Akıllı Fabrikalar üretim sektörü sohbetlerinin konuğu Bimser Çözüm Kanal Satış Yöneticisi Çağla Kaçar… Ekin Tazegül sordu, Çağla Kaçar Kestrimci Bakım konusunda bilgi, deneyim ve görüşlerini anlattı.

Ekin Tazegül: Akıllı Fabrikalar olarak, yapmakta olduğumuz Endüstri 4.0, Sanayi 4.0, 4. Sanayi Devrimi, Dijitalleşme, orkestrasyon, artık hangi ismi tercih ediyorsanız, bu konuda yapmakta olduğumuz sohbetlerin bir yenisinde Bimser Çözüm Kanal Satış Yöneticisi Çağla Kaçar ile kestirimci bakım hakkında konuşacağız. Çağla hoş geldin, nasılsın?

Çağla Kaçar: Hoş bulduk. Merhaba çok teşekkür ederim, sizler nasılsınız?

Ekin Tazegül: Ben de iyiyim, teşekkürler. İstersen Çağla, seni kısaca bir tanıyalım ve ardından kestirimci bakım hakkında sorularımı yönlendirmeye başlayayım.

Çağla Kaçar: Çağla Kaçar ben, yaklaşık 3 senedir Bimser’de görev alıyorum, 31 yaşındayım ve yine yaklaşık olarak, 6 senedir bilişim sektöründe yer almaktayım. Onun öncesinde biraz daha teknolojik ama bilişim sektöründen bir tık uzak sektörlerde yer aldım. Şu anda Bimser’de Kanal Satış Yöneticisi olarak görev almaktayım.

Ekin Tazegül: O zaman hiç uzatmadan hemen kestirimci bakım hakkında konuşmaya başlayalım. İlk olarak da kestirimci bakım nedir diyelim. Buyur Çağla, kestirimci bakım nedir?

Çağla Kaçar: Şimdi kestirimci bakım deyince aslında basit dille anlatmak istiyorum yani birçok yerde çok fazla terimsel olarak, tekniksel olarak, açıklamalara hepimiz ulaşabiliyoruz. Ben biraz daha anlaşılabilir, biraz daha sade bir dil kullanmak istiyorum izninle. Şöyle açıklayabilirim aslında. Bir makinayı düşünün, makinanın içerisine girmiş olduğumuz canlı veriler ya da geçmişten gelen sorunları ön görerek, hepsinin ikisiyle birlikte ön görerek gelecekte bize nasıl bir sorun çıkartacağına dair, nasıl problemlerle karşılaşabiliriz gibi ön görüsel bizi yönlendiren bir bakım türü olarak düşünebiliriz aslında burayı. Hani buna biraz ön görü diyebiliriz, biraz tahmin diyebiliriz, adı üstünde kestirimci bakım yani arızayı daha önceden kestirip, birçok noktada bizim aksiyon almamızı sağlar. Bizi birçok noktada öne taşır. Problemlerin öncesinde herhangi bir şekilde müdahale etmemizi, doğru zamanda doğru müdahale etmemizi sağlamaktadır.

Kestirimci bakımı aslında böyle tanıtabilirim aynı zamanda bakım türleri arasından da kestirimci bakım, son sırada geliyor ama getirdiği fırsatlarla beraber birçok işletmenin hayatını kurtarıyor.

Maalesef ki bunu yaşamadan, bilmeyen birçok noktaya sahibiz, bu çok üzücü bir durum. Ne zaman ki başımıza geliyor ondan sonra bu bakım türleri arasında sonda yer alsa dahi artık işletmelerin ilk sıralarına taşınıyor. Bir nevi baypas öncesi anjiyo gibi de diyebiliriz. Ufak ufak böyle dokunuşlarla bizi baypastan kurtarabilir.

Ekin Tazegül: Şimdi dediğinden anladım kadarıyla kestirimci bakım, bir makina arızalanmadan onun ne zaman arızalanacağını bilmek oluyor biraz da. Şimdi dedik ya aslında bakım tipleri arasında ilk sırada geliyor fakat farklı bakım tipleri de var. Hemen sorayım, farklı bakım tipleri ne?

Çağla Kaçar: Şöyle bakım tiplerini aslında ana başlıkta iki, iki ana başlığın altında dokuz ara başlık olarak değerlendirebiliriz şöyle ki önleyici bakım tipi var. Bu ne demek? İşte önleyici bakım, bir ana başlık ve altında işte planlı bakım, arıza tespit, risk analizi, durum analizi, kestirimci bakım, bunların bir tanesine önleyici bakım özellikle örnek. Buradan ne demek istiyoruz? Şöyle, arıza olmadan önce müdahale edebileceğimiz, arızayı ön gördüğümüz, bakımlarımızı planladığımız nokta olarak yani öncesi için önleyici bakım türü diyebiliriz. Tabi bir de bunun sonrası var. Artık iş işten geçtikten sonraki durum var. Bu da nedir? Düzeltici bakım olarak geçiyor başlık olarak ve bunun altında şu şekilde kırılımlar var; düzeltici bakım, gecikmeli düzeltici veya acil durum bakım gibi arıza türlerini de aslında görebiliriz. Yani kendi arasında ikiye ayrılıp, kırılımlarla beraber devam ediyor ama ana fikir, öncesi ve sonrası diye ayırabiliriz.

