Akıllı Fabrikalar üretim sektörü sohbetlerinin konuğu 11 Sight Kurucu Ortağı Ercan Gümüş… Ekin Tazegül sordu, Ercan Gümüş Endüstri 4.0 Çağında Girişimci Olmak konusunda bilgi, deneyim ve görüşlerini anlattı.

Ekin Tazegül: Akıllı fabrikalar olarak yapmakta olduğumuz Endüstri 4.0, Sanayi 4.0, 4. Sanayi  devrimi, Dijital dönüşüm, verilerin ve araçların harmonisi artık hangisini tercih ediyorsanız. Bu konuda yapmakta olduğumuz sohbetlerin bir yenisini de sayın Ercan GÜMÜŞ ile beraber Endüstri 4.0 çağında girişimci olmayı konuşacağız. Ercan Bey hoş geldiniz nasılsınız?

Ercan Gümüş: Teşekkürler, hoş bulduk sağ olun siz nasılsınız ?

Ekin Tazegül: Ben de iyiyim teşekkürler. Dilerseniz biraz sizi tanıyarak başlayalım. Ardından da sizin yaptığınız işler üzerinden girişimcilik hakkında konuşmaya başlarız.

Ercan Gümüş: Evet merhaba Ercan GÜMÜŞ ben. Aslında girişimci olarak tanımlamak doğru olabilir ama esas uzmanlığım iş geliştirme. Yıllardır iş geliştirme üzerine farklı girişimlerde çalışıyorum. Farklı girişimler kurduk diyelim. Endüstri mühendisliğinden mezunum, endüstri mühendisliği üzerine girişimcilik yüksek lisansı yaptım. Daha sonrasında aslında bu girişimcilik kısmı biraz sardı beni. Ama tabi mesela üniversitedeyken de aslında girişimcilikle ilgileniyordum.

Biz 2006 yılında ilk girişimimizi kurmuştuk “marketinden.com” şu an işte GETİR’in yaptığını yapıyorduk 2006 yılında. Tabi doğru pazar olması doğru ürün olması gerekiyor.

Şu anda San Francisco merkezli bir video call şirketi, bir görüntülü görüşme şirketinin kurucu ortaklarından biriyim. Orada iş geliştirme faaliyetlerini yürütüyorum özellikle Avrupa pazarı için. Onun dışında da bir yazılım şirketi var ortağı olduğum. Yazılım şirketi daha çok firmaların teknolojik olarak ihtiyaçlarına çözüm üretiyor. Zaten iş geliştirme biraz o demektir. İhtiyaçlara çözüm üretmek. Bir de Robo danışmanlık şirketimiz var. Yine kurucu ortakları arasında yer aldığım. O da bir yapay zekâ ve makine öğrenmesi, algoritmasının sizin yerinize yatırım kararları verdiği, sizin mevduatınızı sizin yönettiğiniz bir teknoloji geliştirmiş durumda, bunu da daha çok finans kurumlarına hizmet olarak sağlıyor.

Ekin Tazegül: Evet, birçok girişim saydınız. Bu girişimlerin bazıları Amerika’da başlatmış olduğunuz girişimler. Aynı zamanda Türkiye’de de çeşitli girişimleriniz olduğunu da biliyorum. Size aslında şunu sormak istiyorum. Sizce Türkiye’de ve Amerika’da girişimci olmak arasında nasıl bir fark var?

Ercan Gümüş: Ben genelde şu soruya şey, şu cevabı veriyorum bu soruya. Bizim burada vaâdleri yerine getirme konusunda birazcık daha esneğiz. Yani arasındaki en büyük fark bu. Vaâdler dediğimiz şey tabi tahmin edeceğimiz üzerine sözler, yani sözümüzde durma olayı Türkiye’de maalesef daha az. Bu tabi neye sonuç olarak neye getiriyor bizi. Daha güvensiz bir ortama götürüyor.

Daha güvensiz bir ortamda daha yüksek riskler almanız gerekiyor çünkü güven azaldıkça risk boyutu artar. Risk almaya başladığınız anda bu sefer korku gibi faktörler devreye giriyor ve tedirginliğimiz artıyor.

