Siemens Business Services eski genel müdürü ve Siemens Türkiye eski genel müdür yardımcısı ve icra kurulu üyesi Ali Rıza Ersoy endüstri 4.0 teknolojilerini ve endüstri 4.0 ın ortaya çıkmasında etkili olan teknolojileri açıklıyor.

Ali Rıza Ersoy: Yani dünya üzerinde konsensüse vardığı teknolojiler bunlar. Birincisi, Siber Fiziksel Sistemler diyoruz. Yani herhangi bir üretim hattını, fabrikanın bir bölümünü veya tamamını realize etmeden yani fiziksel dünyada tuğla ve betonla kurmadan tamamını simülasyon sistemleri yani siber dünyada baytlar ile inovasyonunu ortaya koy, orada dizaynını yap, orada optimizasyonunu yap, çalışacağına kanaat getirdikten sonra bütün fabrikayı dijital ortamda çalıştır.

Dijital ikiz, digital twin dediğimiz dünya bu. Orada çalıştır, çalışacağına kanaat getirdikten sonra fiziksel dünyaya yani tuğlalar dünyasına geçersin. Niye? Amaç, hız. Hani dedik ya biraz önce Doğu’ya karşı savaşta geçmiş olduğu kadar yüksek hızlara erişmek zorundayız. Dijital dünyada bir hata yaparsan, bir gecede silersin. Ertesi sabah tekrar başlayabilirsin. Ama fiziki dünyada bir hata yaptığın zaman hem çok pahalı hem de zaman alıcı. Bir diğer teknoloji, artık hepimizin ezberlediği IoT, yani Internet of Things (nesnelerin interneti) ya da Internet of Everything (her şeyin interneti). Yani sonuçta hep bağlı kalmak. Fabrikalardaki sensörler, biz insanlar, bütün işin prosesin akışı içinde olan her şeyin sürekli olarak, birbirine kablolu veya kablosuz bir şekilde bağlı kalmasına ‘Nesnelerin İnterneti’ diyoruz. Onun yanında entegrasyon. Vertical and horizontal entegrasyon. Yani 4.0, ‘Kardeşim üretimin olduğu shop floor ile yönetim kurulu başkanının monitörünün olduğu top floora kadar yukarıdan aşağıya ve aşağıdan yukarıya bütün bilgi ve veri akışının insan etkileşimi olmaksızın gerçekleşmesini emrediyor’ diyor. Yani diyorsun ki, ‘Benim ERP sistemim var, benim MES sistemim var, her şeyim var zaten’ deyince, ‘Hayır, hayır anlamadın’ diyor. İnsan etkileşimi olmadan bu sistemlerin birbirleri ile konuşuyor olmalarını bekliyorum, diyor. Tamam, şahane şirketlerimiz var, çağırıyorsun, yaptırtıyorsun, parayı bastırınca ülkemizde her şeyi yaptırmak mümkün. Diyor ki, ‘Senin ki hayır olmadı.’ Niye? Tamam hepsini birbirine bağladın ama real time değil. Yani gerçek zamanlı değil. Bazı verileri akşam koyarım, bazı verileri haftada bir koyarım, ‘Kabullenmiyorum’ diyor, gerçek zamanlı olacak diyor. Hadi, onu da yaptın diyelim. Çağırıyorsun tekrar, ben yaptım diyorsun. ‘Hahaha canım benim, sen sadece verticalda (dikeyde) yapmışsın diyor. Hani bunun horizantali (yatayı)’ diyor. Ne yani horizantal?

Ya CEO, sen tek başına bir şirket olarak, dijitalleşmenin kime ne faydası var diyor. Sen bütün bir zincirin yani reel zincirin, hammadde, yarı mamul, tedarikçin, senin yarattığın katma değer, distribütörün, müşterinle geçen zaman, recycling, geri dönüşüm süreçlerinin tamamının insan etkileşimi olmaksızın birbirleriyle dijital olarak haberleşiyor olmasını ve bunun gerçek zamanlı olmasını şart koşuyor.

Uzattık lafı, bunun tamamı entegrasyon. Bir diğeri bulut teknolojileri. Hani evvelden neydi, şirketler işte, ‘Benim server odam var. İçine yeni serverlar aldım. Klimasını taktım’ falan filan… Geç kardeşim, bunlar geçmişte mümkündü. Ama çağımızda yeni sanayi yazılımlarının tamamı neredeyse bulut için üretiliyor ve sen buluta bağlanarak ancak o yazılımlara erişebiliyorsun. PaaS tadında yani artık ürüne sahip olmuyorsun. Kullandığın kadarlık, bir ödeme yapıyorsun.

Yani şirketlerimiz, endişe edip, buluta henüz bağlanmadılarsa çok kötü hissedecekler kendilerini birkaç sene içinde. Çünkü uluslararası rekabette çok ciddi bir şekilde geride kalacaklar veya büyük veri ve onun analizi yani şimdi fabrikalarda yeni koyduğumuz binlerce sensor ve o ortamda çalışan yüzlerce beyaz yakalı, mavi yakalı sürekli iletişim içinde olacaklarına göre onların ürettikleri her saniye bilmem ne kadar büyüklükte ürettikleri veriyi sen fabrikanın kurduğu serverlarda saklayabilir misin? Unut.

Vazgeçtik fabrikaları, bizim kendi verilerimizi bile cep telefonları almıyor, buluta gönderiyoruz fazlalıkların tamamını. Bir de fabrikayı düşün. Dolayısıyla buluta mutlaka bağlı olup, büyük veriyi oluşturacak altyapıyı kurmamız gerekiyor. Yetmiyor, veriyi topladık. 1.0, 1.0… Turşu mu kuracağız! Onu bilgiyi çevirecek, anlamlı bilgiye çevirecek karar mekanizmalarını, destek bilgisine çevirecek algoritmalara ve yazılımlara ihtiyacımız var. Yani analytics dünyasına ihtiyacımız var gibi artırılmış gerçekçilik, var daha da sonuncusunu söyleyeyim. Artırılmış gerçekçilik yani evvelden fabrikada bir cihazımız arızalanıyordu. Telefonlara sarılırdık, Almanya’ya… Nerede bunun uzmanı, Hindistan’da… Adamı bul, mühendisi bul, uçak biletini al, atlasın, gelsin, gelince parça bozulmuş olsun, yedek parça siparişi ver, bir hafta 10 gün, 2-3 haftalık proseslerden bahsederdik.

Şimdi tableti alıyorsun, program yüklenmiş. Arızalı cihazı gösteriyorsun, üzerindeki dijital göstergeden, hemen anlıyor hangi cihaz olduğunu, anında Hindistan’a bağlanıyor, ilgili uzmanına. Uzman, anında makinaya arka plandan bağlanıyor veya yazılım hatasını tak tak tak diye 5 dakikada çözüyor. Donanım hatasıysa anında siparişi geçiyor fabrikaya. İki gün sonra bizim ‘Getir’ vari yöntemlerle yedek parçan geliyor, tak diye takıyorsun, çalıştırıyorsun.

Bir, bilemedin iki gün içinde filan. Yani artırılmış gerçekçiliğin sanayide kullanılması gibi. Bu ve benzeri teknolojiler, bizlere otomasyon dünyasından yani 3.0 dünyasından 4.0 yani dijitalleşme dünyasında doğru taşıyorlar.

Write A Comment