PTC ile Sanayi Sohbetleri’nin ilkinde Rusya – Ukrayna savaşının sanayiye etkileri konuşuldu. PTC Türkiye IoT/AR Kanal İş Ortağı Yöneticisi İlker Tarkan moderatörlüğünde gerçekleşen sohbetlerin ilkinde konuklar: PTC Türkiye, Yunanistan ve Ortadoğu Genel Müdürü Bilgehan Baykal, BrandIT Mühendislik Kurucusu Özgür Aslan ve Redington Kanal Satış Yöneticisi Ozan Aksakal oldu.
Savaş, tedarik zincirlerinde ne gibi sorunlara yol açtı? Dünya üzerinde ekonomiyi nasıl etkiledi? Türkiye bu savaştan nasıl etkilendi? IoT ve artırılmış gerçeklik uygulamaları bu krizin neresinde yer alıyor? Tüm bu sorular konunun uzmanlarınca değerlendirildi.
İlker Tarkan: Merhaba, PTC ile Sanayi Sohbetleri’nin birincisine hoş geldiniz. Burada sektörde farklı tecrübelere sahip arkadaşlarımızla beraber bir sohbet ortamında tecrübelerimizi paylaşmak amacındayız. Bilgehan Baykal, PTC firmasının gelişen bölgeler Türkiye, Ortadoğu ve Afrika bölgesinden sorumlu yöneticimiz burada. Ozan Aksakal, Redington firmasının kanal satış müdürü ve Özgür Aslan, dijital dönüşüm uzmanlarından BrandIT ve Akıllı Fabrikalar firmalarının ortağı olarak burada bir aradayız. Bugünkü konumuz “Rusya ve Ukrayna Savaşı’nın Etkileri” Bilgehan biraz bu etkilerden bahsedebilir misin?
Bilgehan Baykal: İşte 2022 nin şubatı gibi patlayan bir kriz olarak bizim hayatımıza girdi. Rusya’nın Ukrayna’ya girmesiyle beraber. Bunun çeşitli etkileri oldu dünya üzerinde. Türkiye üzerinde de etkileri oldu ama dünya ekonomisi üzerinde etkileri oldu.
En çok etkilenenlerden bir tanesi Avrupa Birliği oldu. Ne gibi? 2 temel etkisi oldu öncelikle. Bir tanesi bunlardan enerji maliyetlerindeki artış, bir de gıda maliyetlerindeki artış!
Çünkü Ukrayna’ya Rusya’ya baktığın zaman dünya buğday, mısır ve ayçiçek üretiminin önemli bir kısmını gerçekleştiriyor. B zaten enflasyonist bir ortamdayken gıda enflasyonu ve enerji maliyetleri artırması, enerji enflasyonu. Aslında dünya üzerinde belli makro ekonomik politik etkileri de oldu. Yani mesela baktığınız zaman dünyadaki huzursuzluk endeksinin arttığını görmeye başlıyoruz. Yani toplumsal bir takım huzursuzlukların olmaya başladığını görüyoruz.
Özellikle gelişmekte olan ya da az gelişmiş ülkelerin ve halkların gıdaya erişimini, çeşit problemleri olduğunu görüyoruz. Enerji maliyetlerindeki artışın şöyle bir etkisi oldu. O kadar zincirleme bir etki ki. Mesela biz Trump seçimi kaybettikten sonra Biden geldikten sonra Amerika’da Paris İklim Anlaşması’nı konuşuyorduk. Tekrar yeşil bir acentaya dönüşü konuşuyorduk. Şu an bütün iklim değişikliğiyle ilgili hassasiyetler bir anda yerle bir oldu. Tekrar kömür konuşmaya başlıyoruz. Çünkü neden? Enerji tedariği ile ilgili ciddi majör problemler olduğu için. Dolayısıyla buradan önemli bir problem olduğunu görüyoruz. İkincisi tabii Rusya’nın Ukrayna ile ilgili nato’ya ve işte onun nato güdümündeki ülkelere Avrupa Birliği’ne ve benzeri ülkelere yaptığı deklarasyonla ya da açtığı savaşla diyelim, Avrupa’daki farklı bu sefer güvenlik paradigmasınında değişim olmaya başladı. İşte Polonya, Finlandiya, İsveç gibi ülkelerde. Bunun tabii ki bütün küresel anlamda tedarik zinciri ile de bir ilgisi var.