Dolayısıyla da iş kalitemiz azalıyor yani Türkiye ve Amerika veya İngiltere de olabilir daha böyle oturmuş pazarlarla oturmaya çalışan pazarlar arasında benim gördüğüm esas farklılık bu. Amerika’da bir iş yapıyorsanız mesela; daha geçtiğimiz hafta içerisinde Amerika’da bir tane yeni projeye başladık. Biz projeye sözlü olarak onayı verdik. Bir tane işte online ödeme sistemi kullanıyoruz. Online ödeme sistemi üzerinden ben ödeme isteğini gönderdim, daha sözleşmeyi imzalamadık bakın, sadece sözlü olarak anlaştık. Ödeme isteğini yolladım ve daha sonrasında bir mukavele ile sözleşmeyi göndereceğim. Ben daha sözleşmeyi göndermeden ödeme geldi. Çünkü biz sözlü olarak anlaşmıştık. Türkiye’nin kurumsal firmayla bile sözleşme imzalamak belki 3 ay- 6 ay sürüyor. Daha sonrasında ödemeyi almanız 2 ay sürüyor ve bu süre içerisinde birçok vaad maalesef yerini bulmuyor. O vaadlerin yerini bulmayacağını öngördüğünüz için siz de aslında vaad vermekten kaçınıyorsunuz çalışanlarınıza, iş ortaklarınıza. Bu sefer de güvensiz bir ortam oluşuyor. Yani keşke biz de bu yurt dışındaki daha böyle oturmuş pazarlardaki gibi sözlerimizi yerine getirebilsek o zaman çok daha sağlıklı işler bu işler. Her şeyin çekirdeğinde en büyük olay işte güven. O yüzden zaten mesela hani Özgür DEMİRTAŞ’ın videolarına denk geliyorsanız, izliyorsunuz diye tahmin ediyorum, hep şey diyor ya hani burasının güven ortamını artırmamız lazım. Burada biz güven ortamını artırdığımız zaman zaten yatırımcılar gelebiliyor çok doğru biz söz. Ne kadar güvenin üzerine biz vurgu yaparsak o kadar hem girişimciler hem de yatırıcımlar için çok daha harika bir yer olacak. 

Ekin Tazegül: Bu güven dışında belki de birazda Amerika’da bir girişim başlığında çok hızlı büyüyebiliyor ve gelişiyor. Mesela Türkiye’de böyle bir girişime başladığınızda çok fazla süreçli bir bekleme durumu var ve süreç uzadıkça aslında insanlar heyecanını da kaybetmeye başlıyor ve başarabileceklerine olan inançlarını da kaybediyorlar herhalde. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Ercan Gümüş: Mesela Amerika’da bir girişime başladığınız zaman birincisi orada çok ciddi bir likidite var çok ciddi bir finansa erişim olanağınız var. Dolayısıyla bir fikriniz var ve siz bu fikri yapacağınıza inanıyorsanız takım olarak yatırımcılarda size inanıyor ve dolasıyla çok ciddi anlamda finansmanlara ulaşabiliyorsunuz yani mesela Türkiye’de tohum aşaması olarak tanımlanan giriş seviyesindeki bir yatırım miktarı size 300.000 TL – 500.000 TL – 1.000.0000 TL vererek başlıyor. Amerika’da tohum aşamasındaki bir yatırım minimum 1- 2 Milyon Dolardan başlıyor. Dolayısıyla zaten bir ilk olarak uçurumla başlıyoruz hayata. Orada finansa erişim çok kolay.

İkincisi Türkiye’de daha bu sabah bir tane mentorum vardı şey dedi. Web sitesinden bu destekleyen kurumlar kısmını çıkar çünkü Türkiye’de kurumsal firmalar girişimlerle çalışmaktan korkuyorlar. Amerika’da tam tersi.

Amerika’da girişimlerle çalışmak çok hevesli zaten çünkü girişimler çok daha hızlıdır, çok daha aktiftir, çok daha atiktir. Tabi sonuçta girişimcilik olarak baktığımızda Amerika’da 100 yıllık bir know-how var bizim Türkiye’de 10 yıllık, 15 yıllık bir know-how var hani o aradaki farkta çok ciddi anlamda etkiliyor.

