Akıllı Fabrikalar üretim sektörü sohbetlerinin konukları Rockwell Automation Türkiye Sistem Entegratörleri Satış Yöneticisi Umut Kiper ve BrandIT Mühendislik Kurucu Yöneticisi Özgür Aslan… Ekin Tazegül sordu, Özgür Aslan ve Umut Kiper “Endüstri 4.0 Çağında Entegratörlük” konusunda bilgi, deneyim ve görüşlerini aktardı.

Ekin Tazegül: Akıllı Fabrikalar olarak, yapmakta olduğumuz Endüstri 4.0, Sanayi 4.0, 4. Sanayi Devrimi, Verilerin ve Araçların Armonisi, dijitalleşme artık hangisini tercih ediyorsanız; bu konuda yapmakta olduğumuz sohbetlerin bir yenisinde Rockwell Automation Türkiye Sistem Entegratörleri Satış Yöneticisi Umut Kiper ve BrandIT Mühendislik Kurucu Yöneticisi Özgür Aslan ile birlikte Endüstri 4.0 çağında entegratörlük konuşacağız. Öncelikle de ikinize de davetimi kabul ettiğiniz, katıldığınız için çok teşekkür ederim. Umut Bey dilerseniz, öncelikle sizi tanıyarak, başlayalım kısaca.

Umut Kiper: Öncelikle merhaba tekrar. Özgür Bey size de merhaba tekrar. Davetiniz için teşekkür ederim gerçekten. Umut Kiper olarak 9 yıldan beri endüstriyel otomasyon sektöründe bulunuyorum. Bunun içerisinde son kullanıcılarda olduğumuz zaman da oldu ve sonrasında Rockwell Automation tecrübesi ile başlayan global, firma tecrübem de oldu. Şu anda da 2018 yılından bu yana Rockwell Automation Türkiye’de Sistem Entegratörü Kanalı Satış Yöneticisi olarak çalışıyorum. Bu kanalda kimler iş yapar? Neler yaparız? Az sonra zaten detaylıca anlatmaya çalışacağım. İnşallah bütün dinleyenler için umarım ki keyifli bir sohbet olur.

Ekin Tazegül: Teşekkürler. Özgür Bey, sizi de kısaca bir tanıyalım.

Özgür Aslan: Elbette. İsmim Özgür Aslan. Ekin ile katıldığımız bu kaçıncı video konferans, bilmiyorum. Çok keyifli oluyor bunlar. Makina mühendisiyim. Yaklaşık üniversite mezuniyeti sonrası 15-20 yıl civarında üretim sektöründe yöneticilikle geçti. Üretim mühendisliği, proje mühendisliği, bakım şefi, üretim müdürü, fabrika müdürlüğü… Çoğunluğu otomotiv ve üretim yan sanayii firmalarında bu işlerde bulundum. Makina mühendisliği eğitiminin üzerine elektrik, elektronik, robot, yazılım gibi bilgileri de ekledikten sonra 2016 yılında BrandIT mühendisliği kurdum. Endüstri 4.0 uygulamalarının sahadan veri almaktan, artırılmış gerçekliğe hatta kestirimci analitiğe kadar olan çözümlerini çoğunlukla üretim veya makina imalat firmalarına sunuyoruz. Bunla ilgili olarak, PTC’nin, Thingworx IoT platformunu, Vuforia artırılmış gerçeklik platformunu kullanabiliyoruz. Rockwell ile 2.5 seneye yakın bir partnerlik, ortaklığımız var; Rockwell’in de Türkiye’deki certified partner, değil mi Umut Bey?

Umut Kiper: Doğru.

Özgür Aslan: Bunun yanında bir de Microsoft partnerliğimiz var. Böylece Endüstri 4.0’ın bize getirdiği olanaklardan; veri toplama, otomasyon, anlamlandırma, görselleştirme ve bunu kullanmaya kadar olan tüm portföyü sağlayabiliyoruz. Umarım bu sohbette diğerleri gibi çok keyifli olur. Umut’un da katkılarıyla güzel bir sohbet olur.

Ekin Tazegül: Umuyoruz… O zaman en başta da belirttiğim gibi Endüstri 4.0 çağında entegratörlük konuşacağız. Fakat entegratör, kimdir, ne yapar ile başlayalım. Buyurun Özgür Bey. Entegratör kimdir, ne yapar acaba?

Özgür Aslan: Bu işe girmeden, girdiğim sene 2016 yılında daha henüz sadece PTC’nin, Türkiye IoT partneriyken, acaba kendimize entegratör denir mi, denmez mi? Bu Endüstri 4.0 ile entegratörlük nasıl bir şey olacak, daha adını veya içini doldurmaya çalışırken, bir gün soru gelmişti bir konuşma esnasında… ‘Sizce Türkiye’nin Endüstri 4.0 dalgasındaki yeri nedir?’ diye hani Almanya’daki bu işin doğuş yeri Avrupa. Almanya o yüzden bir lider. ABD, yazılım teknolojilerinde lider. Çin, farklı bir konumda kendini, ‘Made in China 2025’ gibi bir sloganları var. Her ülkenin bir sloganı vardı. ‘Türkiye’de ne düşünüyorsunuz?’ demişlerdi bir partner olarak, ben de dedim ki,

“Türkler ve Türk firmalar, Endüstri 4.0’ın çok iyi entegratörleri olurlar. Çünkü biz maalesef çok iyi makinalar, çok iyi mühendislik uygulamaları ve çok iyi yazılımlar üretmiyoruz fakat üretileni çok iyi kullanabiliyoruz”

bu kullanmadan kastım, bir proje için birçok; toolu, aleti ve çözümü bir araya getirip, bunları hızlıca harmanlayarak, müşterisine çözüm olarak sunma konusunda… Geçen 5 senede bunun çok doğru olduğunu gördüm. O zamanki tespitim çok yerinde oldu. Çünkü biz Türkler yurtdışındaki benzer firmaları, entegratör firmalara oranla çok iyi bir araya getirip, çözüm bulabiliyoruz. Entegratör, o zaman şudur aslında.

Doğru entegratör şudur: Sadece tek bir kaynağa bağlı kalmayan, müşterisinin ihtiyaçlarını, farklı yöndeki ihtiyaçlarını da bir araya getirip, bir sepet halinde, hızlı bir şekilde sunabilen firmalara adı verilir.

Örneğin; elimizde PTC, Rockwell ve Microsoft gibi 3 tane birbirinden ayrı fakat her bir projede bir arada çalışması gereken işler var. Örneğin, bir üretim firması, fabrika, sahadan veri sağlayacak donanımı ve bunu hazırlanınca kullanacağı, topladığı veriyi kullanacağı yazılımı, veri tabanlarını ve bunun tutulacağı bulut ortamını tek bir firmadan ister. O da entegratör olur. En azından benim Endüstri 4.0 anlamında anladığım ve desteklediğim entegratör tipi budur.