Aynı şekilde yine birleşik olarak baktığımız zaman çok da makroekonomik perspektifi genişletmek istemiyorum. Ama baktığımız zaman Çin, Tayvan arasındaki problem nedeniyle de işin başka bir boyutu tetiklendi.
İlker Tarkan: Dünyada bir tedirginlik oldu. Evet, herkesi etkiliyor,
Bilgehan Baykal: Doğru.
İlker Tarkan: Bu aslında savaştan önce pandemi ile başlayan bir süreç. Yani bu pandemi ile bazı bu tip etkileri görmeye başlamıştık, öyle değil mi?
Ozan Aksakal: Evet, aslında pandemi ile birlikte değerlendirecek olursak. Hem bir tedarik zincirindeki kırılmadan, bozulmadan söz edebiliriz. Buna paralel olarak aslında tüketim zincirindeki kırılmadan da keza söz edebilirdik ki bu pandeminin başıyla birlikte 2020 yılından günümüze kadar çok sayıda açılmalar, kapanmalar ülke bazında oldu.
Buradaki çeşitli verilere göre %50 ye yakın yönetimindeki üretim kapasitesini düşüşünden söz ediyoruz. Bu sürecin sonuna geldiğimizi düşündüğümüz nokta da özellikle Rusya, Ukrayna Savaşı’nın çıkıyor olması da başta hammadde almak üzere değerli metaller ya da ara mamuller gibi sanayinin üretimin ihtiyaç duyabileceği fiziksel gereksinimler de bir kısıtlamaya neden oldu.
Tek etkisi bu mu oldu? Tabii ki hayır. Ek olarak sağlayabilirsek insanların çalışamıyor olması, fiziksel olarak kişilerin bir bilginin bulunduğu ortamdan uzak kalıyor olması bizi en büyük öğretileri oldu. Bu tarz, yaşadığımız zorluklarla ilgili aslında çözüm arayışlarına girdiğimizde ya da bunu nasıl önleyebiliriz ya da önleyen firmalar nasıl bunun üzerinden geldiği noktasında da biraz düşündüğümüz zaman uzun süredir belki hayatımızda konsept olarak yer alan karanlık fabrikalar. Dijital dönüşüm çözümlerinin önemi bir kere daha anlaşıldı. Bununla ilgili belki geliştirilebilecek firmalara özgü ya da kullanılan üretim metotlarını özgü çözümlerle bunların daha da etkilerini minimize etmek mümkün.
İlker Tarkan: Aslında insanoğlu zorluklarla karşılaşınca daha esnek olmayı ve daha dayanıklı olmayı öğreniyor. Buradan aslında pandeminin ve savaşın bize getirdiklerinden de bunlardan bahsedebiliriz. Özellikle uzaktan çalışma ile ilgili yapılan çalışmalar sayesinde daha verimli çalışma ortamları yaratmak mümkün olduğunu görebildik bazı ortamlarda. Peki ya bu etkilerden bahsettik. Hem savaş hem pandemi. Özgür biraz bu etkileri minimize etmek için firmalar ne gibi önlemler almalı?
Özgür Aslan: Pandemi 2 yıllık bir süreç biraz daha devam edecek. Daha bu sabah dinledim. Türkiye’deki ortalama günde kayıp sayısının covitten dolayı kayıp sayısı 30 lar civarında. Hani geçen sene 30 dendiği zaman biz baya titreyerek evlere kapanıyordu. Şu an biraz daha anlaşılabilir, kontrol edilir hale geldi. Pandemi gitmedi diyorsun. Fakat pandemi ile Ukrayna krizi arasında dijital teknolojilerden veya endüstriyel dijitalleşme açısından şöyle bir fark var. Hepimiz konunun uzmanıyız, şöyle tanımlayabiliriz:
Dijital teknolojilerden veya verilerden yararlanarak iç süreçlerini geliştirme veya onları kolaylaştırma, hızlandırma.
Siz bir dijital dönüşüm teknolojisine veya bir yatırım yaptığınız zaman makinelerinizin daha hızlı çalışmasını, fabrikanızın bir anda uçuşa geçmesini beklemiyorsunuz. İş süreçlerinizi tanımladığınız süreçlerini iyileştirmeyi veya hızlandırmayı bekliyorsunuz.