Dolayısıyla şimdi finansmana erişiminiz var, piyasada satışını yapabiliyorsunuz, çok rahat bir şekilde müşterilere ulaşabiliyorsunuz. Yaptığınız ürünü geliştirmek için gerekli olan mühendis kaynağına baktığınızda da biz zaten burada ne yapıyoruz onların geliştirdiği toolları kullanıyoruz. Yazdığımız diller onlar tarafından geliştiriliyor. Arada kullandığımız API’lar onlar tarafından geliştiriliyor ve onları geçmeye çalışıyoruz ve bu da tabi çok mümkün olmuyor. Onların teknolojisini kullanarak, teknoloji üreterek onların teknolojisini geçemeyiz, içeride teknoloji üretmiyoruz. Bunlar hızı ciddi anlamda etkiliyor.

Network çok önemli, global bir proje geliştiriyorsanız orada ciddi anlamda bir network oluşuyor. Çünkü orada bir kafeye gittiğinizde kahve içmek için oturduğunuzda mesela ben bir gün starbucksa gittim ve starbucksta sadece arkadaşımı bekliyordum. Birisi geldi birisine benzettim sizi dedi. Gel dedim kahve içelim, sohbet edelim. Arkadaş Amazon’da tedarik zincirlerinin yöneticisiymiş. Ne yapıyorsun, neler yapıyorsun diye iki satır sohbet ettik, sonra bana kartını verdi sizin dedi şeylerle ilgili görüşebiliriz bu kadar yani bir iki dakika içerisinde oldu bunlar.

Ekin Tazegül: Türkiye’de herhalde böyle bir görüşme ayarlayabilmek için öncelikle o kişinin asistanına yazacaksınız daha sonra görüşebilirseniz on dakika görüşeceksiniz ve bu şirket ortamında olacak ve daha sonrasında da herhangi bir ilerleme olacaksa herhalde birkaç aylık bir mailleşmenin ardından olacak diye tasavvur edebiliriz herhalde.

Ercan Gümüş: Evet evet yani şey çok farklı yani bir kere zaten biz birazcık daha duygusal bir milletiz ya o yüzden her şeyi böyle daha zamana yaymayı seviyoruz, muhabbeti çok fazla çünkü, hele gel bir yüzünü görelim, hele gel bir otur da şunu bir konuşalım, üstüne bir yatalım. Amerika’da şu var okey bana getirme, bana ne veriyorsun, beni getirme burada, okey bunun için karşılığında ne bekliyorsun, düşünüyor şunu tamam bu benim için mantıklı devam ediyorum ve bu mantıklı değil teşekkür ediyorum ve bitti. Ne kadar rahat. Dolayısıyla siz ne yapıyorsunuz bir sonraki deala geçebiliyorsunuz, bir sonraki projenize geçebiliyorsunuz. Türkiye’de proje olup olmadığını anlayamadığımız böyle bir belirsizlik ortamı içerisinde yaşıyorsunuz.

Ekin Tazegül: Peki. Sizce dijitalleşme bu kadar yaygınlaşmadan önce mi yoksa yaygınlaştıktan sonra mı bir girişimde bulunmak daha kolay bir hal aldı ya da daha kolaydı.

Ercan Gümüş: Yani bana kalırsa tabi ki yaygınlaşmadan önce. Birkaç tane örnek vereyim; Bizim bu San Francisco’daki ortağım benim, kurucu ortağımız aynı zamanda şirketin CEO’su Alex bu tam böyle dot com balonları zamanında bir şirket kuruyor ve şirkete diyor ki biz sadece iki sayfalık bir Word dosyasıyla herhangi bir sunumunuz olmadan 3 Milyon Dolar verecektik. Raise ettikleri firmada bir kurumsal venture capital, sadece bizim fikrimize güvendi ve yatırım yaptı. Ama aynısını şu anda tekrarlamaya kalksak muhtemelen 200-300.000 Dolar alırız diyor. Neden çünkü rekabet ciddi oranda arttı. Herkes her şeyi yaptığını söylüyor. O zaman bunu öngörüp de geleceği tahminleyip de yatırım yapan kişiler çok avantajlı bir duruma geçtiler. Mesela o şirketini de sattı daha Alex sonrasında bahsettiğim şirketi büyüttü ve sattı. Şirketi büyütürken ve satarken de çok rahat çünkü insanlar size öncü olduğunuz için hani pioneer ya bu öncü olduğunuz için her zaman için gıpta ile bakıyor aslında sizin söylediğiniz şeyler bir nevi kanun hükmüne geçiyor. O gün bir şeyler yapmak çok daha iyiydi, çok daha hızlı gidiyordu. Bugün bir şeyler yapmakta çok daha kolay. Hani o şekilde baktığınızda da bugün ben bir girişim kuracağım dediğiniz de bütün bu işin aslında dokümante edilmiş bir yol haritası var. Size destek olacak yüzlerce kurum var mesela;