Farklı çözümleri bir araya getirip, müşterisinin ihtiyacına karşılık sağlayan, çözüm sağlayan firmalar.

Ekin Tazegül: Evet, Özgür Bey’den entegratörün tanımını gayet güzel dinledik. Şimdi her şey, herkes, her gün gelişiyor. Entegratörlerin de zannediyorum ki bu süreçte gelişmesi gerekiyor. Sayın Umut Bey, Rockwell Automation Sistem Entegratörlerinin gelişimini desteklemek için neler yapıyor acaba? Ya da nasıl destekliyor?

Umut Kiper: Tabii çok olmazsa olmaz bir durum. Yani Özgür Bey’in bahsettiği aslında cevaptan yola çıkarak biraz devam edeceğim ben şimdi. Hakikaten Türkiye’deki entegratör havuzu, çok değerli, kıymetli bir havuz. Yani EMEA bölgesi için tutun da işte Orta Doğu bölgesi için, Afrika bölgesi için buradan ABD’ye iş yapan firmaları düşündüğünüz zaman gerçekten çok kıymetli ve hakikaten aldığı ürünleri çok iyi anlamlandırıp, teknolojiyi çok iyi katıp, mühendislik tecrübesinin çok iyi üzerine katıp, son kullanıcıya çok faydalı bir şekilde sunabiliyorlar ve bu da aslında Türkiye’nin entegrasyon tarafındaki gücünü gösteriyor çok net. Dilerim, bir gün biz de teknolojiyi üretmeye başlarız. Ürettiğimiz teknoloji ile beraber entegre ederiz ama şu anki görünen durumda gerçekten çok ciddi bir entegrasyon tecrübesi olduğu aşikâr Türkiye’de. Tabii bu gelişimi desteklemek lazım. Bu gelişimi desteklemek de aslında az önce Özgür Bey’in de saydığı gibi ciddi partnerlikler sayesinde olabiliyor ancak. Çünkü gerçekten globalde çok güçlü olan firmalar, kendi partnerlerini destekleyerek, onların gelişimine destek verdiği gibi aslında onların yaptığı projeleri de katma değerli hale geliyor.

Rockwell Automation, buradan ne yapıyor derseniz, Rockwell Automation, öncelikle lokal ekiplerle kendi partnerleri ve sistem entegratörü kanalıyla çok yakın çalışan teknik ve satış ekibi mevcut. Çünkü entegratör firmaların, pazardaki hareket kabiliyeti ve hızlı olması, olmazsa olmaz kaçınılmaz bir gerçek. Çünkü onların hızı, aynı zamanda sektörün hızını belirleyen bir durum. Dolayısıyla teknik ve satış ekibimizin, çok yakın destek verdiği bir durum söz konusu. Bunun haricinde periyodik olarak bizim yine partnerlerimizle, sistem entegratörlerine teknik “Update” adını verdiğimiz, yeni teknolojileri anlattığımız, güncellemeleri gösterdiğimiz ve uygulamaların onlara ve son kullanıcıya katacağı değerleri anlattığımız bazı toplantılarımız, teknik update toplantılarımız oluyor. Bunun dışında da bizim en çok önemli olan destek kısmımız aslında ‘Partner Network’ adını verdiğimiz bir program. Partner Network programı, Rockwell’in partnerlerinin globalde dahil olduğu ve içerisinde Rockwell Automation University gibi Rockwell’in kendi Knowledge Base’i gibi gerçekten teknik bütün eğitimleri ve detayları bulabilecekleri bir eğitim platformumuz ve eğitim havuzumuz var aslında bakarsanız. Bu portalı, Partner Network programına dahil olan bütün sistem entegratörleri çok aktif bir şekilde kullanabiliyorlar. İçerisinde otomasyondan tutun da IoT tarafına kadar Rockwell’in dominant olduğu bütün sektörlerde gerçekten Rockwell uzmanları tarafından hazırlanmış çok iyi eğitimler var. Aynı zamanda da bizim globalde her yıl gerçekleştirdiğimiz tek TechED adını verdiğimiz technical educationın kısaltması şeklindeki bir etkinliğimiz var.

Ve bu etkinlik, her yıl Avrupa’nın bir ülkesinde bir hafta boyunca düzenleniyor, yaklaşık 1.000’den fazla partner katılıyor. Ortalama 100’den farklı konuda, 100’den fazla farklı konuda direkt laboratuvar ortamında Rockwell eksperlerinden eğitim alabiliyorsunuz veya başka partnerlerin yaptığı projeleri dinleyebiliyorsunuz veya kafanızda bir soru işareti var, ‘Hazır Rockwell eksperini bulmuşken, tartışayım bunu’ diyorsanız çok kısa bir section (seans) ayarlayarak, onlarla görüşebiliyorsunuz gibi gibi… Çok değerli bir etkinlik gerçekten o da. Dolayısıyla bütün bu saydığım basamaklar, sistem entegratörüne verdiğimiz desteğin hepsi birer parçası. Gerek lokal gerek global kaynaklarımızın hepsini onları pazarda daha hızlı hareket etmeleri, daha başarılı olmaları için sürekli kullandığımızı söyleyebilirim.

Ekin Tazegül: Özgür Bey, az önce Endüstri 4.0 kavramı için de ‘Entegratör bence şudur’ dediniz, bu önemli bir nokta çünkü Endüstri 4.0 kavramını da içine kattınız. Peki Endüstri 4.0 ile beraber entegratörlük tanımı nasıl değişti.

Özgür Aslan: Şöyle değişti. Daha önce yine Rockwell ile örnek verelim, Rockwell’in hali hazırda birçok değerli ve büyük partneri var. Entegratör dediğiniz zaman, belli bir ürünün veya çözümün sahada uygulayıcısı olarak geçiyordu. Umut sen de desteklersen beni.