Bu sayede bir fayda sağlıyorsunuz. Pandemide kaybettiğimiz şey insan gücüydü, iş gücünü kaybettik çünkü fabrikalardan evlerine gömülmek zorunda kaldılar. Büyük bir beyaz yaka veya kısıtlı bir mavi yaka. Onu hızlı bir şekilde telafi ettik. Birinci senenin sonunda neredeyse. Uzaktan çalışmaya, uzaktan yönetmeye zaten bizim uzmanı olduğumuz o nesnelerin internet konusu, fabrikaları, makinaları, süreçleri, uzaktan yönetimi, uzaktan kontrol konusunda hızlı davrandı. Bu işi yıllardır anlatıyoruz. Baştan yatırım yapmış olanlar hemen doğrudan 1 hafta içinde arkadaşlar herkes evinden çalışıyor. Fabrikaya uzaktan bir MES uygulamasıyla bir IoT platformuyla yönetebiliriz deyip hızlı geçiş yaptılar. Diğer firmalar da bunun faydasını belki önümüzdeki 2-3 yıl içinde yapacağı yatırımı hemen yaparak uzaktan yönetime geçti.
Ukrayna krizi ise farklı bir durum. Ciddi bir enerji krizi ortaya çıkardı. Bilgehan’ın da söylediği gibi ve ne zaman biteceği, nasıl atlatılacağı bilinmiyor. Enerji krizi bir enflasyonist politikaları ekonomiye yol açtı. Buna karşı önlem almaya çalışıyor firmalar ve dijital dönüşümün çok bir etkisi olmayacak gibi bu konuda. Ne faydası olur?
Enerjiyi daha iyi uzaktan yönetebilirsek enerji kullanımını yönetirsek biraz daha faydası olur ama hâlâ enerji kaynakları Rusya’ya bağımlı Ukrayna üzerinden geliyor. Çin Avrupa tren yolu Rusya’dan geçiyor. Tedarik, elektrik, doğalgaz her şey bu savaşın bir an önce bitmesi ile çözülecek gibi.
Şimdi son olarak şöyle toparlayayım:
Pandemi yüzünden dünya ekonomisi 2 yılda % 2.3’lük bir gelişme yapamadı.
Dünya ekonomik formunda yayınlanan bir rapor var. Pandemi olmasaydı dünya ekonomisi % 2.3 daha büyüyebilirdi. Ukrayna krizi için şunu söylemek mümkün değil ama neredeyse daha da 2 katı kadar bir kaybımız var diye biliyorum 6 ayda ama sizin fikriniz nedir orada onu merak ediyorum.
Bilgehan Baykal: Rusya Ukrayna savaşı ve pandemi etkilerinin dışında önemli olan bir konu daha var bence biz küreselleşme sonrası dönemi şu an tarif ediyoruz aslında tartışıyoruz. Neden? Şimdi küreselleşmeyle beraber olan şey şuydu. Gelişmiş olan ülkeler özellikle batı dünyası, üretimini biraz daha uzak doğu’ya outsource etmişti. Üretimin önemli bir kısmı Çin’de yapılıyordu. Hizmetlerin önemli bir kısmı Hindistan’dan sağlanıyordu. Ancak farklı sebeplerden dolayı bu döngü bence uzun bir süre geri dönmeyecek şekilde geri geriye alındı.
Şöyle ki, baktığımız zaman Çin’in çok ciddi bir emlak ve finans krizi içinde olduğunu görüyoruz. Bunun haricinde yaşlanan bir nüfusu var, üçüncü olarak da teknolojinin getirdiği özellikle gelişmiş ülkelerin getirdiği işte smart manufacturing gibi ya da işte nesnelerin interneti, endüstri 4.0 gibi inisiyatifler nedeniyle toplam faktör verimliliğindeki, yani üretim faktörleri içindeki emeğin payından sağlanan avantajı Çin için düşmeye başladı.
Özellikle büyük kurumlar açısından endüstri 4.0’ı tatbik edenler açısından. Bu nedenle bu 2 faktörle de Rusya, Ukrayna savaşı ve pandemi ile de birleştikten sonra şunu gördük. Tedarik zincirinde bir kırılma oldu.
