Akıllı Fabrikalar üretim sektörü sohbetlerinin konuğu EDT Center ve i40Markt kurucusu Muharrem Gezer… Ekin Tazegül sordu, Muharrem Gezer Dijital Olgunluk Seviyesi, Endüstri 4.0, İ40Markt, Yalın Üretim konularında bilgi, deneyim ve görüşlerini aktardı.

Ekin Tazegül: Akıllı Fabrikalar olarak yapmakta olduğumuz Endüstri 4.0, Sanayi 4.0, Dördüncü Sanayi Devrimi, Dijital Dönüşüm, verilerin ve araçların harmonisi, artık hangi ismi tercih ediyorsanız, bu konuda yapmakta olduğumuz sohbetlerin bir yenisinde EDT Center ve i40Markt kurucusu Muharrem Gezer ile beraberiz. Muharrem Bey hoş geldiniz, nasılsınız?

Muharrem Gezer: Hoş bulduk çok teşekkür ederim davetiniz için. Sizler nasılsınız?

Ekin Tazegül: Ben de iyiyim çok teşekkürler. Dilerseniz öncelikle biraz sizi tanıyarak başlayalım ardından sorularıma geçeyim.

Muharrem Gezer:  Muharrem Gezer ismim, elektronik mühendisiyim. Uzun yıllardır dijital dönüşüm konularında faaliyet gösteriyorum.  Bunlar açıkçası bir şirketin dijital dönüşümünün yol haritası içerisinde mevcut durum analizi, yol haritasının çıkartılması, buradaki projelendirme, bunların içerisinde yatırımların isterlerinin belirlenmesi, pazar araştırma, pazarda doğru ürün ve çözüm konumlandırma, proje yönetimi gibi farklı alanlarda yurtdışında Almanya’da iki tane çözüm ortağımızla beraber iş birliği yaparak destek olmaya çalışıyoruz. Bunun dışında Beykoz Üniversitesi’nde bir dönemsel öğretim görevliliğim var konuk olarak bulunuyorum farklı üniversitelerde yine konuk öğretim görevlisi olarak derslere katılıyorum. Çok fazla sayıda makale ve blog yazılarım var. Bunun dışında i40Markt isminde de bir platformun yöneticisiyim.

Ekin Tazegül: Şimdi Endüstri 4.0 konusundaki çalışmalarınıza biraz değindiniz aslında hem i40 market tarafında hem de diğer yaptığınız işler tarafında. Biraz daha isterseniz ayrıntısına girelim direkt olarak Endüstri 4.0 konusunda şu anda neler yapmaktasınız?

Muharrem Gezer: Şöyle, biraz önce bahsettiğim iş ortağımız Almanya’da RWTH Üniversitesi’nde yerleşik Trovarit AG isminde bir iş ortağımız var. Bu iş ortağımız özellikle dijital dönüşüm alanında yatay ve dikey entegrasyonda ihtiyaç duyulan, veri işletilmesinde ihtiyaç duyulan iş yazılım çözümlerinin konumlandırılmasıyla ilgili çalışıyor. Şöyle örnek vereyim: Diyelim ki bir firma böyle bir yatırım yapacak fakat net olarak ihtiyaçlarını bilmiyor. Diyelim ki ERP yatırımı yapacak ya da MES yatırımı yapacak. Bizler gidiyoruz bu üniversite tarafından hazırlanmış, daha doğrusu üniversiteye bağlı şirket tarafından hazırlanmış, hazır soru setleri üzerinden isterleri belirliyoruz. Diyelim ki bir MES yazılımı olsun. Bu isterleri belirledikten sonra IT-Matchmaker isminde bir platformumuz var, bu platform üzerinde bu isterleri yayınlayıp potansiyel tedarikçilere davet gönderiyoruz. Bir online ihale gibi düşünün. Bu davet gönderdiğimiz çözüm üreticileri, bu isterleri nasıl karşılayacaklarını sistem üzerinden platform üzerinden giriyorlar. Sonrasında biz kısa liste oluşturuyoruz.  Bu kısa listenin sonrasın POS çalışmalarımız var.

Sözleşme teklif yönetimini birlikte yapıyoruz ve şirket, dijital dönüşüm konusunda yapacağı bu yatırımı öncelikle ne istediğini bilen, bu konuda geniş pazar araştırmasına sahip, sözleşmeyle de ilerideki riskleri güvence altına almış bir şekilde bu yatırımı yapıyor.

Bunun dışında mevcut durum analizi, süreç teknoloji uyumu gibi şirketlerde çalışmalarımız var. Proje yönetimi tarafında çalışmalarımız var. Ayrıca Endüstri 4.0’la ilgili olgunluk seviyesi ölçümü, ACATECH diye bir model var bu model üzerinden iş ortaklarımızla birlikte çalışıyoruz. Bu olgunluk seviyesine göre yol haritasının belirlenmesi ve bu yol haritası içerisinde birtakım projelendirme çalışmaları ve proje yönetimi desteğini de birlikte veriyoruz. Bunun dışında genel, herkese açık, ya da şirkete özel Endüstri 4.0 bilinç seviyesinin artırılmasına dönük de eğitimler düzenliyoruz. Özellikle şirket içi eğitimlerimiz yaklaşık bir iki gün ya da üç güne, yirmi saate yaygınlaştırılmış bir şekilde belirlenen farklı profilde işte beyaz yaka ya da mavi yaka gibi katılımcılarla son derece güzel etkileşimli ve sonuçları itibariyle de çok başarılı eğitimleri düzenliyoruz.