Umut Kiper: Doğru:

Özgür Aslan: Rockwell partneri veya Rockwell entegratörü, Rockwell’in çözümlerini sahada uygulayan, sahada sunan, bunun servisini, hizmetini veren ve satışını Rockwell gibi firmalarla beraber yürüten veya kendisi ayrı yapan veya müşteri talebi doğrultusunda ona kendi partneri olduğu, entegratörü olduğu firmadan alıp, sahada kuran anlamına geliyordu. Endüstri 4.0’ın sadece entegratörlere değil herkes için proje bazında değiştirdi anlayış şu; bir işe, bir çözüm yok. Bir ihtiyacı, Endüstri 4.0 uygulamasını tek bir teknoloji ile çözemiyorsunuz. Az önce bahsettiğim gibi sahadan veri toplamak için bir IT dönüştürücü, yazılım veya donanıma ihtiyacınız var veya en azından sahadaki örnek veriyorum, PLC’lerden veya eski model makinalardan veriyi almak için dönüştürücülere ihtiyacınız olduğunuz için oradaki OT protokollerini ve uygulamaları iyi bilmeniz gerekiyor. O veriyi aldıktan sonra bunu depolamak için bir veri tabanı bilgisi, SQL veya non SQL, history gibi verileri bilmeniz gerekiyor. Sonra da bunu görüntülemek için de bir yazılım bilginiz olması gerekiyor. Eski model entegratör, sadece Rockwell entagratörün haklarını bilen firma, bu işin tamamını yapamıyor ama müşterinin talebi bu. Yani müşteri diyor ki bana, ‘Sahadaki veriyi al, depola, anlamlandırıp, önüme getir. En azından önüme getir’ diyor. Bu sefer değişen şu olmaya başladı. Entegratörler, ‘Benim başka yeteneklerim de olmalı’ demeye başladı. Bunu haliyle Rockwell gibi ve diğer firmalardan talep etmeye başladı. Rockwell de kendini bu açıdan geliştirmek zorunda kaldı.

Sadece entegratörler değil, Endüstri 4.0 ile müşteriden entegratöre olduğu gibi entegratörden ana firmaya doğru da bir yüklenme başladı. ‘Daha fazla bilmemiz gerekiyor, daha fazla kabiliyetimizin artması gerekiyor’ dedi.

Umut Bey’in az önce anlattığı; eğitimler ve teknoloji tanıtımları çok önemli. Bizim gibi firmalara, bağımlı olduğumuz Rockwell gibi firmaların, ana firmaların yeteneklerini artırması, bizim de yeteneğimizi artırmamız anlamına geliyor.

Bu sayede biz, müşterilerimizin veya potansiyel müşterilere gittiğimiz zaman, elimizdeki yeteneğin çeşitliğini gösterip, ‘Evet, siz çözümü tek bir yerden alabilirsiniz. Biz size bu teknoloji bilgimiz ve kabiliyetimiz sayesinde size bütün çözümleri verebiliriz’ diyebiliyoruz.

Aynı şekilde biz sahadan aldığımız bilgiyi, ‘Bakın, talep bu tarafa doğru gelmeye başladı. Siz de lütfen şu konuya yatırım yapın’, veri tabanı konusunda, güvenlik konusundaki -yavaş yavaş o tarafa gidiyor artık- veriler toplanmaya, birikmeye başladı. Bunun selameti, o bilginin tutulması için ve sağlığı için bir şey yapmamız lazım, onu da bizden isteyince biz yine aynı şekilde döneceğiz Rockwell’e, ‘Hadi artık, bu konuya da bir şey yapsak mı? Yoksa ben bu çözümü başka bir yerde aramak zorunda kalacağım’ diyeceğim.

Özet olarak değişen şu, entegratörler ve partnerler, sadece mevcudu satmak değil artık yeni şeyler öğrenmek, yeni teknolojiler geliştirmek için ana firmaların kapılarını aşındırmaya başladı. O yüzden hep bizim hem de Umut Bey’in, işi daha da artmaya, çeşitlenmeye başladı.

Ekin Tazegül: Umut Bey, az önce Rockwell Automation entegratörleri nasıl geliştirdiğinden, nasıl desteklediğinden bahsettiniz. Fakat bu sadece sizin desteğinizle olabilecek bir durum değil herhalde. Bu noktada şunu sormak istiyorum size, neden sistem entegratörleri dijital dönüşüm konusunda kendilerine yatırım yapmak zorundalar?

Umut Kiper: Yani öyle güzel bir soru ki hakikaten, neresinden cevap vermeye başlasam, içini doldurmakta zorlanırım gerçekten. Aslında Özgür Bey’in, verdiği örnek ile bağdaştırmak istiyorum. Şimdi Özgür Bey, zamanında çok güzel bir örnek verdi. Yani bizim geleneksel otomasyon kavramı olarak, sunduğumuz bir paket vardır. Yani bu geleneksel otomasyon dediğimiz şey yıllardan beri fabrikalarda yapılan otomasyon projeleri… Yani bir hat üzerinde revizyon yapılacak veya bir makinanın çalışması sağlanacaksa, temel esaslarını söylemek gerekirse; bir, PLC olmak zorunda. İnput- output sinyallerle kontrol etmek zorundasınız makinayı, olayın temeli bu. Bu olay, 50 yıl önce de yapılıyordu. Bu olay, 30 yıl önce de yapılıyordu, bu olay şimdi de yapılıyor. Ama yapılma şekillerinde inanılmaz değişiklikler var. 50 yıl önceye giderseniz eğer bakarsanız, 50 yıl önce kullanılan tarzdaki ürünlerin, artık son kullanıcı tarafında hiçbir şekilde kabul görmediğini görürsünüz. İşte bu aslında bir nevi değişimin habercisi yani değişim aslında yıllardan beri devam eden ve entegratörlerin de kendisini bu konuda mutlaka ileri seviyeye götürmesi gereken bir olguydu.

Şimdi basit bir örnek vereyim yani zamanında bir PLC kullanıyordunuz siz, bu kadar boyutta bir PLC ile işte bir makinayı kontrol etmeye başlıyordunuz. Şimdi olay çok daha farklı boyuta geldi. Çok daha küçük, çok daha efektif ürünlerle, çok daha büyük makinaları kontrol eder hale geldiniz. Aynı zamanda da son kullanıcıların istediği işte cyber security veya haberleşme alanında entegre mimarı olması gibi vs. artıları buna entegre etmeye başladınız. Bunu yapamayan entegratörler ne yaptı? Maalesef pazar kaybetti. Bu işin 2+2=4’ü budur.

Yani siz bir müşteriye, iyi ürün ve iyi hizmet sunarken, yarın başka birisi daha iyi ürünü daha kaliteli bir şekilde sunmaya başlarsa, iş belli bir yerden sonra zaten fiyattan çok daha farklı yerlere gitmeye başlıyor. Çünkü hiç kimsenin tercüme edebileceği bir fiyat değil. Niye sistem entegratörü dijital dönüşüme yatırım yapmak zorunda… İşte tam da bu yüzden yatırım yapmak zorunda. Çünkü artık son kullanıcılar, belki 3-4 sene önce; dijital dönüşüm, IoT kavramları herkesin kulağına yavaş yavaş gelmeye başlıyordu… ‘Ne yapacağız ne edeceğiz?’ falan… Şu an çoktan başladılar. Şu an zaten birçoğu kendisine danışman tuttu. Birçoğu, birkaç sistem entegratörü firma ile görüşüyor. Bu konuda entegrasyon yapan yetkin firmalar ile görüşüyorlar. Mesela Özgür Bey, bunlar arasında bir örnek BrandIT olarak ve dolayısıyla artık sistem entegratörü firmalardan proje isterken bile talepleri bu konuda evrilmeye başladı.