Şimdi tedarik zincirinde kırılmanın kurumlar açısından önemi ne? Şöyle bir önemi var. Büyük, birbirinden farklı odalardan oluşan bir ev gibi düşünelim. Gözümüzün bağlı olduğunu düşünelim. Eskiden gözümüz bağlı olarak bize bir fener verselerdi sınırlı sayıda odayı gezip görebiliyorduk, yolumuzu bulabiliyorduk. Daha büyük bir fizibilite sahiptik. Şu an hem tedarik zincirindeki kriz hem enerji maliyetlerindeki kriz hem enerji uygulamalarındaki değişiklik nedeniyle tedarik zincirleri artık o kadar birbirine bağlı değil.
Bugün limanlarda çok ciddi bir tanker planlama gibi bir problem var. Yani tankerler yanaşamıyor, sevkiyatlar yapılamıyor, lojistikle major problem var. Lojistik problem olduğu zaman uçtan uca bütün üretime doğru yansıyor. Üretime doğru yansıdıktan sonra bunun etkisi ne? Siz yarı mamul bitmiş ürün, yarı mamul ve hammadde planlamanızı yapamaz hale geliyorsunuz. Dolayısıyla bizim OLM dediğimiz yani orijinal ekipman üreticilerinden fason üreticiye kadarki zincir baştan sonra kırılıyor. Eğer siz gözleriniz hep bağlıyken ve bir vizibiliteniz yoksa kendi üretiminizi tedarikçi ilişkilerinin vizibilite yapamıyorsanız doğru tahminleme, finansal planlama yapamazsınız.
Bunun sonucunda nakit akışına kadar gider. Dolayısıyla bunun böyle bir bize etkisi var. Kurumların bakması gereken en önemli konulardan bir tanesi bu bence diye düşünüyorum.
İlker Tarkan: Şimdi birkaç konudan bahsettik. Karanlık fabrika dedik. Özgür, bu savaşın dijital dönüşüme olağan dijital dönüşüm bu savaşın etkilerini minimize etme konusundaki şüphelerinden bahsetti. Sen de tedarik zincirinden ki kopmalardan bahsediyorsun. Bence aslında şey şu dijital dönüşümü eğer biz karanlık fabrika olarak düşünürsek, belki o zaman hakikaten dijital dönüşüm şey olmayabilir.
Çünkü tedarik zincirlerindeki kopmalardan dolayı karanlık fabrika çok verimli de çalışsa insana bağlı da olmasa bir şey üretemedikten, ham madde ve ara mamul gelmedikten sonra o fabrika üretemez hale geliyor.
Hammadde, ara mamul gelmiyorsa o zaman just in time de miktar bu güvenli stokları arttırarak ya da just in den bir miktar kaçarak ya da genişleterek diyelim daha hızlı, daha doğru verimli üretim sağlamak mümkün olabilir ya da bunun için de aslında tedarikçileri uzaktan yönetebilme ya da uzaktan etkileşim sağlayabilmek önemli.
Bilgehan Baykal: Katılıyorum, burada tedarikçilerle olan etkileşim önemli ama tek başına izlenebilirliğinin ötesine bir katman daha koymak gerekiyor. PTC olarak mesela uzun bir süredir dijital ve fiziksel arasındaki etkileşime bakıyoruz. Dijital thread ya da dijital view dediğimiz meseleye bakıyoruz. Neden?
Siz üretim süreçlerinizi yani fiziksel tarafı istediğiniz kadar optimize edin ama ürün tasarımı ürün modelindeki değişim buna adapte olmuyorsa aslında burada majör bir var engel var önümüzde.
Dolayısıyla ürünün 3 boyutlu modellemesinden, bütün yaşam döngüsüne kadar yaratım sürecinden, gereksinim yönetiminden başlayarak burada ciddi bir adaptasyon gerekiyor. Bizim Türkiye’de gördüğümüz ben aynı zamanda bölgede bakıyorum bölge biraz daha farklı bakıyor ama Türkiye’de gördüğümüz şey şu. Kurumlar, departmanlar çözümlere bakmaya çalışıyor işte. Ben bir şey yapayım, MES yapayım. Ana ekranlar alayım, üretimde ne oldu ne bitti bir ölçeyim. Tamam okey bunu yapın.