Ekin Tazegül: Direkt olarak o zaman Endüstri 4.0 ya da dijital olgunluk seviyesiyle başlamak istiyorum ben. Öncelikle bu dijital olgunluk seviyesi nedir, nasıl bir ölçüm metodu kullanıyorsunuz ve hangi eksenlerde böyle bir ölçümleme yapıyorsunuz acaba?

Muharrem Gezer: Dijital olgunluk seviyesi aslında şirketin dijitalleşmenin gerekliliklerine ne derece hazır olduğuyla alakalı bir çalışma. Bu çalışmada birkaç tane önemli nokta var bir tanesi kullanacağınız model, ikincisi yöntem, üçüncüsü de uzmanlık gerektiren sonraki aşamalar aslında danışmanlık seviyesi.  Bizler model olarak ACATECH diye bir Almanya’da bilim ve mühendislik akademisi var devlet  tarafından kurulan. Bu akademinin oluşturduğu bir modeli kullanıyoruz.

Bu model dört tane farklı boyutta şirketin olgunluk seviyesini ölçüyor. Bunlardan bir tanesi kültür, diğeri bilgi teknolojileri altyapısı, organizasyon yapısı ve kaynak. Dolayısıyla bu dört farklı boyutta şirketin altı aşamada, yani değerlendirme 1’le 6 arasında oluyor, bu altı aşamada olgunluk seviyesini ölçüyoruz.

Bu aşamalarda birincisi bilgisayarlaşma ya da computerization dedikleri teknolojiyi ne seviyede kullandıklarıyla ilgili. İkincisi, sadece insan değil nesnelerin de konuşabilir yetkinliklerinin ne seviyede olduğu. Üçüncü aşama bunları görme, dördüncü aşama anlama, beşinci aşama tahmin yeteneğinin geliştirilmesi ve son aşama da adaptasyon dediğimiz tamamen otonom tepki ve insan, kişi inisiyatifinden bağımsız veriye dayalı karar destek sistemlerinin oluşturulması. Dolayısıyla dediğim gibi dört farklı boyutta altı seviyede bu ölçümleri yapıyoruz. Tabii yaparken ölçümleri, hani herkesin aklına dijital dönüşümde doğal olarak teknoloji kullanımı geliyor ama biz biraz daha farklı yönden bakıyoruz buna sonuçta teknoloji tabii ki olmalı altyapı anlamında fakat bunun dışında işte kültür oradaki çalışanların ya da yöneticilerin işte liderlik yaklaşımı olabilir bu, inovasyon yetenekleri olabilir ya da eğitim ihtiyaçları olabilir bunların da ortaya konulması. Organizasyon yapıdaki karar vermedeki hiyerarşiler, esnek ekip, ekipler arası rotasyon yapılması ya da kaynak yetkinlikleri dediğimiz çalışanların dijital dönüşüm bilinci bu konuda ne noktadalar, nasıl bir gelişim sağlayacaklar bunların ortaya çıkartılması gibi çok detaylı, ilk başta belki, modellenebilir ölçeklenebilir firmaya göre, yaklaşık bir 500 sorudan oluşan bir soru setiyle bu ölçümleri yapıyoruz.

Ekin Tazegül: Bir firma size böyle bir olgunluk seviyesi ölçümü ve ardından da bir danışmanlık süreciyle ilgili talepte bulunduğunda onları nasıl bir süreç bekliyor acaba? Bu 500 soruyu direkt olarak bir günde gidip soruyor musunuz yoksa hem soruları sorup hem de bir saha incelemesinin ardından aslında olgunluk seviyesini belirleyip ardından da danışmanlık hizmeti mi veriyorsunuz?