2006 yılında biz ilk girişimimizi kurduğumuzda finansal bir destek sağlayacak bir kurum yoktu. Bize mentorluk yapacak birileri yoktu. Biz gidip bankadan kredi çektik. Üniversite öğrencileri olarak banka kredisini ödemeyeceğimiz içinde zaten belirli bir noktaya gitmedi bu. Ama bugün üniversite öğrencileri benim bir fikrim var deyip çıkıp hem yüzbinlerce lira hibeye hem yüzbinlerce lira yatırıma çok rahat bir şekilde ulaşabiliyorlar. Hani bu taraftan baktığımızda ciddi bir avantaj var.

Ekin Tazegül: Aslında dediğiniz şey çok önemli. Günümüzde girişim fikriniz varsa gerçekleştirmek eskiye nazaran çok daha kolay. Fakat şimdi çevremizde birçok insana bakıyoruz aslında ya girişim fikirleri var ve bunların çoğu gerçekleştirilemiyor ya da gerçekleşmiyor, gerçekleştirmeyi tercih etmiyor insanlar. Bu noktada sizi farklı kılan ne, siz nasıl hala yeni girişimlerde bulunabiliyorsunuz ya da eskiden nasıl girişimlerde bulundunuz?

Ercan Gümüş: Yüksek lisansta ben şey alırken girişimcilik alırken hep şey konuştuk biz. Bu girişimcilik doğuştan mı yoksa sonradan kazanılan bir öğreti mi diye. Zaten girişimcilik yüksek lisansı alıyordum orası da biraz trajikomik. Doğuştan olsa o zaman niye onu alıyoruz. Ama baktığın zaman bu gerçekten felsefik bir soru. Hani buna çok fazla cevap vermek konusunda emin değilim hani, girişimcilik doğuştan mı veya sonradan mı kazanılıyor?

Ama bana kalırsa insanların alması gereken bir risk faktörü var ve bu risk faktörünü aldığınız zaman kazancınız artıyor. Bu sadece girişimcilikle alakalı bir şey değil.

Çünkü baktığımızda borsada yatırımcılar var geçtiğimiz yıl fonlar %100, %150 kazandırmış durumda Türkiye’deki fonlardan bahsediyorum. Ama aynı şeyde yani bu risk olan bir ortam değil yani fonlar sadece çok ufak bir risk alıyorsunuz. Paranızı bir yatırım şirketine emanet ediyorsunuz. Aynı şekilde bankada mevduat adında faiz getirisi var bu da %15’lerde ve siz yüzde yüz, yüzde yüz elli kazanmak yerine %15 alıyorsunuz ama garanti olsun diye orayı tercih ediyorsunuz. Girişimcilik biraz böyle biraz risk almakla alakalı. Ama yine böyle okuduğum kitaplarla çok güzel bir şey var:

Girişimciler, esas girişimciler, başarılı girişimciler aslında çok fazla risk almayanlardır.

Mesela işte Wozniak’tan bahsediyor. Diyor ki Wozniak bu kararı verirken mevcut işini de bırakmadı çok güzel bir yaklaşım. Hani biz risk alalım diyoruz ama risk alma derken de hani akıllı riskler almak, birazcık şeyi tahminlemek, biraz gittiğiniz noktayı görmek, hani bize ayırt edilen özellikle bence sadece buydu yani. Sadece risk almayı seven insanlardık, insanlarız hani kişilik olarak zaten. O yüzden mesela biz şey yapıyoruz bizim çalışma, bizim bu şirketlerimizde, girişimlerimizde herkesi bir personality, kişilik testi yaptırıyoruz ve o insanların kişilik analizlerine aslında çalıştıkları departmanları, takımları bunları ona göre belirlemeye çalışıyoruz çok önemli çünkü bu. Bizim bu riskleri alırken bana kalırsa arka tarafta bizim bu kişiliğimizin de çok ciddi etkisi oldu. Bir de gerçekçi olmak lazım.