Ama bu bir yol haritasının başlangıcı olmaz ise bunu dijitalden tetikler etmezseniz yani ürünün modellemesini ta gereksinim yönetiminden, yani gereksinim yönetimi dediğimiz zaman işin fiyatı, ağırlığı, complainers, gereksinimleri, yani uyumluluk gereksinimleri, fizibilitesi bütün bu mantıkla bakılmadığı zaman bir model bazlı sistem mühendisi, perspektifi bakılmadığı zaman aslında bu dijital ve fiziksel bir araya gelmiyor.
Dijital ve fiziksel bir araya gelmezse ne olur? Sizin tedarikçinizin yapacağı o fason ilk komponentler eğer buna uyulmaz ise yeterli çeviklikle yeterli zamanda size gelmezse kırılan tedarik zinciri üzerinde bir unsur daha gelmiş olacak. Şimdi Avrupa’nın özellikle Avrupa’daki Almanya’daki büyük otomotiv üreticilerinin en önem verdiği konulardan bir tanesi bu olmaya başladı.
Evet, farklı makroekonomik dertlerle uğraşıyorlar ama içeri baktığımız zaman mühendislik anlamında şu an ana kurgu bu. Biz henüz Türkiye’de bu şeyi görmüyoruz. Bence önemli dertlerden bir tanesi bu.
Özgür Aslan: Orada şöyle bir sorun var. Biz bundan işte 6-7 sene önce bu işlere yoğun bir şekilde ayak uydurmaya çalışıp dijital endüstriyel dijital dönüşüme firmaları ikna etmeye başladığımızda tedarik zinciri problemleri yoktu ve onların dijital dönüşümünde az önce seni dijital treade yatırım yapın sizin bütün çünkü kaynakla ürün arasındaki bağı doğru kurarsanız, tasarımdan gelen müşteriye karşı esnekliğini arttırırsınız, maliyetlerinizi düşürürsünüz, verimliliğinizi arttırırsınız. Bunları yaparsanız diyorduk. Şu anda dijital thread ile ellerinde tedarik zinciri kırıldı, kaynak maliyetleri artmaya başladı. Bununla beraber daha arkayı toparlamaya çalışırken, müşteriye karşı nasıl esnekliğini sağlayacaklar bunu anlatmakta zorlanıyorum ben. Firmalar burada takılmış durumdalar, stoklarını düşüyorlardı. Daha hızlı üretim, Just in time üretimi yapalım, tedarikçiler olsun, yakında olsun derken şu anda o müşterek esnekliği gitti. Ben finansal stabilitemi sağlayan biraz daha düzgün gideyim, verimliliği artırayım, enerji maliyetini koruyayım, daha fiyat belirlemiyor. O yüzden biz onlarla konuşurken dijital threadı anlatırken tamam iyi güzel ama ben sizin bahsettiğiniz esnekliğini kaybettim, kaybedeli aylar oldu ve önümü de göremiyorum diyor.
Bunu firmaları anlatmakta zorlanıyorum açıkçası. Orada nasıl bir strateji izlemek gerekecek? Bu savaşın veya bu krizin bitmesini mi beklemek gerekiyor? Bu krizin bitmesine rağmen yine de enflasyon etkisi en az bir sene daha bulunacak. Geriye dönmesi. Tedarikçiler değişti. Pandemide zaten birçok küçük firma kapandı. Çin’le bağı koparmaya çalışan Avrupa, Bilgehan az önce senin dediğin gibi geri dönüşsüz bir yola girdi. Bu tarafa doğru çekti, batıya doğru çekti üretim ve şimdi enerji yüzünden maliyetler daha tartışmalı hale geldi. Dediğim gibi başta firmalara dijital dönüşümün nereden başlayıp nereye gitmesi gerektiği konusunda o yol haritası ki biz bu yol haritası hizmetini de veriyorduk. Bir anda o harita değişikliğe uğramaya başladı. Biz de değişen şartlara göre kendi stratejilerimizi değiştirmek zorunda kaldık.
Ozan Aksakal: Dijitalleşme konusunda küresel açıdan baktığımız zaman birkaç şey eklemek istiyorum.
Evet, şimdi dijitalleşmeyle birlikte aslında dijitalleşmenin olduğu alanlardan küresel etkilerine baktığımız zaman artık bugünün dünyasında bilginin küreselleşmesinden söz ediyoruz.
Evet, küreselleşmeyi ekonomik model olarak düşünebiliriz ya da sermayenin, para sermayesinin önündeki bariyerlerin kaldırılması gibi düşünürken artık bilginin önündeki engelleri kaldırılarak bilginin küreselleşmesinden söz ediyoruz.