Ekin Tazegül: Ben sektörde çoğu firma ile görüştüğümde aslında çoğunlukla arızi bakım yapıyorlar. Yani bir problem ortaya çıktığında, ‘Gidelim, çözelim’ gibi bunun bir ötesine geçtiklerinde, periyodik bakım yapmaya başlıyorlar, bunda da genellikle tarih temelli olarak, ‘Şu kadar periyotta, şu kadar zamanda bir bakım yapalım ya da biraz daha gelişmişse çeşitli sensörler vs. kullanarak, belli sayaçlarla bakım yapalım’ gibi yaklaşımlar var. Peki buradaki kestirimci bakımın tarih ya da sayaç bazlı olarak, bakım yapmaya göre nasıl avantajları var?

Çağla Kaçar: Çok kısa ve net cevap verecek olursam aslında bir taraf zaman bazlıyken, diğer taraf durum bazlı diyebilirim. Yani arasındaki tek fark bu ve dediğim gibi maalesef genelde, ‘Arıza oldu, hadi gidip müdahale edelim’ ya da ‘Planlı bakımlarımız var. Zamanımız gelmiş, hadi bakım tarafındayız’ gibi noktalardayız ama az önce de dediğim gibi birçok noktada başımıza geldikten sonra bunların hepsini daha stabil hale getirebiliyoruz.

Ekin Tazegül: Şimdi kestirimci bakım yapmanın bu kadar maliyetli olmasına rağmen büyük faydaları olması lazım ki aslında bir şekilde biz firmalara, ‘Kestirimci bakım yapın’ diyor olabilmemiz lazım. Burada hem sana firma açısından faydasının ne olduğunu hem de nihai müşteri açısından kestirimci bakım yapılmasının faydasının ne olduğunu sormak istiyorum.

Çağla Kaçar: Burada tek bir sebep sayamayacağım.

Çok fazla sebep var. Ama ilk etapta söylemek istediğim şey, ömür uzatıyor. Az önce demiştim ya baypas öncesi anjiyo diye…

Ömür uzatıyor. Yani kullandığımız ekipmanların ömrünün uzun olması, günün sonunda işletmeye katmış olduğu, ortaya çıkaran bir maliyet var. Öncelikle kullanmış olduğu malzemelerin uzun ömürlü olması çok önemli. Arkasından baktığımız zaman proseslerin ve cihazların, arıza kalması gibi yani aslında herkesin bildiği durma süresi diye bir tabirimiz var, biliyorsun. Durma sürelerinin azalması… Şimdi, bir bakım, arıza var. Durma süresi oldu, bunun sonunda kayıplarımız ortaya çıktı. Ama kestirimci bakım ya da diğer bakım türlerinden bir tanesini düzenli bir şekilde işletiyor olsaydık, ne yapacağız… Durma sürelerini biraz azaltacağız, bu bize ne katacak. İşte üretimde artış, maliyetlerde düşüş… Bunları bize göstermiş olacak. Hatta buna ek olarak, şunu da söyleyebilirim.

Enerji tasarrufu sağlayabilir, işçi maliyetlerini azaltabilir. Bir kere işçinin dostudur çünkü ondan daha iyi ve en az onun kadar çalışkan bir yardımcısı var yanında. Onun dostudur çünkü iş yükünü alır ve ona yardımcı olur. Hatta yapılan araştırmalarla yanlış hatırlamıyorsam verisel olarak da %8-12 arasında karlılık sağlıyor firmaya, bu tip bakımlar. Üretim tarafında da %20-25 arasında bir artışımız var. Bozulmalara baktığımız zaman %35-45… Bu çok ciddi bir oran gerçekten günün sonunda hesaplamalara vurduğumuz zaman. %35-45 gibi bir azalma söz konusu.

Yani faydaları genel olarak, hepsini toplayacak olursak, hepsi günün sonunda maddiyata ve maliyete dönüşebiliyor.

Ekin Tazegül: Aslında duruşları azaltmanın faydası ne olur diye soracaktım ama bu kısımda açıklamış oldun. O yüzden bir sonraki soruma geçip, şunu sormak istiyorum. Hangi firmaların kestirimci bakım yapması gerekiyor? Yani bunun gereklilik olduğunu söyleyebilir miyiz bazı firmalar için?

Çağla Kaçar: Gerek sektörel ya da gerek firmalar olarak hani tek bir nokta atış yapamayız. Şunu söyleyebilirim ama;

üretim, otomotiv, havacılık yani kısacası sensörlerden ve sahadaki ekipmanlar üzerinden her bir topladığımız online veri olur, yapılan bir ölçümlendirme olur, bu tip işletmelerin, firmaların ve sektörlerin hepsinin kullanması gerekir diyebiliriz.

Yani ölçülebilen, izlenebilen, işlenen veride olması gerekir.

Ekin Tazegül: Konuşmaya başladığımızdan beri hep değindiğimiz bir nokta var aslında… Duruşları azaltıyor, duruşları önlüyor diyoruz. Bunu önlerken de aslında ortada bir analiz var. Bir analiz yaparken, makinanın ne zaman bozulacağını tahmin ediyoruz. Bu tahminlere ek olarak da makina durmadan ona bir bakım yapıyoruz. Peki kestirimci bakım yapılmasında canlı veriye ihtiyaç var mı? Varsa önemi nedir?