Muharrem Gezer: Şöyle, yine örnek üzerinden gidelim. Firma, diyelim ki Konya’da bir firma bize geldi ve olgunluk seviyesini ölçtürmek istiyor. Şöyle yapıyoruz, tabii firmanın büyüklüğüne bağlı olarak, bu firmanın profilini belirliyor aslında. İşte çalışan sayısı olabilir, farklı lokasyonlarda yerleşik olabilir bu, bir holding içerisinde bünyesinde birkaç tane firma olabilir ya da süreçler arasında farklılıklar oluşabilir. Bunları değerlendirdikten sonra kendimize bir proje planı oluşturuyoruz, daha doğrusu çalışma planı oluşturuyoruz. Bu plan içerisinde birinci önceliğimiz şu: karar vericilerle, yani C-level yöneticilerle öncelikle böyle bir vizyon çalışması yapıyoruz bir strateji çalışması yapıyoruz. Yani dijital dönüşümden ne anlıyorlar, temel beklentileri neler, nereyi hedeflemek istiyorlar gibi. Burada farklı kriterlerimiz var bizim ölçtüğümüz. Bunu herhangi bir araç kullanmadan sadece böyle 1-2 saatlik bir toplantı şeklinde yapıyoruz.  Sonrasında firma içerisinde belirli gruplara ikişer saatlik eğitim veriyoruz. Bilinçlendirme eğitimi, giriş seviyesi bilinçlendirme eğitimi veriyoruz. Bir fabrika turu atıyoruz. Hani şu anda işletmede bizim gözümüzle neler yapılmış, neler yapılıyor ya da neler yapılamıyor şeklinde, iyileştirme potansiyelleri anlamında. Sonra ana hedeflerimizi, ana dokunacağımız süreçleri belirliyoruz. Bu fabrikada biz dijital dönüşüm alanında hangi alanlarda bir çalışma yapacağız diye. İşte denilebilir ki bir bakım olabilir, kalite olabilir, üretim planlama olabilir. Bunun dışında işte farklı satış olabilir, lojistik olabilir. Bunlarla ilgili süreç liderlerini belirliyoruz ve bu süreç liderleriyle karşılıklı toplantılar yapıyoruz. Önce diyoruz ki sen bize bir anlat bakalım ne yapıyorsun diye, daha sorulara geçmeden. Biz biraz daha dijital dönüşümle ilgili aslında kendi sürecinin böyle yürütülebileceğini ifade ediyoruz ve soruları sormaya başlıyoruz. Cevapları görmüyor karşımızdaki kişi. Verdiği cevaba en uygun seçeneği, yine bir portal bir aracımız var, teknolojik aracımız var bu portal üzerinden giriyoruz ve o süreçle ilgili bilgileri toplamış oluyoruz. Aynı soruları sormamaya çalışıyoruz çünkü hani farklı süreçler örneğin insan kaynakları departmanı planlamayla ilgilenmeyebilir ya da bakımla ilgilenmeyebilir, dolayısıyla ölçekliyoruz yani her sürece farklı  sorular. Bir generic sorular var bir de süreçle alakalı sorular var. Bu böyle 8-10 tane süreç lideriyle, gerekirse birden fazla kişiyle bu çalışmayı yapıyoruz. Sonrasında kaba bir rapor çıkıyor, ham bir rapor çıkıyor aslında. Burada gördüğümüz birtakım çakışmalar olabiliyor yani biri evet demiş herhangi bir soruya, çok önemli bir soruya, biri hayır demiş. Böyle bir problem olduğu zaman, doğrulama aşaması dediğimiz aşamaya geçiyoruz. Bu sefer de bu tarz çakışmalarla ilgili süreç sahipleriyle ya da cevapları aldığımız kişilerle ortak toplantılar yapıyoruz. Bunu netleştirme anlamında bir rapor hazırlıyoruz, ön rapor hazırlıyoruz. Bu ön raporu yönetime sunmadan önce bir gözden geçiriyoruz yine karşı tarafın proje lideriyle ve sonrasında da yönetime sizin olgunluk seviyeniz bu, süreçlerin olgunluk seviyeleri bu, her bir süreç için beklentiler bu,  potansiyel iyileştirme alanları bu diye firmaya bağlı olarak mesela en son projemizde 24 tane POC çıktı yani projelendirme tarafında yapılacak çalışmalar çıktı. Başka bir firmada 64 tane çıktı. Bunların da ne olduklarını belirliyoruz. Bunlar içerisinde tabii teknoloji yatırımı olduğu gibi örneğin bir PMO’nun kurulması da olabilir ya da bir eğitim faaliyetinin daha planlı yapılması da olabilir. Bunları yönetimin önüne koyuyoruz.  Yaklaşık diyelim ki 24 tane POC çıktı ve bunları bir zaman içerisinde birbirleriyle bağlantılarını da dikkate alarak, bu bağlantılar kesin bir bağlantı olabilir ya da zayıf bir bağlantı olabilir, bunları da ortaya çıkartarak bunları kısa/orta vadede bir zaman planı içerisinde yerleştiriyoruz. Bizim işimiz o anda bitiyor gibi görünüyor. Raporumuzu teslim ediyoruz fakat sonrasında gittiğimiz yerlerde devamını da bizden talep ediyorlar ve o oluşturduğumuz 24 tane farklı projenin bu sefer nasıl yapılmasıyla ilgili de danışmanlık desteği veriyoruz firmalara.

Ekin Tazegül: Peki bu yol haritasını neye göre oluşturuyorsunuz?  Sadece sorduğunuz sorulara göre mi yoksa gereksinimlere göre değişiyor mu ya da bu yol haritasını oluştururken nasıl bir önceliklendirme izliyorsunuz hangi projenin ilk yapılması gerektiğine neye göre karar veriyorsunuz?  Ve son olarak da bu yol haritası gerçekleştirilirken bu projeler teker teker yapılırken de danışmanlık vermeye devam ediyor musunuz acaba?

Muharrem Gezer: Evet, şimdi biraz önce bahsettiğim gibi

firmada bu çalışmayı yapmadan önce firmanın bir kere bilinç seviyesine bir bakıyoruz , ne anladıklarını analiz ediyoruz ve temel beklentilerini birlikte oluşturmaya çalışıyoruz.