Bu bilginin küreselleşmesi ile aslında bizim için artık yeni sermaye. Ne oldu tartışmasında now-how.
Bu now-how da kişilerdeki insanlardaki de üretimdeki bilgi birikiminin paylaşılabiliyor olması, bunun bir izinin dijital izin yaratılabiliyor olması, bu dijital izin yaratılmasının bizim tarafımızda sunduğumuz çözümlerde ne gibi artısı var konseptiyle değerlendirirsek bunu yine aynı şekilde pandemi ve savaş döneminde özellikle yaşanılan zorluklara bağlayacak olursak kapanmalar durumunda ya da bilginin paylaşılmasının önüne geçildiği durumda, yaratılan bir dijital ikiz sayesinde kaybettiğimiz ya da aksıyan zincirlerde ki yerine o parçaları koymamız ya da bunun planlamasını yapabiliyor olmamız çok da uygun bir alanda gerçekleştiğini görüyoruz. Bu özellikle savaşla birlikte duraksayan süreçlerde sadece üretimin uçtan uca ürün var oluşundan montaj hattından çıkıp son kullanıcıya ulaşması ve bunun arkasında devam eden ve sadece bu süreç değil belki bir servis süreci, belki bir hizmet süreci de bununla birlikte aslında bütün bahsettiğimiz tedarik zincirinin, hizmet tedariğinin parçası. Burada da çok ciddi etkileri olduğunu görüyoruz. Yani burada tekrar bilgi ve insan niteliğindeki gelişimin, paylaşımın önemi ortaya çıkıyor.
İlker Tarkan: Aslında Özgür’ün sorduğu soru, yani bu bu tip bir ortamda insanların daha çok finansal sıkıntılarına ya da finansal olası sıkıntılarını giderecek çözümlere odaklandığı için dijital dönüşümü ikinci plana attıklarını söylemiştin. Bahsettiğin bilginin demokratikleşmesi, yani bilginin herkese erişilebilir hale gelmesi aslında bu ortamda firmaların yapabileceği en büyük yatırımlardan bir tanesi olacak.
Çünkü şu an dünya o kadar hızlı gelişiyor ki maalesef şu anda yatırım yapmayan firmalar, yatırım yapanların arkasında kalmaya mahkum olacaklar.
Özgür Aslan: Yatırımın geri dönüş süresine hesabında problem var artık. Ben onu söylemeye çalışıyorum. Yani firmalara daha önce bu yatırım geri dönüş hesabını daha kolay yapabiliyorduk. Şu anda farklı etkenler yüzünden sen o dijital thread yatırımını yaparsan bu kadar zamanda şu kadar iyileştirebilirsini oradan aldığımız bilgilerle hesaplıyorduk. Firmanın o kaynak tüketimi, kaynak kullanımı, personel maliyeti, hammadde, maliyeti, satış beklentisi gibi rakamları tamamen şaşırmış durumda ve o geri dönüşü hesaplıyadığımız için de Bilgehan’ın da o katılmadığı hani bir şey var rakam var Dijital dönüşüm endeks puanı o hesaplanamaz dediği şey iyice çığırından çıkmış durumda. O puan gerçekten hesaplanmıyor şu anda ve firmalarında bu işi yatırım yapmasının, patronunu ikna etmenin tek yolu yatırım geri dönüş oranını, geri dönüş süresini doğru hesaplamak. Bunu hesaplayamıyorlar. Biz bir şekilde uzmanlığımız, tecrübemizle beraber gelip onlara kısa vadeli küçük küçük uygulamalarla küçük küçük projelerle ilerletmek istiyoruz. Ama o da firma sahibi olarak diyor ki, bana 2 yıllık bir ömür verebiliyor musun? Kimse veremediği için böyle yarılarda kalıyoruz.