Şimdi bizi dış dünyada çok güzel bir şey bekliyor değil mi. Ne var? Kurumsal firmalar var. Pelerinlerini açmış ve diyor ki ne olursan ol yine gel. Size çok ciddi bir benefit (fayda) sağlıyor. Ama oturup böyle sakin bir şekilde düşündüğümüzde eğer biz o benefiti o firmadan alıyorsak o benefitin üstünde daha üstünde bir şeyi o firmaya kazandırmamız lazım çünkü o firmanın da kar etmesi lazım. E dolayısıyla biz bunu kendimiz yapabiliyorsak biz bunu neden kendi içimizde yapmayalım. Bence bu çıkmaz, biraz böyle oturup farkına vardığımız anda diğer yola sapıyoruz.

Ekin Tazegül: Aslında çok hoş bir şey söylediniz Türkiye’de ve hatta dünyada da herkese risk alın, risk almak sizi başarılı kılabilir vs. gibi şeyler söyleniyor ama gerçekte gördüğümüz Türkiye özelindeydi yanlış hatırlamıyorsam böyle bir araştırma yapılmıştı. Yeni girişimlerinin %90’ı batıyor aslında. Yani bu biraz kötü de bir öneri yani siz %10’luk kesimde olursanız evet güzel şeyler kazanabilirsin ama eğer %90’lık kesimdeyseniz muhtemelen elinizdeki her şeyi kaybedip çıkacaksınız gibi bir durum oluşuyor. Şimdi bu noktada aslında şunu sormak istiyorum. Nerdeyse hayatınızın hemen hemen hepsi girişimler üzerinden para kazanarak geçirdiniz diye bilmekteyim. Peki girişimci olmak ne kadar kazançlı yani hem beyaz yaka olarak çalıştığınızı da biliyorum bir dönem. Peki girişimci olduğunuzda gerçekten çok kazandınız mı bunu sorayım?

Ercan Gümüş: Yani kazanç odaklı olarak bir karar verilecekse girişimcilik istatistiki olarak çok mantıklı olmaz.

Neden, dediğiniz istatistik şöyle dünya genelindeki girişimin %91’i maalesef batıyor. Bu geriye kalan %9’dan da sadece binde biri skylap businness yani büyümeye devam ediyor. %99,9’u da aslında böyle maturitye (olgunluğa) ulaşıyor ve bir şekilde devam ediyor hayatına. Şimdi çok böyle küçük bir kitlenin içerisine yer alırsanız aslında başarılı oluyorsunuz skylap business olarak.

İstatistiki olarak çok mantıklı bir karar değil. O yüzden de girişimciler yine böyle kitaplarda şey yazar. Para kazanmak için bu işi yapmayın derler. Bir şeyleri değiştirmek için yani sizin o günkü heyecanınız ne, her gün çünkü ofise daha çok para kazanmak için gelemezsiniz hele ki girişimcilikte çünkü hani gerçekten çok farklı bir yaşam şekli bu, yaşam formu. Sürekli seyahat etmeniz lazım, sürekli birilerini ikna etmeniz lazım, sürekli kendinizden alıp başkalarına vermeniz lazım. Şimdi bu forma girdiğinizde bunun karşılığı para denilen şey değildir diye tahmin ediyorum. Benim özelimde şansım yaver gitti diyebilirim şimdi mesela Covid-19 Video Call Şirketlerini çok ciddi anlamda arttırdı şey yaptı büyüttü mesela Deloitte’nin raporuna göre geçtiğimiz yıl sadece bu şey döneminde işte bu mayıs ayına kadar olan raporda %1.500 bir artış oldu pazarda.

Şimdi siz bir pazardasınız ve Pazar büyüyor. Pazar büyüdüğü anda zaten sizin şirketinizde büyüyor

veya biz 2012’de işte Huawei’den ayrılmıştım ben bir Mobil Application şirketi kurdum. Mobil Application dediğimde ben insanlar mobilyamı yapıyorsun diyordu şimdi o dönem Mobil Application Şirketi kurduğunuz için zaten Türkiye’de bu işi ilk yapan firmalardansınız. Pazar büyüdükçe siz de büyüyorsunuz. Bunun avantajını kullandık veya mesela bizim Robo Danışmanlık firması. Robo Danışmanlık şu anda Türkiye’de bireysel kullanıcı olarak Robo Danışmanlık faaliyetleri hala daha yok biliyorsunuz Amerika’da vardı. Dolayısıyla Türkiye’de de olacak. Şey tarafında var B2B tarafta var yani işletmeler bu hizmeti size sunabiliyor.  E şimdi böyle bir pazara yatırım yaptığınız zaman zaten gelecekte bu işin büyümeme ihtimali yok, pazarla birlikte büyüyorsunuz. Hani burada ciddi bir avantaj var avantajımız oldu bizim de. Dolayısıyla hani biz de o pazarla birlikte büyüyen kesimden olduk.