Çağla Kaçar: Aslında çok güzel bir yere değindin. Hani herkes bir noktadan sonra, ‘Evet duruşlar önemli. Yapmalıyız ama bunu nasıl sağlayacağız?’ şeklinde soru işaretleri olabiliyor. Hemen açıklayayım şu şekilde. Canlı veri dediğimiz, anlık. Bu bize ne katıyor? Canlı olması ya da benim daha önceden manuel olarak girdiğim bir veri arasındaki fark ne gibi biz de bu sorularla karşılayabiliyoruz.

Durum şu ki canlı veri, anlık takip ediyor. Yani an an seni takip eden, senin yaptığın işi, senin yaptığın iş şeklini takip eden bir yardımcın var yanında ve olası bir durumda sana anında müdahale imkânı sunuyor. Yani kısacası doğru zamanda, doğru müdahaleyi sana vermiş oluyor. Bu da bizi sonuca götüren tek nokta diyebiliriz. Yani verileri canlı izliyor olmasak ya da canlı veriyi kullanmıyor olsaydık, sonucuna giderken, biraz uğraşıyor olabilirdik.

Ekin Tazegül: Burada istersen biraz da Bimser’in, bu kestirimci bakım çözümünden bahsedelim ve bu çözümünüzün hangi sistemler ile entegre çalıştığınızı ve ileride de hangi sistemler ile entegre çalışacağını da sorayım bu noktada.

Çağla Kaçar: BEAM, eski adı Boys bir isim değişikliği var. Onu da burada söylemiş olayım Şöyle ki BEAM, web servis ile veri tabanına erişim olabilen, haberleşen, konuşabilen, her türlü programla alışveriş yapabiliyor. Henüz anlaşamadığı bir program yok ve ek olarak söyleyebileceğim ThingWorx ile bir entegrasyonumuz bulunmakta. Yani veri alışverişi yapabildiği her program ile birlikte konuşup, anlaşabilen bir programız diyebiliriz.

Ekin Tazegül: Peki başarı hikayeleriniz var mı? BEAM’i kullanan firmalar, kimlerdir, neler yaptılar, biraz bahsedebilir misin?

Çağla Kaçar: Kısaca bahsedeyim. Diğer firma olarak diyeceksek, İSKİ’yi örnek verebilirim, THY’nin teknik tarafını örnek verebilirim, bazı ilaç firmalarını örnek verebilirim, detayına inmeyi çok isterdim fakat bunun için belirli periyodik izinlerden geçmem gerekiyordu. O yüzden buna hazırlık yapmadım açıkçası. Yani neydi, ne ile değişti BEAM ile beraber kısmını hani merak edenler için bizim Bimser Çözüm’ün web sitesinde ‘Başarı Hikayelerimiz’ kısmında yer alıyor, oradan da bakabiliriz ama genel olarak bu saydığımız tüm yararların hepsini bugün hala firmalar saydığım ve daha fazla firmanın kullanıyor olması ve günün birinde bir yerlerde bizi ‘BEAM’ diye referans etmeleri bizim için de bir başarı hikayesi diyebilirim.

Ekin Tazegül: 1.5 yıldır değişmeyen bir gündemimiz var o da pandemi… Şimdi sence covid süreci üretim sektörüne ne öğretti acaba? Pandemi öncesi ve sonrasında Bimser’in, senin gündemin nasıl değişti? 6 ay önce en öncelikli maddelerin nelerdi belki 1.5 yıl önce nelerdi diye sormalıyım artık. Bugün bu maddeler nasıl değişti acaba?