Bazı firma diyor ki benim dijital dönüşümden anladığım robotlar. Yani robotlar gelsin, insanın yerine ben robot kullanayım dolayısıyla daha verimli çalışayım diyebilir.  Bazı firmalarda şöyle sorunlar vardır belki kendinin göremediği. Yine bir ürün kalitesiyle ilgili bir problem olabilir. Üretim verimliliği olabilir, çalışan verimliliği olabilir, işçi sağlığı ve iş güvenliğiyle ilgili sorunlar olabilir. Dolayısıyla, bizim elimizde böyle 50 tane bir şirketin dijital dönüşümden beklentileriyle alakalı bir hedef KPI’ı var. Bu KPI’lardan hangisi sizin için ne kadar kritiktir diye o firmada ortaya koyuyoruz. O firmaya özel de bir şey olabilir, çok farklı bir sektör olabilir.  Dolayısıyla, hedeflediğimiz aslında bu KPI’ların, bu hedeflerin daha doğrusu, ortaya çıkartılmasıyla ilgili her şirkete özel bir farklı yol haritası belirlemek. Öncelikle diyebiliriz ki firmanın ürünleriyle ilgili kalite problemi var dolayısıyla biraz kalite odaklı dijitalleşme gerçekleştirelim ya da çok enteresan bir firma dedi ki ben iç lojistik tarafında ciddi sıkıntılar yaşıyorum, bu sefer iç lojistiğin iyileştirilmesiyle alakalı projeleri öncelik sırasına koyuyoruz. Fakat bunları yaparken sağlam bir temel oluşturulması amacıyla yine bizim biraz önce bahsettiğim o 50 tane KPI’ın oluşturulması amacıyla her işletmede yapılması gereken bir kere başlangıçta yapılması gereken çalışmalar var. Bunun içerisinde süreç iyileştirme olabilir, süreç teknoloji uyumu olabilir, ana verinin yönetimi olabilir, verinin –ki en büyük yapılan hatalardan biri, veri toplayalım diyorlar fakat bu verinin optimizasyonu da çok çok kritik. Nerelerden hangi veriyi ne kadar sıklıkla toplayacağım, bunları nerede saklayacağım, nasıl analiz edeceğim, diğer yatay entegrasyondaki iş ortaklarımla ya da müşterilerle bu verileri nasıl paylaşacağım, entegrasyonu nasıl sağlayacağım gibi temel konular var. Bu temel konuları da aktarıyoruz dolayısıyla doğru bir yol haritası çıkartmalarını sağlıyoruz. Bundan sonra eğer talep ederse firma, örneğin bir business analytics yatırımı yapacak ya da IOT platformuyla ilgili bir düşüncesi var. Orada da Trovarit AG’in biraz önce bahsettiğim gibi online tekliflendirme, doğru çözüm ve çözüm ortağı bulma konularındaki hizmetlerini de bizler sunuyoruz. Yani yalnız bırakmıyoruz firmayı. “Olgunluk seviyesi ölçtüm, hadi bakalım şimdi siz bunu yapın” hiçbir zaman demedik. Sonrasında da danışmanlık hizmetlerimize devam ediyoruz.

Ekin Tazegül: Peki bu danışmanlık faaliyetleri içerisindeki bir ihtiyaca yönelik olarak mı acaba i40Markt’ı kurdunuz yoksa nasıl bir ihtiyacın sonucu olarak i40Markt geldi ve bu danışmanlık sürecinizde yine de bir desteği bulunmakta mı, bunu sorayım isterseniz.

Muharrem Gezer: i40, aslında i40Markt şöyle doğdu: Ben yaklaşık 2010 yılından itibaren, 2010’la 2018 yılları arasında, benzer bir platformu yönetiyordum, IT-Matchmaker isminde Trovarit AG’nin sahip olduğu bir platform. Bu platform daha çok software landscape dediğimiz ERP, SLM, PLM, MES gibi, WMS gibi çözümlerin olduğu bir platformdu, yazılım çözümlerinin olduğu bir platformdu. Fakat en son bu pandemiden önce, bir Almanya ziyaretim olduğunda, Ocak ayında, Almanya ziyaretimde hani böyle bir, artık herkes Endüstri 4.0’ı konuşuyor, dolayısıyla bu Endüstri 4.0 yatırımları sadece yazılım alanında değil farklı alanlarda da yapılıyor işte IOT tarafı var bu işin, siber güvenlik tarafı var, üç boyutlu printer’lar var, buradaki bu software landscape’i biraz daha genişletelim diye bir öneride bulundum. Onlar da bu konuda doğru olduğumu söylediler ve biz şubat ayında çalışmalara başladık. Amacımız şuydu i40Markt’ı yaparken:

Dijital dönüşüm çok geniş bir alan, Endüstri 4.0 onun bir alt kolu, Endüstri 4.0 içerisinde de çok geniş uygulama alanları var dolayısıyla bu uygulama alanlarında herhangi bir ürünü ya da hizmeti üreten firmaların kendi ürünlerini pazarlayabilecekleri bir ortam yok şu anda. Şunu demek istiyorum, diyelim ki siber güvenlik anlamında bir çözümünüz var fakat bunu doğru pazarlayamıyorsunuz ya da artırılmış gerçeklik… Çok güzel artırılmış gerçeklik uygulamanız var fakat bunu pazarlayamıyorsunuz. Bu fikirle ortaya çıktı.

Yaklaşık bir, danışmanlığı bir kenara koyarsak, 20 tane teknoloji kategorisi var içerisinde. Otonom robotlar, artırılmış gerçeklik, siber güvenlik gibi, SCADA gibi, HPMI (Hardware Platform Management Interface) gibi ürün ya da hizmet üreticileri kendi ürünleri belirlenmiş formatlarda –ki içeride yanılmıyorsam 1200 tane kriter var- standart şablonlar üzerinden bu sisteme giriyorlar ve bu sisteme girdikten sonra aynı zamanda şirket profillerini, referanslarını, ek belgelerini de bu sistem üzerine giriyorlar ve bu çözüme ihtiyacı olan firma, biraz önce bahsettiğimiz Konya’daki bir firma örneğin, bu platforma girerek belirli filtrelerle, bu filtreler teknoloji olabilir diyelim ki ben bir IOT çözümü arıyorum, uygulama alanı üretim ve bakımda bu işi yapacağım, benim hedefim kestirimci bakım yapmak, bütçem bu kadar, çalışan sayım bu, lokasyonum bu diye girdiğinde sistem, bu kriterlere uyan arka planda tedarikçilerin girdiği çözümleri listeliyor. Tabii bu en basiti. Onun dışında şöyle bir şey yapabilir firma: Ben hiçbir şey bilmiyorum sadece kafamda bir proje var, bu projeyi bir fikrim var diye sistem üzerine kayıt ediyor (giriliyor daha doğrusu), bizim danışmanlarımız bu projeyi proje bilgi dokümanına dönüştürüp platform içerisinde uygun tedarikçilerle paylaşıyor.  Bir diğer konu, eğer son kullanıcı sisteme kayıt olursa kendi projesini sistem üzerinden tanımlayıp bu projeye en uygun tedarikçileri özelliklerine göre karşılaştırabiliyor. Karşılaştırma raporunu sistem döküyor. Gerekirse platform üzerinden yine bu tedarikçilere ulaşıp onlarla bir projelendirmeye de geçebiliyor.