Kazançlı mı evet kazançlı ama tekrar söylüyorum kazanmak için girmiş olsaydık muhtemelen hüsrana uğrardık. Çünkü bu birazcık daha şey yatırım siz yatırım yaptığınızda kurumsal dünyada ciddi bir kazancınız var o ciddi kazançtan şuraya iniyorsunuz, çünkü aslında kendi basic olarak yaşamaya başlıyorsunuz sonra kendi kazancınızla bir şeyleri finanse ediyorsunuz daha da düşüyorsunuz şimdi kurumsal dünya böyle büyüyor siz böyle gidiyorsunuz. Sonrasında şöyle bir çıkarım yapıp kurumsal dünyanın bu büyümesini geçip yukarıya çıkmanız lazım. Yani çok ciddi anlamda bir skylap businness olması lazım. Bizim şansımız yaver gitti diyelim hani güzel bazı şeyleri doğru yapmışız diyelim. Ama bunun için bence seçim yapmamak lazım.

Dünya’yı değiştirme hedefi olan insanların bu tarafı seçmesi lazım.

Ekin Tazegül: Haklısınız, şimdi şey sormak istiyorum aslında size. Şimdi beyaz yaka olarak da çalıştığınız için bir girişimci olarak harcadığınız emek ve zamanla, beyaz yaka olarak harcadığınız emek ve zamanı karşılaştırdığınızda nasıl bir fark var?

Ercan Gümüş:

Ya burada hep şeyi söylüyorlar. Yani girişimcilikte çok daha fazla zaman harcanıyor çok daha emek yoğun bir iş diyorlar ama o zaman da hani acaba kurumsal hayatın çok hakkını vermedik mi sorusu gündeme geliyor.

Ya bana kalırsa orada çok bir fark yok. Çünkü ikisinde de gerçekten sizin hedefiniz çok farklı değil. Bir tanesinde ne yapıyorsunuz, kurumsal bir dünya için kurumsal dünyanın hedeflerine yönelik bir şey için zaman harcıyorsunuz onun karşılığında maaş alıyorsunuz, prim alıyorsunuz, yan haklarınız var. Diğerinde, sizin kendi hedefleriniz için bir zaman harcıyorsunuz. Onun karşılığında aldığınız şeylerin de bir büyük bir kısmı size kalıyor. Yani arasındaki yol farklı ama orada harcadığınız emek bana kalırsa çok benzer.

Birilerinin hayalini gerçekleştirmeyi mi tercih ediyorsunuz yoksa kendi hayalinizi gerçekleştirmek için mi yaşamayı tercih ediyorsunuz?

Ekin Tazegül: Teknolojisi çok hızlı gelişmekte ve trendler nerdeyse yıllık hatta aylık olarak değişmekte bildiğiniz üzere. Üzerine bir de her gün farklı özelliklerde benzer ürünler piyasaya düşürülmekte az önce sizde bahsettiniz girişimci olmak çok kolay diye. Bu süreçte girişimlerinizi nasıl ayakta tutuyorsunuz bu kadar fazla saldırı varken bu kadar fazla benzer ürün ortaya çıkarken?

Ercan Gümüş: Bir iki tane konu var en önemlisi takım. Yani dünyanın en iyileriyle çalışmanız yapın. Ne yaparsanız ve nerde yaparsanız yapın. İşte biraz önce bahsettiğim şimdi biz11 Sight’ı kurduk ama 11 Sighttaki diğer iki arkadaşım iki tane işletmesi  var benim de bir tane var hani biz daha önce bu aslında süreçleri geçirmişiz. E teknolojik olarak iki tanesi de elektronik ve telekominikasyon konusunda uzman. Zaten bizim şirketimiz telekominikasyon şirketi. Dolayısıyla teknik olarakta know-howımız var. Business devolopment (iş geliştirme) tarafında da benim uzun bir geçmişim var. Biz bu güçleri birleştirdiğimiz anda aynı güçlerle birleşmiş olan başka bir firma bizim rakibimiz olabilir. Diğer firmalar bizim çok fazla rakibimiz olamaz.