Yani ‘Sen bana sıradan bir otomasyon projesi yap’ demiyor artık insanlar. Yani ‘Sen bu makinayı yaptıktan sonra buradaki verileri nasıl sunacaksın bana?’ demeye başladılar. Hatta daha da ötesi… ‘Buradaki makinanın performansını nasıl izleyeceksin?’ demeye başladılar. Şimdi performans izlemek ne demek? Makinayı yapacaksınız, dataları toplayacaksınız, izleyeceksiniz, değerlendireceksiniz. Yani adam aslında fabrika ölçeğinde olmasa bile kendi kurduğu makina ölçeğinde o sistem entagratöründen bir performans takibi istiyor. Bu aslında dijital dönüşüm tarafında son kullanıcıların ne kadar talepkar olmaya başladığının bir gerçeği. Bugün buna yatırım yapmayan firmalar, üzülerek söylüyorum ki 20 yıl sonra bizim işte bu toplantıları belki izleyip de ‘Bak o zamanlar konuşmuşuz’ dediğimiz zamanlardan yok olacaklar. Çünkü bu maalesef dünyanın acı gerçeği.

Bu değişime ayak uydurmazsanız, bizim gibi global firmalar dahil… Yani Rockwell neden bu konuya yatırım yaptı? Rockwell neden bu konuda global partnerlikler yaptı? Neden lokal partnerliklere önem veriyor? Neden son kullanıcılarla bununla ilgili bir sürü mesai ve kaynak harcıyor? Kesinlikle bu sebepten dolayı. Dolayısıyla bu bir sektörün gerçeği, gereksinimi, ihtiyacı ve bu konuda da sistem entegratörü firmaların ben görüyorum ki hepsi kendine mutlaka kaynak ayırmaya başlıyor. Bununla ilgili personel istihdam etmeye başlıyorlar. Mevcut personelleri eğitmeye başlıyorlar. Bizi çağırıyorlar, ‘Gelin, bu konuda bizi eğitin. Yani bizim bu konuda bilgimiz yok. Kendimizi artık geliştirmek istiyoruz’ diyorlar ama hepsi bir yerden başlıyor. Hani çok güzel bir laf var:

Tren kaçıyor demek istemiyorum ama tren çoktan harekete geçmiş durumda. Ama halen binecek zaman var trene. Yarın çok hızlandığı zaman o tren maalesef entegratörlerin çok fazla zamanı kalmayacak. Dolayısıyla mutlaka bu konuda yatırım yapmayan sistem entegratörlerinin, kendisine dijital dönüşüm tarafında güçlü bir partnerle, güçlü kaynaklarla yatırım yapmaları ve bu konuda gelişim sağlamaları kaçınılmaz bir gerçek.

Ekin Tazegül: Özgür Bey, şimdi Endüstri 4.0 diyoruz. Siber fiziksel sistemler diyoruz, dijital dönüşüm diyoruz, her ne dersek diyelim aslında bu kavram içinde olmazsa olmaz bir şey var o da ‘IT’ ve ‘OT’ arasındaki entegrasyon. Peki bu IT, OT entegrasyonunun başarısına etki eden faktörler neler?

Özgür Aslan: Çok güzel, en çok karşılaştığımız problem. Önce sebepten başlayalım, bu işe niye giriyor firmalar. Çokça üretim tesisinde çalışırken, yaptığımız herkesin yaptığı standart şey, sabah dünün olmuş toplantıları. Her sabah vardiya başında veya gün başında fabrikanın açılışından yani günün başından yarım saat sonra bütün birimler bir araya gelir. Herkesin elinde raporlar. Eğer şanslıysa herkesin elinde tek sayfalık eğer değilse çokça sayfalık raporlar. 1 saat boyunca, çok uzun süre boyunca, dün neler yapıldı? Bir önceki gün neler olduğu, bittiği görülür.

Buradaki amaç nedir? Daha önce olan olaylar; planlama, uyum, verimlilik ile ilgili olanları görmek. Bunun tekrarlanmaması için kararlar alıp, onları aksiyon haline çevirmek, bugünün planı üzerinde konuşup, varsa birimler arası entegrasyonu, bilgi paylaşımını sağlayıp, günü planlayıp, ondan sonra oradan ayrılmak. En az 1 saat sürer bu toplantılar, geniş bir fabrikada bu iş… İşin çıktısı karar almaktır. Siz aksiyonlar için karar alırsınız. Dijital dönüşüm, size şu şansı veriyor. Bu kararı almak için sabah 08.30’u beklemek zorunda değilsiniz veya sabah 08.30’da verdiğiniz bir karar, bütün gün geçerli olmaz. Çünkü gün içinde bu sabah 08.30’da aldığınız karar, 09.00’da toplantı odasından çıktıktan yarım saat sonra değişebilir ufak bir arıza ile. Anlık tekrar bir aksiyon almanız gerekiyor. Sorun şu, olay olduktan sonra karar alırsanız zaten o haber size gelene kadar ki zamanı kaybettiniz. Sonra bir analiz, ‘Ne yapmam gerekiyor, bilgileri toparlayayım’, karar almak için bilgilere ihtiyacınız var. O bilgileri toparlayıp, kararı alıp, aksiyona geçmeniz bütün o iş kayıp haline geliyor. Yani sizin önce kaybedip, sonra toparlamaya çalışıyorsunuz o işi. Dijital süreçler, size o kaybı yaşadığınız anda hatta yaşama olasılığınız yükseldiği anda karar almanızı sağlıyor ve o kararı gün içinde veya vardiyalar için dağılım yapmanızı sağlıyor.

IT, OT iş birliğinde de kasıt bu. OT, bilgi sahibi olan taraf. IT ise size kararları aldıracak bilgiyi toplayan taraf. Endüstri 4.0’ın en büyük faydası o OT tarafındaki hantal, büyük skadalar, scada sistemlerinin üzerindeki sabit, değişmeyen ve analize, yoruma açık olmayan, sizin yorumlamanız gereken ham veriyi, karar verecek bilgiye çevirmesi gerekiyor, faydayı sağlıyor.

OT tarafındaki bilgiyi siz alıp, üzerine ERP’den, PLM’den, CRM’den veriler koyup, harmanlayıp, analiz ediyorsanız, sizin artık aslında bu analiz işini otomatik yapacak sistemlere ihtiyacınız var.