Bilgehan Baykal: Şimdi şöyle bir durum var, biz bu işte 2011’de endüstri 4.0 çıktığı zaman ana mesele şeydi tabi. Avrupa’da sosyal güvenliğin özellikle maliyetinin yüksekliği nedeniyle sosyal devlet hâlâ yaşayan bir sosyal devlet unsuru nedeniyle emek maliyetleri yüksekti. Biraz daha karanlık fabrikaya gidelim. Emeği olduğu kadar, olabildiğince düşürelim verimliliği artıralım çünkü niye? Yani verimlilik seviyeleri stabil hale gelmişti. Aslında Avrupa’da şimdi yalnız dünyada majör değişimler oldu. Arap baharı ve benzeri unsurlardan sonra çok ciddi bir göç meselesi var. Şimdi Türkiye’ye baktığımız zaman Türkiye’de iş gücü dönüşüyor. Türkiye’nin bugün nispeten katma değeri düşük endüstrilerine baktığınız zaman yani tekstil ve benzeri burada çalışan önemli bir nüfusun kayıt dışı ve mülteci ya da sığınmacı statüsündeki insanlar olduğunu görüyoruz. Şimdi bu böyle olurken alt taraftan böyle bir işgücü gelirken Türkiye’nin nitelikli iş gücünün de ya yurt dışına gittiğini görüyoruz ya da buradan yurt dışı firmalara hizmet ettiğini görüyoruz. Şimdi bunu da beraber okumak lazım. Bu dönüşümü. Özgür’ün dediği doğru. Firma sahiplerinin ya da karar vericilerin endüstri 4.0 ya da dijitalleşmenin faydalarını anlamayla ilgili problemleri var. Buradaki önemli problemlerden bir tanesi belki biraz sert bir söylem olabilir ama firmaların bu manadaki orta kademe yöneticilerinin ya da işte bu dijitalleşme ofisi olabilir, bilgi işlem olabilir ya da şey olabilir. Yeterli bilgi seviyesine sahip olmaması. Şimdi bu nedenle biz yeteri kadar hızlı dijitalleşemedik ve bu olurken bir anda hayatımıza enflasyonist bir ortam geldi.
Enflasyon oranı sadece bize gelmedi. Doğru. Avrupa’ya da geldi, Amerika’ya geldi ama Türkiye’yi çok sert vurdu. Yani bizim şu an tüketici enflasyonunun % yüze yakın üretici enflasyonumuz zaten çok daha yüksek ve baktığınız zaman işletme sermayesi gibi bir problem var bugün kurumların. En büyük dert bu. Krediye ulaşım çok zor % 40 seviyelerinde krediler var. Bu nedenle çok basit temel bir ihtiyaç var.
Bugün Türkiye’deki imalat sektöründe tedarik zinciri firmalarının ilk bakılması gereken şey şu: “Benim operasyonunu bu kadar kırılan tedarik zincirlerine bu kadar bilinmezlik ortadayken benim bu yeterince işletme sermayesi cash flow u, nakit akışını yönetmek için ne yapmam lazım? “
Soru çok basit. Yatırım geri dönüş oranı falan filan bunlara gelmeye gerek yok. Temel bir ihtiyaç var, kredi bulmak çok zor, enflasyon çok yüksek. Maliyetlerin öngörülmesi çok zor ilk ne yaparsınız? Benim yapacağım şey şu. Karanlıktayım, demin verdiğim örnekten metafor olarak devam edeyim. Benim fener almam lazım. Benim maliyetlerimi, operasyonumu izleyebilmem lazım. Çünkü bizim hep Özgür’le anlattığımız bir şey var. İzleyemediğiniz şeyi yönetemezsiniz. Yani görmen lazım ki ondan sonra karar alman lazım, izlemen lazım, yönetmen lazım ve karar alman lazım. Şu an endüstri 4.0 ya da dijitalleşme diyelim. Endüstri 4.0, dijitalleşme, farklı konular yani birbirinin içine geçen konular ama en büyük faydası bu görünürlük ve daha doğru tahminleme ile işletme sermayesini ve kaynakları etkin olarak yönetebilme. Bu artık bir tercih değil. Şimdi bunu anlatmamız lazım. Bu departmansal çözümlerle yapılacak bir şey değil. Bir tane ben burada işte yerel bir MES çözümü alayım. Oradan işte OI’yi ölçeyim. Peki kurum çapında bunu yaydın mı departmanlarında ya da tedarikçilerine ya da müşteriyle bu interaktif sonu sağlayabildi mi? OT- IoT integrasyonu yapabildin mi? 3 boyutlu modellemedeki değiştirdiğini, herhangi bir unsuru sen maliyetle korele edebildin mi? Dolayısıyla bu perspektiften bakmadan bunu bir anda bir big bang şekilde yapmaya gerek yok ama adım adım bu vizyona sahip olmadan yapıldığı durumda bu projeler başarısız olacak.