İkincisi geliştirdiğimiz şeylerin değerini bilmek. Mesela Türkiye’de bu Intellectual Property (IP) telif hakları, marka, bu tarz değerlere çok fazla yatırım yapmıyor kişiler, kendi marka tescilini almadan site kurup devam ediyor hayata bu çok önemli bir şey. Biz bunlara dikkat ediyoruz. Dolayısıyla mesela Patent Pending bir teknolojimiz var bizim Video Call olarak yani dünyada bu işi yapan ilk firmalardan birisiyiz.

Başka bir firmanın bunu yapması çok mümkün olmuyor dolayısıyla bir teknolojik bariyer koydunuz, e takım bariyeri koydunuz, bir de yanına yatırım alıp da finansal bariyer koyduğunuzda o rekabeti ciddi anlamda egale edebiliyorsunuz,

Robo-advisorda da aynı şey var bu. Robo-advisorun içerisinde de bizim bu Robo Danışmanlık Şirketinin içerisinde de yine Amerika’dan bir ortağımız var. Bu bahsettiğim kişi büyük veri üzerine dünyada bilinen insanlardan birisi. Bu şirketin kurucusu zaten bir veri mühendisi. Ben de iş geliştirme tarafındanımve bu şekilde gelişiyoruz ve takım içerisinde çalışan arkadaşlarda çok önemli ve

biz takım içerisinde çalışan insanlara biraz önce bahsettiğim sebeplerden dolayı aynı zamanda hisseler veriyoruz yani diyoruz ki siz bu takım içerisinde çalışıyorsanız bu şirketin siz de ortağısınız.

Çünkü o bahsettiğimiz o inanç o insanların içerisinde de olmalı ve karşılığını alıyoruz onlar da kendi şirketi gibi görüyorlar. Biz burada rekabeti ciddi anlamda önleyebiliyoruz gibi görünüyor.

Ekin Tazegül: Hatırladığım kadarıyla Cool Kampüs diye bir fikriniz vardı. Nedir bu Cool kampüs?

Ercan Gümüş: Cool Kampüs’te şimdi insanların hep bir sonraki hayatlarında ne olacak kısmının sorunsalı olur ya biz de onun üzerine düşünürken çıkmış bir fikir. Şu anda biz ne yapıyoruz işletmelerin problemlerini çözüyoruz ve işletmeler bunun karşılığında bize ödeme yapıyor. Ve bu şekilde iş modelimiz var. Bu şekilde finanse olarak büyüyoruz.

Belirli bir noktadan sonra hayalimiz işletmelerin problemlerini çözmek yerine insanların, insanlığın problemlerini çözmek.

Cool Kampüs, bizim Cool bünyesi içerisinde geliştirilmiş şu an dört tane, beş tane gelişimimiz var. Belki ileride bunun sayıları da artıyor olacak. Yaptığımız yatırımlar var belki bunlar büyüyor olacak. Bütün bu kendi Cool ekibinin bünyesinde gelişmiş olan şirketlerin çalışma arkadaşlarının ve dışarıda bizimle birlikte çalışan danışmanların hep birlikte faaliyet göstereceği ve insanlığın problemlerine odaklanacağı bir ortam hayal ediyoruz. Burada çözmek istediğimiz sorunlar birazcık daha büyük sorunlar olacak yani biz eğer hani Mars’ta güneş panellerini üretebilir miyiz onun üzerine çalışmak istiyoruz veya görüntülü görüşmenin içerisindeki teknolojiyi geliştiren esas core alt yapıyı tasarlamak istiyoruz. Birazcık daha büyük programları çözmeye çalışıyoruz. 

Ekin Tazegül: Birazcık girişimcilik konusundan uzaklaşacağım izninizle ve size şunu soracağım. Fabrikalar yada üretim tesisleri son yıllarda gelişiyor bildiğiniz üzere. Üretim sektörü yönü sizce ne tarafa gidiyor, kısa vadede hangi değişimlerin arasında olmalıyız ve sizce Türkiye’deki firmalar bu değişimi yakalamaya ne kadar yakın acaba?