Birçok iş sistem alınan çıktılar veya Excel’e veya CSP dosyalarına dönüştüren tablolar, onları birleştirmelerle olduğu için sorunun başına geldiğiniz zaman da bu verilen verileri, doğru formatta, doğru miktarda güvenilir bir şekilde alıp, diğer birimlerle entegre edip, size analiz ve ön görü olarak, sunması gerekiyor. Bu işin nasıl yapılacağı, zorluğu da şuradan kaynaklanıyor. Bir 5 sene veya 10 sene öncesine kadar diyeyim. Son 10 senede alınanlar da çok bir şey ifade etmiyor ama son 5 seneye kadar firmalar, üretim makinaları satın alırken; hıza, az bakım gerektiren ve düşük maliyetli ekipmanları tercih ediyorlardı. Bir iş için bir makina alacaksa, bu 3 tane kriter en yüksekti. Yani ben hem uygun fiyata, en iyi teknolojiye, en hızlı çalışan ve en az bakım isteyeni alayım veya servis bakımı en azından elimin altında olanı istiyorlardı. Fakat görüldü ki bu OT, IT entegrasyonunun öneminden dolayı bu makinanın, verilerini third party, üçüncü parti yazılımlara veya sistemlere atma yeteneği, verme yeteneği çok önemli. Çünkü siz bir ekipmanı 200.000 Dolar’a aldıktan sonra çalışırken, buradan veri almak için 10.000 Dolar’lık bir lisans daha lazım veya üstüne 5.000-6.000 Dolar’lık bir PLC koyup, içinde olan bilgiyi dışarıyı vermediğini, benim içinden söküp, almam gerekiyor. İlave sensör koymam gerekiyor gibi işlere girdiğiniz anda, ‘Ben bu yatırımı baştan yapsaydım aslında 10.000 değil 1.000 Dolar’ıma mal olacaktı veya içine yedirebilecektim. Bunu diyebiliyorsunuz. İşin zorluğu buradan kaynaklanıyor. Haberleşmeye açık olmayan veya haberleşme özelliği olmayan makinaları konuşturmak, konuştururken, o veriyi doğru ve güvenli şekilde aldığını garanti etmek ve onu doğru bir şekilde depolamak gerekiyor. Bu iş için kullandığımız, kullanmak için sadece donanım ve sadece yazılım da yetmiyor. İkisinin bir arada çalışması gerekiyor. Rockwell gibi firmalar, Umut Bey’in bahsettiği gibi PLC’leri veya kontrol ünitelerini, makina kontrolü için değil artık bu gibi verileri dışarıya verebilecek özellikte üretmeye başladılar. Az önce anlattığım; müşteri ihtiyacı, entegratör baskısı ve entegratörün de ana firmaya olan baskıyı bu yönde de gelişmeye başladı. Artık bize ürettiğiniz donanımlar sadece makina kontrolü için değil makina haberleşmesi için yüksek hızda güvenli veriyi alabilecek hatta edge computing dediğimiz,  uçta veri bilgi işlemeyi de yapabilecek ekipmanlar haline gelsin ki benim IT tarafındaki yüküm azalsın, veriyi ben makinadan, ekipmandan, donanımdan, sistemden alıp, içeride çok yüksek miktarda veriyi, çok yüksek frekansta alıp, orada işleyeyim, computing işlemini orada yapayım sonra ihtiyacım olan veriyi IT tarafına aktarayım ki hem IT maliyetlerim azalsın hem de OT ürünlerimin değeri artsın. Burada Rockwell’in, çok güzel çözümleri var, çok güzel ürünleri var. Yakın zamanlarda sürekli yeni yeni ürün serileri alıyoruz.

Yavaş yavaş o bildiğimiz, ‘PLC makina kontrol ünitesidir’ mantığından çıkıp, aslında makina kontrol ve analiz ünitesi olmaya doğru gidiyor. Programlanabilir logic control değil IPLC yani Intelligent PLC’lere doğru gitmeye başladı durum. O açıdan ben kendimi şanslı hissediyorum Rockwell gibi bir firmayla çalışmaktan.

Umut Kiper: Biz de şanslıyız.

Ekin Tazegül: Umut Bey, şimdi sektörde birçok firma görüyorum, birkaç dijitalleşme adımı attıktan sonra, ‘Oldu, bitti, biz artık dijitaliz, dijital olarak dönüştük’ diyor. Şimdi burada size şunu sormak istiyorum. Bir Scada, MES sistemi kurmak ile dijital dönüşüm gerçekleştirilmiş olur mu? Dijital dönüşümde bahsedilen sistemler, fabrikaların tam olarak, hangi kısımlarına hitap ediyor.

Umut Kiper: Aslında evet, şu anki yaşanan en büyük handikap bu Ekin Bey. Yani gerçekten dijital dönüşüm tarafındaki çözümlerin, kavramı veya ifadesi ne olduğu kimse tarafından net bilinmiyor. Kimse derken yani çoğunluk tarafından söylemek istiyorum bunu. Maalesef ki bir makinada scada yapmak, dijital dönüşüm projesi yaptığınız anlamına gelmiyor. Bunu biz yıllardan beri çok uzun yıllardan beri hatta kendi sistem entegratörlerimizde çok farklı farklı uygulamalar da yaptık. Bizim bahsettiğimiz bu çözümler, hep IoT çözümleri. Aslında fabrikaların daha tepesinde bulunan çözümler veya merkezinde… Kim nasıl konumlandırmak isterse. Ama böyle makina bağlı çözümlerden bahsetmiyoruz. Tam tersine bizim için scadanın varlığı önemli. Çünkü veri almamız için ham verinin toplandığı yeri bulabilmemiz için gerçekten güzel bir kaynak.

Ama bir scada sistemi yapmak maalesef ki günümüzde konuştuğumuz dijital dönüşüm projesi demek değildir. Yani bunun böyle olduğunu iddia edenler varsa da açıkçası tartışırım sabaha kadar. Çünkü değil. Yani bizim bahsettiğimiz IoT platformu, çok daha entegre bir platform. Bu IoT platformu, örneğin sahadaki bütün ham verileri alıp, size predictive maintenance (Kestirimci Bakım) da sağlamalı. Size OEE (Genel Ekipman Etkinliği) raporlamalarını da sağlamalı veya böyle çok gelişmiş dashboardlarda üretim performanslarınızı izlemenizi de sağlamalı. Aynı zamanda bu IoT platformu istenirse, sizin ERP’nizle entegre bir şekilde sizin tedarikçilerinizle de konuşabilmeli.