Bu arada, üç dilde yayınlanıyor bu. Şu anda katılımcıların %15’i yurtdışından açıkçası. Ben lafı gelmişken söyleyeyim: Böyle bir şeyi Türkiye’de ilk çıkardığımızda yanılmıyorsam Haziran-Temmuz başıydı, ilk çıkardığımızda biraz böyle tedarikçiler biraz temkinli davrandılar. Bu kim, nereden çıktı diye. Fakat aynı fikri yurtdışına gönderdiğimizde, yurtdışındaki firmalara gönderdiğimizde, çok faydalı bir çalışma olacağını düşündükleri için sisteme kayıt olmaya başladılar. Bugün i40Markt’ta Almanya’dan, Amerika’dan, İtalya’dan çok farklı çözüm ortakları da yayınlanıyor ve kendileri için hem Türkiye pazarına hem de dünyadaki pazara erişim anlamında bir kanal olduğunu düşünüyorlar.  Bu arada üç dilde, İngilizce, Almanca ve Türkçe olarak yayınlanıyor. Buradaki amaç aslında bir matchmaking dediğimiz eşleştirme platformu doğru ürünün sağlayıcısıyla bu ürüne ihtiyacı olan firmaları buluşturmak.

Ekin Tazegül: Evet, günümüzün aslında teknoloji ihtiyacını firmalar için büyük oranda karşılayabilen hatta bunun üzerine bir de danışmanlık noktasında da ihtiyaçlarını karşılayabilen bir platform gibi durmakta. Elinize sağlık diyelim bu konuda çünkü Türkiye’de bu tarz platformlar aslında ne yazık ki çok fazla bulunmamakta. Güzel bir girişimcilik örneği olarak görüyorum ben, özellikle kendi adıma teşekkür ederim.

Bir yıla yakın bir süredir aslında bir pandemi gündemimiz var.  Bütün üretim sektörünü de baştan aşağı değiştirmeye başlayan bir süreç. Siz bu süreçten nasıl etkilendiniz, Türkiye gündemi sizce nasıl değişti, sizin gündeminiz nasıl değişti acaba?

Muharrem Gezer:

Şimdi tabii, pandemi bir milat aslında dijital dönüşümde. Bizim uzun yıllardır firmalara gerek eğitimlerde gerekse birebir toplantılarda ifade ettiğimiz dijital dönüşüm ihtiyacını tetikleyen, biraz daha öne çeken bir musibet diye ben bunu görüyorum açıkçası.

Bunun bilincine geçmişte, bundan 2-3 yıl önce, sahip olmuş firmaların biraz daha hazırlıklı olduğunu görmekteyiz. Olmayanlar da aslında hızlı adaptasyon konularında çalışmalar yaptılar. Bunların en başında tabii ki bir şok vardı, bir şok geçirdiler. Sonra, hızlı adaptasyondan kastım, çok hızlı ulaşılabileceği, kurgulayabileceği birtakım yöntemler geliştirmeye başladılar. Bunların en basitleri hepimizin de şu anda da kullandığımız uzaktan bir toplantı planlama, bunları yönetme gibi araçları kullanmaya başladı. Ama en büyük sıkıntı tabii, özellikle çalışanların bu pandemi dolayısıyla bu virüsten etkilenmesiyle yerlerinde olamamaları, lojistik tarafta ciddi sıkıntıların olması, tedarikçilerin bir kısmı çalışmadı örneğin, dolayısıyla buradaki malzeme temini,  müşteriye siparişlerin zamanında verilememesi, bundan dolayı müşteri memnuniyeti ve müşteri kaybı, dolayısıyla bu tarafta çok ciddi sıkıntılar yaşadılar firmalar, hala da yaşıyorlar ve bunların çıkışının da yani böyle bir olumsuz bir dönemin çıkışının da aslında dijital dönüşüm yatırımlarında olduğunu anladılar ve hızlı bir adaptasyon evresi geçirmeye başladılar diyebilirim.

 Bunun artıları var eksileri var. Yani hızlı adaptasyonda yanlış kararlar da alınabiliyor sadece o anı kurtarmak için.  Yapılan bir çalışma bu firmaların yaklaşık %70’inin, Google’ın yaptığı bizim de en son yayınladığımız bir makalede,  bu pandemiden ciddi dersler çıkardığı ve bundan sonraki iş modellerini ileride oluşabilecek bu tarz pandemi gibi olumsuzlukları yönetebilmek anlamında çalışmalar başlattıkları anlamına geliyor. Yani 4’te 3’ü bu firmaların, buradan bir ders çıkardığını bize gösteriyor. Bundan sonraki süreçte, benim düşüncem, sadece bu tarz olumsuz zamanlarda mevcut, sürdürülebilir modelleri oluşturabilme anlamında bir çalışmanın yapılacağı, her şirket için konuşuyorum.  Uzaktan yönetim olabilir, iş ortaklarıyla olan ilişkilerinin yönetilmesinde dijital teknolojilerin kullanımı olabilir, bu tarz çalışmaların daha hızlı bir şekilde gündeme geleceğini, masaya yatırılacağını ve stratejilerin bu şekilde oluşturulacağını düşünüyorum.

