktığımızda aslında elbette ki bazı firmaların çok çok büyümesine sebep olabilir. Endüstri 4.0 olmasa da bugün baktığımızda Google, Amazon, Microsoft devasa firmalar. Birçok ülkeden daha fazla geliri olan firmalar. Endüstri 4.0’la beraber belki de daha temel olarak ulaşabildiğimiz, yarın öbür gün bir şekilde Afrika’ya daha fazla yatırım yapılabildiğinde o insanlar internete bir şekilde ulaşabildiğinde bu teknolojilere de ulaşabiliyor olacaklar. Temelde bir internet ihtiyacı var. Onun da temelinde elektrik var. Elektriğin öncesinde su barınma vs. var. Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisindeki ilk 2 adımı bir şekilde orada atlayabilirse insanlar teknolojiye ulaşabilirse, bir anda sanayinin içinde de daha fazla yer alabilecekler.

Yani şu anda ben bir yazılımcı ile çalışmak istersem Hindistan’daki görece daha düşük kazanan bir yazılımcı ile beraber ortak bir projede yer alabiliyorum. Yarın bir Afrikalı’yla da -ki burada tabii ki çok fakir kalmış Afrika ülkeleri, beldeleri üzerinden konuşuyorum- onunla da çalışabiliyor olacağım. Bu noktada belki de pozitif bir katkısı da olabilecek. Ama tabii ki, ne yazık ki firmaların çok büyüdüğü, zenginlerin daha zenginleştiği fakirlerin daha fakirleştiği bir dünyada yaşadığımızdan bu ne kadar gerçekçidir sorgulanabilir ama teknoloji ne kadar gelişir ve de yaygınlaşırsa insanların da daha eşit olabileceği bir topluma doğru ilerleyebileceğimiz umudundayım.

Salih: Ben de aynı şeyi umut ediyorum. Teşekkürler cevap için Ekin.

Ekin Tazegül: Makine Mühendisleri Odası Kocaeli Şubesi’ne çok teşekkür ederim böyle bir fırsatı sundu. En azından katılımcılara konu hakkında biraz bilgi verdiğimi umuyorum. Gerçekten faydalı olduğunu da umut ederim. Dediğim gibi başka bir sorunuz olursa dilediğiniz zaman bana ulaşabilirsiniz.

Write A Comment