Çağla Kaçar: Çok güzel yere değindin. Burası aslında biraz uzunca konuşabileceğim bir nokta. Lütfen fazla konuşursam, beni durdur. Özellikle şöyle söyleyeyim ki sadece üretim kısmında değil tüm sektörler, sektörü geçtim, bir tık aşağıya indim tüm firmalar, hepsini geçtim bireysel olarak, birçok noktada öğrendiğimiz şeyler var. İnsanlara çok şey öğretti. Yine ilk etapta söyleyebileceğim şey; mecburi olmak, zorundalık kısmının hayatımıza olan etkisi diyebilirim. Nedir bu? İş yapış şekillerimiz… Herkesin yine bahsetmiş olduğu… İş yapış şekillerimizde bir değişiklik var. Gördük ki biz bunu da yapabiliyormuşuz. Gördük ki biz aslında belirli bir kalıp içerisinde; zaman, mekân, yer ya da belirli normlar diyeyim. Bu çerçevenin dışında da biz işlerimizi yürütebiliyormuşuz gibi insanlar kendini burada biraz keşfetti, dışarıya çıkardı gibi noktalar söyleyebilirim. Firmalar tarafından gerçekten çok gereksiz maliyetlerin olduğunu öğrendik hep birlikte. Zamandan tasarrufu öğrendik. Bunları nasıl yaptık? Örnek veriyorum, eskiden toplantımızı yapabilmek için şehir değişikliği, ülke değişikliği yapıyorken şu anda ben sadece oturduğum yerde burada gün içerisinde dünyanın dört bir yanından 5-6 toplantımı, farklı sektörlerde, farklı insanlara bir araya gelerek, bunları gerçekleştirebiliyorum ve bu benim için gerçekten müthiş bir özgürlük. Yani zaman özgürlüğüm var. Evet, belki fiziksel olarak getirmenin de artıları var, yok değil. Fakat iş yapış şeklinde yani günün sonunda işe baktığınız zaman, sonuç odaklı olduğunuz zaman kesinlikle bir verim artışı var. Bunu öğrenmiş olduk. Ayrıca belirli bir yönlendirme ve baskı yani bir kişinin yönlendirmesi ve baskısı ile iş yapmak değil de kendimizin de bir şeyler yapabildiğini keşfettik. Hani ofisimizi kendi evimize kurduk. Bir ara başlarda ofis ile evi karıştırdık, sanki ofiste yatıyoruz. Bu ayrımları yapamasak da özel hayatımız ve iş hayatımızın en dip dibe noktada olduğu anda bile bunları ayırmayı öğrendik. Zaman yönetimimizi iyileştirdik. Başka ne söyleyebilirim… Yine IoT kısmına gireceğim biraz. Şöyle ki hepimiz bir noktadan ufak hepimiz buna giriş yaptık. Yani oturduğumuz yerden eskiden çok kısa bir örnek vereceğim. Sadece market alışverişlerimizi, fiyat sormak, fiyat araştırması yapmak için bile çok basit bir örnek veriyorum aslında… Marketleri gezip, dolaşıp, eve böyle poşetlerle hantal hantal gelirken, bugün oturduğumuz yerden birçok uygulamadan hem fiyat analizi yapıp, istediğimiz yerden istediğimizin kapımıza gelmesini öğrendik ve bunun konforunu da görmüş olduk aslında. ‘Aa’ filan dedik. Yani şunu düşünüyorum ben. Pandemi bizi evet ne kadar zorlu bir süreçten geçiyor olsak da ne kadar kayıplarımız ne kadar üzücü durumlarla karşı karşıya kalsak da diğer taraftan baktığımızda bizi bir 10 yıl kadar ileriye attı diyebilirim aslında. Benim düşüncem bu. Çünkü zorundalık olmadığı taktirde kendimiz yani bu saydığım her şey çok ufak ufak görünse de radikal kararlar. Gerek firmalar için gerek bireysel olarak yani bunları bir şekilde bize itmeye mecbur bırakıldı ve biz bunları gördük. Yani kendimizi ve ülke olarak, ‘Biz bunları yapabiliyormuşuz’ demeyi öğrendik ve farkına vardık. Tek temennim, bunların hani bu süreç içerisinde zorundalığın geçici olması değil de ‘Evet, her şey bitti. Tekrar başa sarıyoruz’ değil de bunların sürdürebilir olması çok önemli. Yani şu anki gelmiş olduğumuz nokta bence evet çok top seviyede olmasa da iyi bir noktadayız. En azından işlerimizi yürütebiliyoruz, hiçbir aksaklık yaşamıyoruz gibi gibi birçok noktada artılarımız var ve bunun sürdürebilir olması pandemi sonrasında da bu şekilde devam etmesi bizi daha ileriye taşıyacaktır diye düşünüyorum.

Ekin Tazegül: Herhalde dün sektörde sadece nesnelerin internetinden bahsederken, bugün her şeyin internetinden bahsedebiliyoruz. Hayatımız internete o kadar bağlı ki…

Çağla Kaçar: Aynen öyle.

Ekin Tazegül: Şimdi sana farklı bir soru sormak istiyorum. Bimser’de şu an Kanal Satış Yöneticisi pozisyonundasın. Muhtemel; onlarca, yüzlerce belki de binlerce firma ile iç içesin. Konuşuyorsun, devamlı olarak birliktesiniz. Burada senden şu konuda bilgi almak istiyorum. Geleceğin fabrikalarını nasıl hayal ediyorsun? Hem gözlemlerinden hem de kendi bilgi birikiminden yola çıkarak, biraz trend tahminlerini alabilir miyim acaba?

Çağla Kaçar: Tabii ki söyleyeyim. Herkesin direkt olarak söylemiş olduğu veya kurduğu bir cümle var biliyorsun, popüler cümlelerden bir tanesi…

‘Minimum insan, maksimum verim’

gibi gibi… Bu evet ama bunun içini biraz açmak gerekirse, minimumdan insandan kastımız şey değil, ‘Aa, hayır sıfır insan. Robotlar çalışacak. Hayatımız bu şekilde akacak’ gibi değil.

Daha çok minimum insan gücüyle; makinaları, teknolojiyi, robotu, adını her ne koyuyorsak bunları doğru yönlendirmekten bahsediyorum. Aslında gelecekteki noktamız bu olmalı diye düşünmekteyim.