Yani bu bahsettiğimiz platform, böyle bir ortam. Çünkü artık günümüzde konuştuğumuz platform, üzerinde çalıştığımız platform da böyle bir platform. Dolayısıyla bir scada sistemi yapmak, dijital dönüşüm projesi gerçekleştirmek anlamına gelmez. Ama dijital dönüşüm projesi gerçekleştirmenin de bir parçasıdır. Onu da yok sayamayız, önemli bir parçasıdır. Yani biz de proje yapmak istediğimizde, Özgür Bey ile yaptığımız örneklerde de çok kez denk geldik ki eğer sahada scada sistemi varsa, bir PLC varsa, gerçekten iyi bir kontrol sistemi varsa sahada, bizim veriyi almamız, daha doğrusu almaya başlamamız çok daha hızlı oluyor. Çünkü hali hazırda ham veri zaten bir şekilde sahada var. Alıp, anlamlandırmaya başlayabiliyoruz ama örneğin bir scada sistemi yoksa da bunu yeni baştan entegre etmeniz gerekiyor. Önce verileri toplayıp, oradan IoT platformuna almanız gerekiyor.

Özetle scada sistemi, bir endüstriyel dönüşüm kapsamında sunulabilecek bir proje değildir. Ama mutlaka ve mutlaka bu projelerin de çok önemli yadsınamaz bir parçasıdır. Onu da mutlaka söylemek lazım.

Ekin Tazegül: Özgür Bey, şimdi siz Endüstri 4.0’ın birçok alanında aslında çeşitli çözümler sunuyorsunuz müşterilerinize. Burada şunu sormak istiyorum. Firmaların beklentileriyle yapılabilirlik ne kadar eşleşiyor?

Özgür Aslan: Firmaların beklentileri aslında iki yerden geliyor. Bir tanesi kendi ihtiyaçları, mevcut yönetim tarzıyla, ERP tabanlı yazılımlarla yaptıkları üretiminde çözemedikleri bazı problem yine bundan kastım, anlık veri gelmemesinden dolayı geciken kararlarla yaptıkları çözümlerdir, yönetim şeklindeki problemler, bu bir. İkincisi örnek olarak piyasada çıkmış, kendini tanıtan büyük global firmaların yaptığı uygulamalardan aldıkları bilgiler. Yani birisi kendi gerçekleri, burada bir hata var, farkındalar. Kayıtları da bir türlü ilerletemiyorlar. Zaten senin çokça anlattığın gibi bugünkü Webinar’da da anlattın.

Endüstri 4.0’ın çıkış noktası da oydu. Mevcut sistemle, mevcut makinalarla, üretim yöntemleriyle daha verimli olunamıyor. Verim artırılamıyor, bir yerde tıkandı sistem. Yönetim tarzını değiştirmek gerekiyor ve OT, IT tabanlı ve siber fiziksel sistemlerle yönetmemiz gerekiyor bu üretimi diyeyim.

Bir taraftan bunun şeyi içindeler, ‘Evet, bu yönetim sistemini değiştirmemiz lazım. Daha dijital ve daha analizci sistemlere geçmemiz lazım’, diğer taraftan rakip veya hedef aldıkları firmaların yaptığı uygulamaları görüyorlar. ‘Aa! Bu çok güzelmiş, biz de yapalım’ diyebiliyorlar. Şimdi beklenti bu iki taraftan gelince mevcut durum ile o gördükleri hani diyoruz ya, ‘Filmlerde izlediğimiz gibi’ diye, arada çok büyük bir fark var.

Bu beklentiyi bazı firmalar, akıllı fabrikaların verdiği hizmet gibi doğru analiz yöntemleriyle o iki ucun arasını doğru bir yol haritası ile çizebiliyorlar. Bunu detaylandırırsak; önce mevcut durumlarını, işi nasıl yönettiklerini, sonra da hedeflerini koyup, arada nasıl eksikler var, o eksikleri nasıl tamamlarız şeklinde bir yol haritası çıkarabiliyorlar. Bu akıllı fabrikaların verdiği çok güzel bir hizmet. Bundan müşterilerimiz çok güzel yararlandı ve çok güzel projeler yaptık. Bu sefer ne oluyor? ‘Evet, hedefimiz burası olabilir ama yani benim rakibim olan global bir firmanın yaptığı iş bana uymuyor çünkü o maliyetin altına girmeme gerek yok. Benim süreçlerimi, üretim maliyetimi düşürmek için bu kadar büyük bir yatırıma ihtiyacım yok. Benim ihtiyacım bu, o zaman oraya yapmam gereken de proje bu’ deyip, tanımlayabiliyorlar. Böyle bir hizmeti almadan, böyle bir analiz yapmadan işe giren firmalar ise ‘Bakın global rakiplerimiz, A, B, C firması ne yapmış… Biz de onun aynısını yapalım. Hadi gidip bir HoloLens alalım. Sonra HoloLens ile artırılmış gerçeklik ile üretime bakalım. Bakımcılara HoloLens verelim. Aa 6.000 Dolar’lık HoloLens kırıldı…’

Şimdi buraya kadar gidebiliyorlar. Türkiye’deki yönetim kademesinin hep böyle patron firması çoğunluklu olmasından da kaynaklı olarak, kararlar belli analizler ve detaylı çalışmadan, mühendislik çalışmasından sonra alınmayınca böyle sonuçlar ortaya çıkabiliyor.

Toparlayacak olursak, firmaların mevcut durumlarını mümkünse başka dışarıdan bir firmaya analiz ettirmeleri. Çünkü kendi kendini analiz etmek zordur. İnsan olarak zor, firma olarak kesinlikle zor olur bu iş. Durumlarını, hedeflerini net bir şekilde ortaya koymalarını ve bu aradaki yol haritası için de mutlaka o firmalardan, başka firmalardan, -tercihim Akıllı Fabrikalar– destek almalarını tavsiye ederim. Çünkü bu sefer bizim işimizi kolaylaştırıyor. Bizim bulacağımız, gittiğimiz firmalarda elinde mevcut durumunu bilen, kapasitesini, hedefini ve yol haritasını bilen firmalara çok daha hızlı çözümler sağlayıp, çok daha erken katma değer sağlayabiliyoruz.

Son olarak şunu söyleyeyim. Her projenin belli bir getirisi olması gerekiyor. Bu iş böyle ERP veya muhasebe yazılımı gibi değil. Yani muhasebe yazılımına verdiğiniz parayı siz bir getiri olarak düşünmezsiniz. ‘Bunun bana getirisi şu olacak’ demezsiniz. Bu olmak zorundadır o firmada.

Fakat bu Endüstri 4.0 veya dijitalleşme uygulamalarının mutlaka ve mutlaka bir geri dönüş analizinin, maliyet geri dönüş analizinin yapılması gerekiyor. Onun sebebi de şu, siz zaten bu işi kendiniz yürütebiliyorsunuz. Herkes bir Mercedes, herkes bir Ford değil. Sizin bir maliyetleriniz var. O maliyetleri düşürecek, karar alma mekanizmalarınızı hızlandıracak, duruşları azaltacak, planlamanızı iyileştirecek bir sistem varsa bunun size bir getirisinin olması gerekiyor. Bu kazanç yıllık 50 birim paraysa, bu işe 100 yatırmanın alemi yok.