Ekin Tazegül: Bu pandemi sürecinde size de çok fazla gelen firma oldu mu? Özellikle “Biz böyle bir dijital dönüşüm gerçekleştirmek istiyoruz. Buna bir ihtiyaç olduğunu fark ettik. Bu noktada bize yardımcı olur musunuz?” diyen firma sayısında büyük bir artış yaşandı mı? Siz ne gözlemlediniz?

Muharrem Gezer: Şöyle. İki türlü bizim tarafta olaylar gelişti. Bir tanesi bu pandemi başlayınca ve işler bir şekilde durunca, ki yaklaşık yüzde kırklık bir şeyden bahsediliyor, yani üretim hacminin düşüklüğünden bahsediliyor. Böyle bir şey olduğunda, bir kere bizim daha öncesinde teklif ettiğimiz ya da gündeme gelen ve bir şekilde sümen altı edilmiş ya da rafa kaldırılmış projeler hızlı bir şekilde tekrar gündeme geldi. Bu biraz da bilinçli bir yaklaşımdı. Onun dışında, “Ben şimdi ne yapacağım?” diye gelenler de tabii ki oldu. Ben bunları ikiye ayırıyorum. Bir tanesi, “Ben şimdi ne yapacağım?” günü kurtarmak için yapan firmalar var bunların içerisinde. Çok hızlı adapte olmak isteyen firmalar var. Bunlar çok yanlış yapıyorlar bu arada. İkincisi de “Tamam dersimi aldım bu işten ama bundan sonra ne yapacağım?” ile ilgili “bir yol haritası bana belirleyin.” diyenler. İkinci firmalar daha kendinden emin, ne yapacağını bilen firmalar olarak karşımıza geldi. Biz de, açıkçası, ikinci belirttiğim firmalarla çalışma modelleri oluşturduk ve şu an da devam ediyoruz. Birinciler biraz daha, şey, iştahlıydı ve hızlı adaptasyon için çok hızlı karar aldılar. Dolayısıyla hani bu konuda bir danışmanlık hizmeti almaya ihtiyaç duymadıkları için o firmalar zaten bizim portföyümüzün dışında çalışmalarını yaptılar.

Ekin Tazegül: Bir başka konuya geçeceğim izninizle. Uzun zamandır yalın üretim çok konuşulan bir başlık. Yalın üretim ve teknoloji trendleri hakkında neler düşünüyorsunuz acaba?

Muharrem Gezer: Şimdi, yalın üretim deyince tabi, hani, benim profesyonelliğimin dışında bir konu. Tabi ki konuyu biliyorum fakat hani böyle bir yalın üretim felsefesinin oluşturulması şirketlerde ve bunun üzerine üretim yapılması konusunda değerli hocalarımıza saygımdan dolayı çok fazla bir şey söylemek istemem. Fakat ben yalın üretimi şöyle görüyorum.

Yalın üretim aslında 3.0’ın konusu. Hani endüstri 4.0 dediğimiz noktada. Yani baktığımız zaman, bir şirketin yalın üretim felsefesi ile üretim yapması zaten aslında 4.0’a geçmenin bir ön şartı gibi, ben görüyorum. Ve dışarıda şu anda Türkiye’de yapılan çalışmalara baktığımda özellikle akademi tarafında ya da işte bu işin meslek kuruluşları olabilir ya da sanayi odaları tarafında olabilir oluşturulmuş bu tarz dijital dönüşüm merkezlerinin ya da model fabrikaların birinci önceliği şirketlerde yalın üretim yaklaşımının ya da bu alandaki bilinçlendirilmenin artırılması yönündeydi.

Fakat endüstri 4.0 tarafında, endüstri 4.0 şunu düşünüyor, diyor ki, “Senin zaten böyle bir üretim felsefen olmalı,” yani “bir modelin olmalı ki ben teknolojiyi bunun üzerine kurayım.” Dolayısıyla ben de bir yalın üretim felsefesi… Yani şöyle basit bir örnek vereyim. Ben eğer stok tarafında bir kanban yapısı kurmadıysam, asgari stok, işte lot boyu gibi ya da ambar tarafında adresleme gibi bir altyapıyı oluşturmadıysam ben oraya istediğim kadar bir otomasyon sistemi getireyim ya da bir robot sistemi getireyim. Ya da herhangi bir sistem getireyim, bir ERP sistemi getireyim, MRP çalıştırmak isteyeyim. Eğer bunlar arka planda zaten tanımlanmadıysa o sistemler maalesef çalışamayacak. Ben yalın üretimi ya da yalın üretim felsefesini dijital dönüşümün bir alt- temel taşlarından biri olarak görüyorum. Dolayısıyla bu konuda yapılacak çalışmalar dijitalleşme tarafında hızlı adaptasyonu sağlayacaktır.

Ekin Tazegül: Türkiye’de belki gerçekten çok hızlı bir şekilde belki biraz daha yavaş da olsa bir dijitalleşme sürecinden hepimiz bahsediyoruz. Artık bilincindeyiz ki böyle bir dönüşüm sürecinin içerisindeyiz. Sizce bu süreççe IT profesyonellerini bekleyen zorluklar neler olacak?