Hani çok spesifik bir örnek değil genelleme olarak söylüyorum bunu. Sıfır hata çok ütopik bir yer, çok ütopik bir nokta. Hani sıfır hata ile işlerimizi devam ettirelim gibi… Hayır, sıfır hata gibi bir durum söz konusu olmayacak, bunu kabul edelim. Ama bu demek değil ki dediğim gibi insana ihtiyacımız olmayacak… Hayır, insanlar birlikte minimum insan gücünü kullanmaktan bahsediyoruz aslında. Hani genelde; yapay zekâ, robotlar, nesnelerin interneti deyince toplumda şöyle bir algı var, ‘İnsansız çalışmalar, insansız bir alan’ hayır bu değil. Bizim her zaman insana ihtiyacımız var. İnsana da ihtiyacımız olacak. Unutmayalım ki bu noktaya getiren de zaten insanlar. Fakat bizler doğru çalışmayı yani şöyle söyleyebilirim sana açıkça, rahat bir şekilde. Çok çalışmak değil de kaliteli çalışmak arasındaki farkı anlayıp, gelebileceğimiz bir noktayı söyleyebilirim ve aynı zamanda şunu da eklemek isterim. Kendi ülkemiz için söyleyecek olursak, daha fazla teknolojiye, daha fazla bu tip şeylere yatırım yapabilen hani tahminlerden ziyade istediklerimi biraz dile getirmiş oldum. Daha çok hani bunlara yatırım yapabilen bir vizyonlara sahip bir gelecek düşünüyorum, istiyorum aslında. Hani olması gerekenin bu olduğuna inanıyorum.

Ekin Tazegül: O zaman geleceği konuşmaya başladık. Şimdi senden hayali bir dünyada neler konuşurduk diye dinlemek istiyorum. Burada 2025 olabilir, 2030 olabilir. 2025 biraz fazla yakın oldu belki de ama sence bu video röportajı 2025 ya da 2030’da yapsak neler konuşurduk?

Çağla Kaçar: Hala pandemi sürecini konuşuyor olabiliriz. Pandemi daha bitmedi, evlerden çalışıyoruz gibi gibi…

Ekin Tazegül: Umarım olmaz.

Çağla Kaçar: Umarım olmaz, umarım umarım… Yani şöyle bir 9-10 sene gibi bir zaman diliminden bahsediyoruz. O zaman ‘Ne konuşuruza’ ya da ‘Ne konuşmak isterize’ aslında bu biraz olumsuz olacak ama bu dönemden, o döneme kimler bu süreci atlatabildi? Kimler ayakta kalabildi? Kimler ne gibi değişiklikler yaşadı da zıplama yaşadı, eşikten geçti kısmını konuşabiliriz. Çünkü teknolojik anlamda 9-10 senede evet, bunun üstüne katarak, gideceğiz ama maalesef içinde bulunduğumuz duruma adapte olma ve üzerine katma çok fazla bir hani, ‘Ohh’ dedirttirecek bir noktaya geleceğimizi düşünmüyorum açıkçası. Fakat dediğim gibi adaptasyonu sağlayıp, bir tık daha üstüne koyma noktasında gidebiliriz ve bunun sonucunda da az önce de bahsettim ya hani; yatırımlar, teknoloji… Bu tip şeyleri biraz daha kimlerin yer verdiğini, kimlerin ayakta kaldığını maalesef ki bunları konuşuyor olacağız. Çünkü şöyle bir şey var. Kısaca değinmek isterim eğer vaktimiz varsa.

Ekin Tazegül: Tabii, tabii.

Çağla Kaçar: İlk IoT’nin mesela ortaya çıktığına biraz hatırlamak isterim, sizinle birlikte. Şimdi 1991 yılında Cambridge Üniversitesi’nde onlarca akademisyenin çalıştığı belirli bir alan var ve bu koskoca alanda bir tane kahve makinası var. İnsanlar onlarca merdiven çıkıyor, çıkıyor kahve almaya gidiyor, kahve makinası boş yerine geliyor. Bir daha gidiyor, ellerinde bardaklarla kahve almaya, kahve makinası boş, boş, boş… Artık bir şekilde aralarından birkaç tane akademisyen bir araya gelerek, diyorlar ki, ‘Bu böyle olmayacak. Biz her 3 dakikada kahve makinasının içindeki görüntüyü yakalayıp, bu görüntüleri de kişilerin bilgisayarlarına gönderelim. Kişiler zaman kaybı yaşamasın. Hani kahve almadan önce kahve makinasının dolu olup, olmadığını görelim’ diyorlar. Yani aslında ilk adımlarımız bu şekilde atılmış, hani veriler de bunu gösteriyor. 1991 yılından bahsediyoruz. Bunun arkasından işte LG’nin çıkarmış olduğu ilk nesnede kullanmış, internet ilk nesnelerde kullanılırken buzdolabı çıkardığı… Bu da çok başarılı bir şekilde ortaya çıktı ve devamı geldi. Yani 1991’den 2020’deyiz, bu aradaki zaman içerisinde geldiğimiz nokta çok iyi mi? Hayır, çok iyi noktada değiliz kendimce söylemek istiyorum bunu. Ama kötü de değiliz yani bir tık hızlanarak, devam edebiliriz ve günün sonunda kahve makinasını, şöyle de garip bir durum var. eBay aracılığı ile 5.000 Dolar’ın üstünde bir fiyata açık artırma ile satıyorlar. Yani bunu ben ilk öğrendiğim zaman beni çok etkilemiş ve tekrar şu canlandı kafamda. Yani şu geçti bir an. Dedim ki, ‘Yine bir zorundalık. Yine bir ihtiyaç noktası’ dedim. Bizler bir şeyi ihtiyacımız doğmadan ya da zorunda kalmadan yapmıyor muyuz acaba?  İçimden geçti, sesli düşünüyorum şu an. Hani bunları düşündüm.