Üretimde, ben de üretim yöneticiliği yaparken, bir yatırımın 3 yıl geri dönüş süresinin 3 yıl olmasını kabul edemez. Çünkü 3 yıl sonra neyi üreteceğimiz bile belli değil. Ne yapacağımız bile belli değil. O yüzden bu tip yatırımlar, kısa vadeli geri dönmeli. O yüzden küçük projelerle, en azından 1 yıl içinde size geri kazanım sağlayabilecek ufak ufak projelerle başlamak daha mantıklı olacaktır. Evet, ben bu yazılıma yatırımı yaptım. Bu yazılım sayesinde duruşlarımı %10 azalttım. %10 duruş azaltması demek, 50 birimlik kar demek. Ben bu işe 50 birim para harcadıysam, ben kardayım. İlk senenin parasını çıkardı, bundan sonraki 50’ler benim cebime kalacak gibi bir düşünce makul olur. Firmalara da bu açıdan yaklaşmaya çalışıyoruz açıkçası.

Ekin Tazegül: Övgünüz için teşekkürler. Biz de elimizden geldiğince Türkiye sanayisini, Avrupa ile Amerika ile yarışabilir hale gelmesi, gerçekten bir rekabet avantajı elde edebilmesi ve bunu doğru bir şekilde yapabilmesi için doğru yolu izleyerek, doğru noktaya varabilmesi için elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz. Benim size son bir sorum var aslında. Şimdi Rockwell Automation ve BrandIT belli noktalarda beraber çalışan iki firma. Şimdiye kadar beraber neler yaptınız, başarı hikayeleriniz var mıdır? Varsa sizden dinleyebilir miyiz? Hanginiz başlamak isterse ilk sözü ona vereyim.

Özgür Aslan: Ben başlayayım. Sahada Rockwell’in, Türkiye’de çok geniş, benim bildiğimden, tanıştıktan sonra daha da fazla hâkim oldum. Çok geniş bir sektör yaygınlığı var. Kastım şu, gıda sektöründen, madenciliğe, otomotivden, ilaca kadar çok sektörde çözüm sağlayabiliyorlar. Kurdukları ilişkiler, müşterileriyle hali hazırda veya potansiyel müşterileriyle kurdukları ilişkiler çok güçlü. Genelde şöyle oluyor. Ya benim bize gelen firmalar ama çoğunlukla Rockwell tarafından bilgilendirilmiş, proje oluşturmuş firmalara beraber gidiyoruz. O firmalarla ben ilk görüşmelere başladığımda Umut Bey ve Umut Bey’in ekibindeki beraber çalıştığı satış ekibindeki arkadaşlar, müşterileriyle Endüstri 4.0 anlamında ve dijital dönüşüm anlamında belli bir doygunluk seviyesine getirmiş oluyorlar. Müşteri, ihtiyacını hesaplayabilir ve sunacağımız hizmetin faydasını anlar hale geliyor. Benim en baştan bakın, endüstri 1 buydu, 2 buydu, 3. devrim buydu deyip, anlatmama gerek kalmıyor. Yaptığımız uygulamalar ise çeşitli. Burada bize hem müşteriyi ve projeyi doyuma ulaştırma veya o projeyi de belli bir seviyeye getirme kısmında, bilinç seviyesine getirme kısmında faydası dokunduğu gibi bizim sunacağımız çözümde de bayağı az önce anlattığım gibi çok güzel donanım veya yazılım çözümleri sunabiliyor. O projeyi oturup, çalışıyoruz.

Örneğin, şu ana kadar; madende, ilaçta ve otomotivde, gıdada özellikle gıda sektöründe çok güzel projelere imza attık. Müşterilerimizin bize anlatmakta zorlandığı sıkıntıları bile önce sıkıntıyı anlayıp, tanımlayıp sonra beraber çözebildik. Bu açıdan evet maden, ilaç ve gıda sektöründe keyifli uygulamalar oldu ve devam da ediyor.

Bundan sonrasını da Umut’tan dinleyelim isterseniz.

Umut Kiper: Seve seve… Yani Özgür’ün bahsettiği çok önemli. Hakikaten müşterinin o ihtiyacını anlayıp, analiz edip, ona bir şey sunmak çok önemli. Çünkü müşteri çoğu zaman şu anki günümüzdeki tabii çok bilgili ve iyi seviyede olan müşterileri tenzih ediyorum ama bir kısmında gerçekten çok yeni bir kavram olduğu için doğal olarak, bunu eleştirmiyorum. Talebin ne olduğunu veya gerçekten ihtiyacının ne olduğunu anlamakta insanlar sıkıntı yaşayabiliyorlar.

Tabii burada Rockwell ve BrandIT beraber gittiğimiz zaman çok fazla sayıda seçenek sunabiliyoruz. Çünkü önceden fazla sayıda yaptığımız referansımız, tecrübemiz ve uygulamamız var. Hatta şu bile olabiliyor. Yani Özgür Bey de katılacaktır. ‘Ben bunu istiyorum’ diyen müşteriye, ‘Hayır, senin ihtiyacın o değil. Sana bu şekilde bir çözüm sunacağız’ dediğimizde, ‘Evet, doğru diyorsunuz. Bu bana daha çok lazım’ dediği zamanlar bile oluyor.