Muharrem Gezer: Şimdi IT profesyonelleri eskiden beri, yani uzun yıllardır, şirket içinde bir bilgi teknolojileri altyapısının oluşturulması ve sürdürülebilirliği konusunda inisiyatif alıyorlardı. Bu tarz yetkinlikleri vardı. İşte küçük işletmeden kurumsal işletmeye kadar, bu bir kişiden de oluşabiliyordu sorumluluk anlamında, fakat kurumsal tarafa gittiğimizde işte bir departmandan da oluşabiliyordu.

Bu departman içerisinde bir, işte direktör, yönetici vardı. Bunun altında, işte, ne kadar gerekliyse, bir ekip, hatta yazılım ekipleri de, sadece destek değil yazılım ekipleri de bunların içerisindeydi. Şimdi bu bizim, hani, dijital dönüşümün en büyük nasıl diyeyim, uygulama alanı olarak baktığımızda, aslında şirketin duvarlarını da aşan bir uygulama.

Yani sadece, biz, dikey entegrasyon dediğimiz, şirket içerisindeki bir verinin dijitalleşmesinden ya da yönetiminden bahsetmiyoruz. Bunun dışında, yatay entegrasyon dediğimiz, farklı iş ortaklarından da veri işlenmesinden bahsediyoruz.

Böyle olunca, aslında böyle bir, disiplinler arası ya da kültürler arası ya da hibrit bir çalışma modeli ortaya çıkıyor. Yani bir IT profesyonelinin aynı zamanda bir proje yönetim yetkinliğinin olması gerekiyor. IT profesyonelinin, bir dijital teknolojiler anlamında, geniş bir bilgi sahibi olması gerekiyor. Çok detay demiyorum, geniş diyorum. Çünkü, en azından her teknolojiyle ilgili biraz bir bilgi sahibi olması gerekiyor. Böyle bir projenin uygulanmasında birden fazla çözüm ortağıyla çalışma ve bunların birbirleri ile koordinasyonu, entegrasyonu tarafında bir inisiyatif alması gerekiyor. Bir liderlik yaklaşımının, tabi ki olması gerekiyor. Dolayısıyla, buradaki IT yöneticileri aslında yeni bir şapkayla bundan sonra dijital dönüşüm sorumlusu diyebilirsiniz, dijital dönüşüm koordinatörü diyebilirsiniz, böyle bir şapkayla ortaya çıkması lazım. Bunun içerisindeki IT bilgisi, hani biraz önce bahsettiğim dört tane boyut vardı ya, o boyutlardan sadece bilgi teknolojileri değil, bunun dışındaki, işte organizasyon içindeki görevi olabilir ya da kültür şirket kültürünün yansıması olarak nasıl bir davranış sergileyeceği olabilir. Yani IT yönet..-Daha doğrusu dijital dönüşüm profesyonelinin, bu tarz farklı yetkinliklerinin bir teknik yeterlilik ile bireysel yetkinlikleri konusunda, işte hızlı problem çözme olabilir, iletişim becerileri olabilir, liderlik yaklaşımı olabilir. Bu konularda da bir yetkinliğe sahip olması gerekiyor. Eğer gittiğiniz şirkette, evet bir IT yöneticisi var, artık sen dijital dönüşüm projelerinden de sorumlusun dediğinizde, ileride çok ciddi sıkıntılar maalesef oluşabiliyor.

Ekin Tazegül: En başta bahsettiğiniz gibi daha önce bir üniversitede ders vermişliğiniz de var. Yani akademik ortama da biraz hakimsiniz diyebiliriz. Sormak istediğim şu: Sizce Türkiye’de akademi ve sanayi arasında yeterli iş birliği bulunmakta mı ya da gelecekte böyle bir iş birliğinin sağlanabileceğini düşünüyor musunuz?

Muharrem Gezer: Şimdi bu direkt Almanya örneğini verdik. Almanya örneğinde çıkış noktası aslında devletin devlet politikası olarak böyle bir yeni anlayışı ya da yaklaşımı ortaya çıkartırken, konusunda uzman üniversite, enstitü ya da teknoloji şirketleri ile bir konsorsiyum oluşturması ve bu konsorsiyumun yaptığı çalışmalar sonucu ortaya bir şey çıkartılması.

Yani ben, tabi, biz, yani üniversitede hocalık yapmaya çok ileriki yaşlarda başladım. Dolayısıyla benim üniversite bilgim yalnızca okuduğum zamanlardaki bilgimdi. Fakat içeri girdiğimde üniversitelerde, şunu gördüm. Çok kıymetli hocalarımız var, çok güzel çalışmalar yapılıyor. Dolayısıyla bizim bu üniversite-sanayi iş birliğini biraz daha genişletmemiz gerekiyor. Yani, benim gördüğüm şu:

Herkes böyle bir uydu gibi, kendi kapalı bir alanı içerisinde, farklı alanlarda çok güzel çalışmalar yapılıyor. Ama bunun yukarıda bir şemsiye altında toplanması ve üniversiteler arası bilgi paylaşımın sağlanması gerekiyor.