Halbuki istediğim şu, evet bir ihtiyaç noktasında tabii ki arz-talebe göre hareket edeceğiz ama zorunda kaldığımız noktada değil de bir düşünce yapısı ile bunları ortaya çıkarabilmek, çok daha kıymetli geliyor benim için. Kestirimci bakım gibi biraz daha ön görerek ilerlemek daha yararlı olacaktır ve umarım buna doğru gideriz diye düşünüyorum.

Ekin Tazegül: Aslında belki de birçok icat, ihtiyaçtan doğuyor olsa da umuyorum ki ilerideki günlerde biz geleceği daha fazla ön göreceğiz ve ortaya çıkmamız, ihtiyaçlarımızı da karşılayabilmek adına çözümler buluyor olacağız. Peki, Türkiye’de üretim sektörünün teknoloji yatırımları konusunda ne düşünüyorsun acaba?

Çağla Kaçar: Kanayan bir noktaya geldik diyebilirim. Aslında sadece üretim sektöründe yorumlama yapmam çok doğru olmayacaktır. Öncelikle şunu belirtmek isterim ki bizler Bimser olarak ve kendi pozisyonumdan yola çıkarak söylüyorum ki bizim sektörümüz yok. Yani bizim sektör bağımsız, her sektördeyiz. Her kendi kulvarında farklı farklı firmalarla yani tüm rakiplerin içerisindeyiz ve her birinin noktalarına hakimiz. Yani bugüne kadar getirmiş olduğumuz bu bilgiler, know-howlar, tecrübelerimiz gerçekten çok kıymetli. Çünkü gerek üretim gerek otomotiv gerek tekstil, perakende gibi gibi birçok noktada aslında nerede ne yaptığımızı dış olarak ya da dış gözlemci, üçüncü bir göz olarak, aslında görüyoruz. Bu yine tüm sektörler arasında baktığım zaman, eksiklerimiz var.

Hala yapılması gereken yatırımların, bir maliyet olduğunu düşünen firmalar var.

Az önce de söylediğim gibi maalesef… Yani şu anki yaptığı işlerden memnun olup veya ‘Bu bana yeterli’ azıcık aşım kaygısız başım diye bir laf vardı ya… Bu noktadayız ki bu çok üzücü. Yani şöyle biz, değişen bir dünya var Ekin ve görüyoruz biz bunu ve diyoruz ki, ‘Gelin, tutalım elinizden karşılıklı olarak beraber yol alalım’ diyoruz. Çünkü görebiliyoruz bazı noktaları. İzleyebiliyoruz, takip edebiliyoruz. ‘Hadi siz de gelin’ hani bu bir win-win. ‘Hadi sen de gel, bak yukarı çıkıyoruz. Sen de gel, hadi gel’ diye bir noktamız var açıkçası. ‘Hayır, ben burada kalacağım’ diyenler de var. ‘Aa evet çok güzel. Ben de bunu istiyordum’ deyip, gelmek isteyenler de var. Yani şunu söylemeye çalışıyorum. Her bir sektörde açık olarak, söyleyebileceğim, yakındığım tek şey bu. Maalesef ki hani bir maliyet olarak görülüyor söylediğim gibi. Bu bir maliyet değil. Bu bir gereklilik de değil. Gereklilik değil mi, bu da tartışmaya açık bir konu ama hani şu an yapılması gereken, adım atılması gereken bir noktadayız. Nasıl ki pandemi sürecinde bazı şeylere zorunda kaldık ve aklımızda planlarımızın arasında yer almayan, durumlara alan açtıysak, bu da aynı şekilde bizi yukarıya taşıyacak, bizi kazançlı hale getirecek noktanın birisinde yani tam ortasındayız diyebilirim. O yüzden bu tip şeylerde hani biraz takip ediyor olabilmek, kendi rakip analizlerini yapıyor olabilmek ve gerçekten dünya teknolojisini takip ediyor olabilmek çok önemli. Çok başarılı, tabii ki takdire şayan yani herkesin bildiği dev markalar var. Örnek veriyorum; Siemens yani saygıyla eğiliyoruz önünde. Aslında bizim, benim bu saymış olduğum firmalar da en az onlar kadar başarılı olmayı hak eden, en az onlar kadar çalışan yapıda olanlar. Hiçbir şekilde altta değiliz. Tek eksikliğimiz, onlar çok güzel takip ediyor ama biz etmiyoruz. Yani bu takip kısmını;

Kendini geliştirme, vizyon adına her ne diyeceksek, bunun mutlaka gelişmesi gerektiğini düşünüyorum.

Ekin Tazegül: Aslında pandemiyle beraber zorunlu olarak biraz öğrendik. Yani bütün sektörlerde dijitalleşmeye ihtiyacımız var. Belki firmaların buradan gerçekten dijitalleşme yatırımlarından, nasıl bir geri dönüş alacaklarını daha iyi anlamaları, bu noktaya biraz daha eğilmeleri hem kendilerinin hem ülkenin hem de biz çalışanların dahi faydasına olacaktır diye düşünüyorum. Bu arada dijitalleşme dedin. Hemen sana şunu sormak istiyorum. Hem senin hem Bimser’in, dijitalleşme konusunda hangi çalışmaları var? Hangi alanlarda çalışıyorsunuz? Neler yapıyorsunuz?