Ercan Gümüş: Oldukça yakın. Bir arkadaşım mesela bir grup şirketi var 100,000,000 plus cirosu var ve diyor ki benim aile şirketim çok iyi bir yere doğru gitmiyor bunu öngörüyorum ben diyor. Gel sen bize danışmanlık ver. Ben bunu çok fazla duymaya başladım, son iki üç yıl içerisinde belki beş kere belki on kere bu tarzda gruplar bu şekilde bir şeyle teklif geldi. Zaten bu tarzda hizmet veren firmalar da var. Bu aslında değişimin farkınlar yani.

Biz değişmezsek yok olacağızın farkındalar. Ama değişmek için ne yapıyorlar işte burada yeni finansman devreye giriyor. Yeterli finansmanları olmadığı için değişimi birazcık daha geç yakalıyorlar. Yurt dışındaki tesisler çok daha hızlı gelişirken Türkiye’deki tesisler çok daha yavaş gelişiyor. Neler olacak mesela yapay zekanın kullanımı. Herkes yapay zekayı şey olarak görüyor işte mesela biraz önce bahsettiğim finansal sistem belki bu çok derin yapay zeka ama bunun çok daha basit bir versiyonunu mesela iş sağlığı ve güvenliği üzerine uygulamış bir girişim var, muhteşem bir şey. İş sağlığı ve güvenliği üzerine uyguladığınızda aslında siz kazaları predikte edebiliyorsunuz veya bir tane mesela benim babamın da üretim tesisi vardı ve oradaki üretim tesisindeki o makinaların aslında verimliliğini hesaplayarak forecastlerle giderleri, alacağı siparişleri de hesaplayarak, siz doğru bir hesaplama yaparak aslında orayı daha optimal bir hale getirebilirsiniz ama bunun üzerine kaç insan uğraşıyor yani gerçekçi olmak lazım endüstride.

Yani yapay zekayı sadece ve sadece böyle büyük projelerle kullanmaya gerek yok. Amazon’un bile Azure’un bile kendi otomatik servisleri var ve gidip bu makine öğrenmesi ve yapay zeka üzerine modüllerini kendi datalarınızla traine edip sonuçlarına ulaşabiliyorsunuz. Diğer taraftan neler var? Görüntü işleme teknolojileri var mesela özellikle tekstil gibi kurumlarda kullanılan hata paylarını azaltma; IoT’ler var. IoT tarafının makinaların kendi arasında konuştuğu internet of things demek. Makinelerin kendi arasında konuştuğu teknolojiler var. Bunlar ciddi anlamda değiştirecek piyasayı. Bence Türkiye olarak şu anda bir farkındalık var ama harekete geçmek için desteğe ihtiyaç var.

Ekin Tazegül: Aslında biraz bahsettiniz ama daha böyle hayali bir dünyadan bir soru soracağım size. Geleceğin fabrikaları nasıl hayal ediyorsunuz acaba?

Ercan Gümüş: Güzel soru. Bana kalırsa mesela hep şey diyorlar ya insanlar işsiz kalacak hayır insanlar işsiz kalmayacak yani şu anda programcılar aslında makinaların yapabileceği şeyleri yapıyorlar sadece kendi duygularını katıyorlar işin içerisine, fabrikaları da böyle hayal ediyorum ben ama fabrikalar aslında bir yönetim yönlendirme üçlüsü olacak ama altta çalışan her şey makine, mekatronik olacak, elektronik olacak, IoT cihazları olacak ve bunların hepsi kendi içerisinde konuşuyor olacak.

Arka tarafta da bütün bu makinaları, bütün bu sistemi yönlendiren insanlar olacak bu şekilde bir şey hayal ediyorum ben. İşte sadece bu görüntü işlemeyle olacak bir şey değil, sadece IoT Cihazlarla olacak bir şey değil bunların hepsini hibrit çalıştığı insanlardan gelen verilerinde aslında bu hibrit modüllerin içerisinde bir veri aktarıldığı fabrikalar olacak.

Ekin Tazegül: Ercan Bey çok teşekkürler katıldığınız için, hızlı ve güzel bir sohbet oldu bence.

Ercan Gümüş: Ben de teşekkür ederim. Çok keyifliydi benim içinde.

Ekin Tazegül: Katıldığınız için çok teşekkürler kendinize iyi bakın.

Ercan Gümüş: Sağ olun sizde görüşmek üzere.

Write A Comment