Şimdi dedik ki olgunluk seviyesi ölçümü yapıyoruz, dedik. Benim gördüğüm, her üniversitenin kendi içerisinde böyle bir fikri var. Diyor ki, biz bir olgunluk seviyesi oluşturalım. İşte sanayi ile bir işbirliği yapalım. Dolayısıyla bizim çıkarttığımız olgunluk seviyesi ile burada bir seviye ölçümü ve yol haritasının çıkartılmasını yapalım. İnanın şu anda ben size on tane üniversite sayabilirim bu konuda çalışma yapan. Hedef dediğimizde, olgunluk seviyesi ölçüm endeksi, fakat on tane üniversite, belki beşer tane hoca, toplamda 50 tane hoca bu konu üzerinde çalışıyor. E niye bunu yapıyorsunuz? Yani dolayısıyla merkezi bir sistem olup bunu bütün Türkiye genelinde uyarlanabilecek bir yapıda oluşturabilirsiniz. Yani demek istediğim şu. Farklı alanlarda yapılan çok kaliteli işlerle aynı işleri yaptığımız için çok fazla zaman kaybediyoruz. Bu sadece olgunluk seviyesi değil. Bir yerde mesela yapay zeka ile ilgili çok güzel bir uygulama yapılıyor. Farklı bir yerde aynı uygulama yapılıyor, hatta TÜBİTAK’tan destek alınıyor bununla ilgili ya da birtakım Avrupa Birliği fonlarından destek alınıyor. Aynı şeyi yapıyorlar. Benim kastettiğim aslında buradaki kaynakların doğru kullanılması ve üniversite- sanayi iş birliğinde de, benim düşüncem, eğer buna biraz daha önem verirsek, biraz daha, dediğim gibi, bu koordinasyonu doğru sağlayabilirsek çok daha hızlı bu işleri gerçekleştireceğiz ve bu yavaşlık bizi, çok aslında geriye itiyor.

Dijital dönüşüm o kadar hızlı ilerliyor ki bugün yakaladığımızı yarın tekrar çok uzak bir noktada görüyoruz. Dolayısıyla hız gerçekten çok çok önemli. 

Dijital dönüşüm o kadar hızlı ilerliyor ki bugün yakaladığımızı yarın tekrar çok uzak bir noktada görüyoruz. Dolayısıyla hız gerçekten çok çok önemli. 

Ekin Tazegül: Son bir soru sormak istiyorum size aslında. Bu video röportajı 2025 ya da 2030 yılında yapıyor olsak sizce konularımız nasıl değişirdi, nelerden bahsediyor olurduk?

Muharrem Gezer: Şimdi, 2020’deyiz. 2015’te böyle bir, 2020’de şu anda böyle bir noktaya geleceğimizi çok fazla insan aslında kestiremeyebilirdi. Dolayısıyla 2025 ile 2030’u şu anda şöyle olacak demek kehanete girer aslında. Yani bir beklenti anlamında diyebiliriz ki işin bir teknoloji tarafı var, teknolojide nerede geleceğimiz var ve işin bir de sosyal boyutu var. Ben teknoloji tarafında mevcuttaki yapının, özellikle bu yapay zeka- IoT tarafında daha hızlı ilerleyeceğini, daha iyi yol alınacağını düşünüyorum. Bir diğeri de, biz şimdi, hani bahsettiğim gibi, olgunluk seviyesinde de onu düşünmüştük ya da yapıyoruz. İlk başta insanlar bir veri kaynağıydı. Sonra işte nesneler veri kaynağı olmaya başladı.

Bence bundan sonraki süreçte dünyada bir malzeme biliminin ön plana çıkacağını düşünüyorum. Yani daha akıllı malzemeye dönük birtakım bilimsel çalışmalar yapılacağını şu anda öngörüyorum.

Böyle bir çalışma yapılabilir. Tabi bu pandemi bize çok şey öğretti. Özellikle sağlık tarafındaki çalışmalar çok fazla ilerleyecek. Uzaktan erişim tarafında, bundan sonra ofisler kullanılmayacak, herkes uzaktan çalışacak. Böyle bir crowd-sourcing dedikleri kitle kaynak çalışmaları ön plana çıkacak diyebilirim. Bir de günlük hayatımızı daha iyi idare edebilmek için bu tabi sağlıkla da alakalı. Daha iyi yaşam alanları sağlayabilmek için birtakım çalışmaların yapılacağını ben düşünüyorum. Ama derseniz ki, 2030’da şu alanda ne olacak, derseniz, onu kestirmek gerçekten imkansız. Ama biraz dünyada özellikle sağlık konusunda çok ciddi çalışmalar yapılacak. Tabi bu sağlık ilaç oluşturma anlamında söylemiyorum. Onun dışında, işte örneğin insanlara daha iyi yaşam alanları oluşturma olabilir. Ya da engellilerin bu engellerinin kaldırılması ile ilgili birtakım çalışmalar olabilir. Yardımcılar olabilir, ki robotlar bu konuda çok iyiler zaten, daha da iyi hâle geliyorlar. Yani insanlığın yaşam alanlarını daha iyileştirme anlamında hem teknoloji destekli hem de sosyal ve mental destekli bir takım çalışmalar olacağını düşünüyorum. Ama bilimin uğraşacağı en önemli noktalardan biri de, ben malzeme üzerine, daha akıllı malzeme olarak çalışmaların yapılacağını öngörüyorum.

Ekin Tazegül: Umuyorum ki 2025 yahut 2030 yılında tekrar bir araya geliriz. Neler olmuş, neler bitmiş o gün ne konuşmak istiyoruz, tekrar konuşuyor oluruz.

Muharrem Gezer: İnşallah. İnşallah.

Ekin Tazegül: Ben katıldığınız için çok teşekkür ederim. Bence gayet güzel bir sohbetti.

Muharrem Gezer: Çok teşekkür ederim.

Ekin Tazegül: Çok teşekkürler.

Muharrem Gezer: Sağ olun kendinize iyi bakın. Çok mersi, sağ olun.

Ekin Tazegül: Siz de. Çok teşekkürler.

Write A Comment