Çağla Kaçar: Çok güzel bir soru sordun, teşekkür ederim. Şöyle aslında Bimser’in çalışmaları, derya deniz. Yani gerçekten derya deniz. Şu an belki tam çok böyle dalamayacağım içine ama kısaca özetlemek gerekirse,

Bimser Çözüm’ün bu yolda sunduğu noktalar: izlenebilirlik, ölçümlendirebilmek, veriyi doğru işlemek ve doğru kullanmak diyebiliriz. Yani dijital dönüşüm yolunda yola çıkarken, yanımıza alacağınız 3 şirketten birisi gibi bir anlam da katabiliriz aslında.

Neden bunu söylüyorum? Çünkü günün sonunda böyle bir yatırıma, böyle bir yolculuğa çıkarken, insanlar kendilerini güvende hissetmek ister. Firmalardan bahsediyorum. Acaba mı? Çünkü birçok yöneticinin, firmaların soru işareti var. Daha önce denenmişlikler var, başarısızlıklar var, var, var… O yüzden bu noktada çekingen davranıyor olmalarını kesinlikle anlayışla karşılıyoruz ve diyoruz ki, ‘Biz varız, merak etmeyin. ‘İçiniz rahat olsun’ yani nasıl ki bir yola çıkarken, depon full, evet arabam çok konforlu yani ‘Bitiş noktasına gidebilirim’ hissini biz size kesinlikle yanınızda, sonuna kadar, A’dan yani başlangıç noktasından, bitiş noktasına kadar tüm bu konforu, tüm bu kültürü, uyumu biz zaten sağlıyoruz. Peki biraz daha detaya gireyim. Bimser’in, 4 tane ana çözümü var. EBA, Ensemble, QDMS ve üzerinde konuşmuş olduğumuz BEAM ve bu 4 ana ürün kendi içerisinde ayrı bir dijital noktaya dokunuyor. Her ürün, kendi içerisinde ayrı bir dijitalleşme noktasında ve bunların hepsini günün sonunda topladığınız zaman tek bir noktadan yönetilebilir olmayı, izlenebilir olmayı, tek bir çatı altıdan toplayabilmeyi öğretiyor bize ve gerçek dijital dönüşüm projesini ortaya çıkarmış oluyoruz. Gerçek bir otomasyonu sağlamış oluyoruz diyebilirim. Şöyle ekleyebilirim, iş yapış şeklinizin değişiminden, işin yapılışını an an izleyebildiğiniz bir yer düşünün ve bunların hepsini tek bir çatı altından toparlayıp, izleyebildiğinizi, yönetebildiğinizi düşünün. Hani bugün uzaktan çalışırken bile sıkıntı çeken firmalara bakarsak, sistemseldir tamamen. Şeyi yoktur. Telefonlarla çalışanlarını kontrol etmek isterler. Halbuki belirli bir sistemim olsa, ben herhangi bir telefon ya da herhangi bir iletişim ağı kullanmadan bile birçok şeyi oturduğum yerden, bütün çalışanlarım ile yerine getirip, hepsini izlenebilirlik, her akşam bir tuş ile derler ya hani, ‘Tek bir tık ile’ tek tıkla bütün verilere ulaşabiliyorum aslında… Bunu sağlıyoruz. Yani tamamen kolaylık diyebilirim, konfor diyebilirim. Kullandıktan sonra anlaşılan noktadayız, yine aynı şekilde. Öncesinde evet, farkında olan firmalarla birlikte çoktan yolumuzu aldık ve başarılarımıza imza attık. Fakat geri kalan nokta da ‘Hadi’ diyerek, bir şekilde göstermeye çalışarak, devam ediyoruz Ekin. Ki şöyle, bir başarı hikayesi demiştin ya aslında Bimser’in de oldukça fazla kendi çapında bir başarı hikayesi var. Bu nasıl? Bimser Çözüm ana merkezi, AR-GE merkezimiz, Kocaeli-Başiskele’de yer alıyor ve bugün Kocaeli-Başiskele’den dünyaya yayılan bir şirketten bahsediyoruz.

Yani günün sonunda 250’ye yakın çalışanı ve bunun yarısından fazlası AR-GE merkezinde, teknik olarak çalışan arkadaşlarımız buluyor. Günün sonuna baktığınız hem Amerika’da hem Hollanda’da iki tane ofisimiz bulunuyor. 35’ten fazla ülkeye yazılımlarımızı ihraç ediyoruz. Hem teknolojiyi takip edip hem de bunları yapıyor olabilmek, gerçekten bir başarı hikayesi.

Bir de bunun arka tarafında Bimser ekosistemi var. Hani çözüm ortaklarımız var, partnerlerimiz var. Bu ne demek? Evet, bir Bimser var, 250 kişilik, doğru. Bir de bunun yanında Bimser’in elinden tutup, iş ortaklığı kurup karşılıklı win-win yaptığı, bilgi alışverişi yaptığı ve beraber yürüdüğü 150’ye yakın çözüm ortağımız var ve her biri çok kıymetli. Her birinin sunmuş olduğu bilgiler, her birinin karşılıklı olarak birbirimize katmış olduğumuz değerler çok kıymetli ve günün sonunda hepsini topladığımız zaman, oldukça başarılı bir noktadayız ve daha da büyümeye devam ediyoruz. Söylemeden es geçemeyeceğim. Aslında bu da bir başarı hikayesi diyebiliriz.