Yani biz çünkü sektörü çok iyi tanıyoruz. Bahsettiği gibi benim satış ekibimdeki arkadaşlarım da sektöre bağlı satış yöneticileri var ve o arkadaşların her biri, kendi sektöründeki müşterisindeki ihtiyaçları, prosesleri çok iyi biliyorlar. Şimdi biz o açıdan bilip, bir de Özgür Bey’in gücünü yanımıza aldığımız zaman, BrandIT’nin gücünü yanımıza aldığımız zaman, müşteri için gerçekten tamam, çözüm budur, benim için ilerlenmesi gereken yöntem budur haline geliyorsunuz. Önemli bir nokta aslında. Artık entegratörlük kavramı da biraz değişmeye başlayacak. Yani eski entegratörlük kavramları, yeni entegratörlük kavramları gibi olmayacak belki bir 5 sene sonra. Eskiden proje bazlı çalıştık, teklifimizi verdik, kazandık, değeri aldık, güle güle… Bu şekilde çalışıyordu entegratörler. Artık öyle değil. Artık günümüzde bu çok net bir danışmanlık durumuna dönüşmeye başladı. Yani insanlar artık entegratör olarak gördüğü firmalardan özellikle IoT tarafındaki yatırımlarda danışmanlık da bekliyorlar. Yani bugün BrandIT, müşteri ile konuşmaya gittiğinde müşteri, tabii ki BrandIT’nin referanslarını, BrandIT’nın yaptığı projeleri duymak istiyor. Entegratörün yaptığı şeyleri duymak ve onlar arasından bir şey seçmek, müşteri için her zaman en güzel şeydir. Yapılmış, çalışan bir şey, garanti, hiç sıkıntı yok. Ama aynı zamanda bir danışmanlık da bekliyorlar. Yani entegratör geldiği zaman, ‘Fikir versin bize. Bunu yapmayalım. Yeri geliyorsa hayır onu yapmayalım, bunu yapalım bak. Sana bunu yaptığımızda daha çok kazanç sağlayacaksın’ gibi danışmanlık da versinler istiyorlar. Dolayısıyla bu entegratörlük kavramı da danışmanlıkla daha çok harmanlanacak bir kavram gibi geliyor bana önümüzdeki yıllarda. Çoktan aslında bu harmanlama başladı diyebiliriz. Entegratörlerin aslında kendini geliştirmesi, bu konuda da çok gerekli. Yani nasıl ki dijital dönüşüm tarafında IoT tarafında kendini geliştirmesi gerekiyorsa bu danışmanlığı verebilecek seviyeye gelmesi lazım. Bu seviyeye gelmesi için de artık günümüzde yöntem hep bu şekilde zaten. Ciddi anlamda kendisini güçlü hissedeceği, kendisine destek vereceğine inandığı partnerlikler kurması lazım entegratörlerin. Çünkü bu partnerlikler vesilesiyle ancak dünyadaki yeni teknolojiler, gerçekten insanlara ve fabrikalara katkı sağlayacak çözümler, entegratörlere çok daha hızlı bir şekilde akmaya başlar. Onlar zaten bu tecrübeler kendisine geldikçe bu referanslarla birlikte son kullanıcıyı çok daha değerli şeyler sunmaya başlarlar. Dolayısıyla bu danışmanlık kısmı da bence artık entegratörlük kavramında önemli bir hal alacak. Özgür Bey’in bahsettiği referanslara çok fazla ekleyecek açıkçası spesifik bir şey gelmiyor aklıma. Bahsettiği sektörler gerçekten otomotivden, lastik sektörü, çimento sektörü, gıda sektörü, ilaç sektörü… Hepsi Rockwell’in çok dominant olduğu müşterilere sahip sektörler ve gerçekten güzel müşteri referanslarımız oluşmaya başlıyor burada Rockwell ve BrandIT olarak. Umuyorum ki önümüzdeki yıllarda çok daha farklı referanslar çıkacaktır. Son bir sadece aklıma gelen bir anekdotu paylaşmak istiyorum aslında bu soruyla ilgili. Biz 1.5-2 sene önce sanırım değil mi Özgür Bey, bu bir data toplama işi bizim mikroların kullanıldığı yer değil mi?

Özgür Aslan: Doğru.

Umut Kiper: Ya hani iş, işi açar diyorum ya entegratörlerin gerçekten önemi burada ortaya çıkıyor. Şimdi bu vereceğim örnekte şunu gördük biz. BrandIT, veri toplama projesi için bir müşteri ile anıldı. Şu an müşteri adını telaffuz etmeyeceğim. Müşteri, tek istediği şey; verileri toplaması, detayını belki Özgür Bey ekleme yapar. Anlamlandırması ve üretimini daha iyi hale getirebilmek. Daha da özetle daha fazla para kazanabilmek. Çünkü adam buna yatırım yapacak. Yalnız şöyle bir handikap vardı orada, sahaya gidildiğinde görüldü ki veri alınacak noktalarda maalesef veri verecek sistemler ve cihazlar yok. Sonrasında Özgür Bey aradı bizi, sağ olsun. Dedi, “Yani burada bu işi yapacağız ama sahada veri toplayacak cihazlara da ihtiyacımız var.” Şimdi işte burada gerçekten hani Özgür Bey’in o bahsettiği partnerliklerin önemi çok iyi devreye girmesi lazım. Şimdi orada sahada bir anda Özgür Bey’in kurması gereken PLC’ler ortaya çıktı, hardwareler… Ama bu hardwarelerin de tabii belli bir sertifikasyona sahip olması lazım. Yani IoT platforma hizmet edecek, bu IoT platformu besleyecek hardwarelerin belli bir sertifikasyon ve güvenlik imkanlarına sahip olması lazım ki gerçekten tutarlı ve güvenli olsun. .

Sonra işin özetini söyleyeyim, çok da uzatmayayım. IoT işi yapmak için Özgür Bey’in normalde gittiği fabrikadan IoT’sinden tutun da PLC’sine kadar, sahadaki sensörüne kadar komple bir çözüm kurarak çıkmak zorunda kaldı. Müşteri çok memnun oldu eminim ki. Ama aynı zamanda da Özgür Bey’in gücü kat ve kat arttı. Müşterinin talebi olan her şeyi siz net bir şekilde, güçlü bir şekilde olan partnerliğiniz sayesinde karşılık verebildiniz. Dolayısıyla entegratörlerin, bu kısımda mutlaka girişim yapmaları gerekiyor derken aslında bunu söylüyorum. Yani her projede eminim ki karşılarına çok fazla fırsat çıkacak. O fırsatlarda da kesinlikle güçlü partnerlikleri olmak zorunda. Yoksa bu yolda açıkçası yalnız yürümek pek mümkün gözükmüyor

Ekin Tazegül: Ben ikinize de katıldığınız için çok teşekkür ediyorum. Açıkçası bugün Endüstri 4.0 kavramı için de belki de yeterli konuşulmayan bir konuyu konuştuk. Endüstri 4.0 içinde entegratörlüğü konuştuk. Özgür Bey, Umut Bey ikinize de katıldığınız için çok teşekkür ederim, benim için çok keyifli bir sohbetti. Sizi dinlemek harikaydı, umuyorum dinleyiciler, izleyicilerimiz de keyif alacaklar ve bu konuda gerçekten, ‘Evet, yeterli bilgiyi aldım’ diyebilecekler. İkinize de katıldığınız için tekrardan teşekkürler.

Umut Kiper: Ben teşekkür ederim Ekin Bey. Çok keyifliydi. Dilerim, önümüzdeki yıllarda entegratörlük kavramının gerçekten ne kadar değerli olduğunu, endüstriyel dönüşümde hep birlikte bir kez daha göreceğimizi düşünüyorum açıkçası.

Özgür Aslan: Görüşmek üzere, hoşça kalın.

Umut Kiper: Kendinize iyi bakın, görüşürüz.

Ekin Tazegül: Görüşürüz.

Write A Comment