Ekin Tazegül: Evet, yaptığınız, yaptığın şeyler için valla elinize sağlık demek lazım. Türkiye için çok önemli bir değer aslında yaptığınız şey. Benim sormak istediklerim aslında bu kadar. Senin eklemek istediklerin var mıdır?

Çağla Kaçar: Biraz özelden gidecek olursam, IoT kısmında özellikle Ekin. Bir projem var. Bunu sonra özelden konuşalım. Otomotiv sektörüne özellikle dayanan, henüz yapılmamış olan ve duymadığım, gerçekten hani olduğunda gerçekten başarılı olabilecek bir proje üzerinde başlangıç noktasındayım diyebilirim. Biraz geliştirdikten sonra hani artık sunum tarafına geçmeyi yavaş yavaş düşünüyorum. Eğer olursa, olmaması için bir sebep göremiyorum ben. Gerek teknisyen gerek de yol gösterimi tadında hem kendi şirketim olsun destekliyor hem de bunu beraber yürüteceğim ortaklar diyebilirim. Günün sonunda bu olursa, bu konuşmayı hatırlar, ‘Evet, bu buydu’ diyebilirim sana. Bunu özel konuşabiliriz ama otomotiv sektörüne yönelik olduğunu söyleyebilirim. Çünkü oldukça meraklıyım. Hani bu benim için bir iş fakat bana soruyorlar, ‘Neden bu iş?’ diye. Onu da söyleyeyim. Diyorum ki, “Çünkü ben, benim” bu çok önemli, çok kıymetli bir şey. Ben, ben olabiliyorum yani. Herhangi sevmediğim veya sadece para kazanmak ya da sadece başka bir amaca hizmet ettiğim için bu işi yapmıyorum. Ben gerçekten sevdiğim işi yapıyorum. Ben teknolojiyi takip ediyorum, geleceği takip ediyorum. Geleceğin peşinde diye bir şeyim var hatta. Hani bunları sevdiğim için ve kendim de birebir uğraşmak istediğim için bir şeylerin altına ufak da olsa imzamı atabileyim. Yapamıyorsam, imza da atamıyorsam hani ucundan tutayım diyebildiğim bir noktadayım. O yüzden bunlarla uğraşıyorum. Yine ek olarak toplayacak olursam, tüm bu konuştuklarımızı alanımda ihtiyacımız olan tek şey, sağlam bir vizyon ve yol haritası, bunu söyleyebilirim. Yol haritası kısmında zaten biz varız hani Bimser, reklamlar kısmını geçiyorum. Gerçekten yol haritası kısmı, en kolay kısmı. Nereden başlamam gerekiyor?

Nasıl yapmam gerekiyor, denildiğinde gerçekten hani sağlam bir vizyona ihtiyacımız var, isteğe ihtiyacımız var. Zaten gerisi geliyor. Çok başarılı örnekler var. Onlara dikiz aynasından değil de biraz daha karşıdan bakarak, izleyerek, onlarla beraber yükselmek çok önemli.

Hatta çok sevdiğim bir söz var. Ben bunu hem özel hayatımda, iş hayatımda, nereden düşünürsen, düşünebilirsin, çok sık kullanıyorum, gerçekten mottom haline geldi. Şey diyor,

‘Başlamak için mükemmel olmak zorunda değilsin. Ama mükemmel olmak için başlamak zorundasın’

bu beni gerçekten etkileyen bir sözdür. İçinde çok fazla şey barındırıyor ve her noktaya değiniyor. Evet, başlamak için mükemmel olmak zorunda değiliz hiçbirimiz. Ama bu mükemmelliği istiyorsak da eğer bir noktadan başlamamız gerekiyor. Aslında benim söyleyeceklerim bunlar. Çok teşekkür ederim, zaman ayırdığın için, böyle bir platformda beni ağırladığın için, çok kıymetli, gerçekten çok teşekkür ederim. Ayrıca yaptığınız çalışmaları çok yakinen takip ediyorum ve takdir ediyorum gerçekten. Özellikle gençlerin diyeyim, bir noktada böyle şeylerle uğraşıyor olması, Z Kuşağı geliyor arkamızdan, biliyorsun. Bunlara bir örnek olması da çok güzel. Gerçekten takdir ediyorum. Saygı duyuyorum ve çok teşekkür ediyorum.

Ekin Tazegül: Bakalım, umarım girişimin başladığında, bir şeylere dönüşmeye başladığında, hayata geçtiğinde tekrardan buluşuruz. Burada onun hakkında da konuşuruz. Ben de sana çok teşekkür ederim. Hem övgülerin için hem de vakit ayırdığın için, sorularıma verdiğin yanıtlar için… Tekrar görüşmek üzere diyelim, kendine iyi bak.

Çağla Kaçar: Görüşürüz, teşekkür ederim, hoşça kal.

Write A Comment