Bizim hep söylediğimiz Fortune 500 listesinde dünyadaki kayıplar Türkiye’de de olacak. Türkiye’ye baktığınız zaman aslında en büyük problemlerinden bir tanesi şu, 1960’larda 70’lerdeki kurumların çoğu hâlâ aynı kurumlar. Bakıyorsunuz Amerika’ya majör değişiklik olmuş, endüstriler değişmiş. 1970 lerde Apple yok. Şimdi mesela Apple 1 numara, Amazon 1 numara. Microsoft. Bunlar hep üst sıralara gelmiş. Türkiye’ye baktığın zaman hep aynı kurumlar. Koç grubunun şirketleri hep aynı. Şimdi bu dönüşümü sağlamanın yolu bu çevikliğe ulaşmak. Benim görüşüm bu.
İlker Tarkan: Yani diyoruz ki operasyonları, iş değiştiğinizi görebilelim, takip edebilelim ve buna göre hızlı adımlar atıp daha atik bir halde daha esnek bir şekilde firmamızı yönetmemiz lazım.
Bilgehan Baykal: Şimdi bu bir dönem bir lüks gibiydi ama şimdi şöyle bir durum oluyor. Türkiye açısından bu teminatın problemlerine bir fırsat var. Çin’deki Çin değil artık. Çünkü yakın coğrafya maliyet avantajımız var. Türkiye’nin çok ciddi bir buranın üretim üssü olma gibi bir potansiyeli var Avrupa’nın ve sadece bizim çok iyi olduğumuz hafif transit araçlarda değil. Bunun dışında savunma sanayinde, beyaz eşyada elektronikte ve benzeri ve buradaki kaçırılmaması gereken fırsatlar şu. Buradan markalar çıkması lazım artık ama markaların çıkması için de o ana firmanın size tarif ettiği bu ürünü bu şekilde üreteceksin. Al sana çizim ne kadar, maliyeti, ne kadar ham maddeyi buradan alacaksın. mentalitesinden sıyrılmak için uçtan uca bağlantı yapması lazım firmaların.
İlker Tarkan: Bizim OLM yaratmamız lazım.
Bilgehan Baykal: OLM yaratmamız lazım. Evet. Yapmıyorsun çünkü çünkü teknolojiyi kullanmıyoruz. Teknolojiyi kullanmadan teknoloji geliştirmeyi ana problemimiz burada.
Özgür Aslan: Geliştirmek için yatırım yapman lazım. O insanlara yatırımını almadığı için o gençlerde o ar ge ve ür ge ekiplerinin de bulunmadıkları için bunu yapacakları yurt dışına gidiyorlar. Çok çok ciddi bir kısır döngüye girmiş oluyorsun, dediğin doğru. Bizim burada kendi markamızı 60 yıldır aynı firmaların devam etmesinin sebebi çünkü argeye para yatırıyoruz. Dünyadaki en düşük arge yatırım firmaları ülkelerinden bir tanesi % 1’in de altında. Milli gelirinin % 1’in altında bir olan payı argeye yatırıyoruz. Bunun ne kadar 2 katı artıran bir ülke bizim 10 yıl önümüze geçebiliyor.
Bilgehan Baykal: Kore örneği mesela Kore’nin aynı yerdeyken Kore’ye yaptığı yatırım sonrasında geldiği nokta ortada.
Özgür Aslan: Ben o kadar parlak görmüyorum.
İlker Tarkan: Şöyle, savunma sanayi aslında orada fena değil. Orada ar-ge oranları daha yüksek. Zaten bu hani savaşlarda çokça kullanılan bu insansız hava araçlarından da görüyoruz. O konuda aslında bir markalaşmaya doğru gidiliyor. Ben de, diğer firmalarda da işte kendi ekosistemlerini oturtmaya çalışan firmalar var. Büyük firmalar var. Otomotiv sektöründe bunu pek yapamıyoruz aslında. Yani orada biraz daha böyle yedek yedek parça.
Özgür Aslan: Elektrik iyi bir sektöre doğru gidiyor. TOGG sayesinde Türkiye’de gelecek sene TOGG’la beraber birkaç tane yerli elektrikli araç markası tamamen yerli markası çıkacak. Hedef o araçları yurt içinde mi yurt dışına satabilecek miyiz? Yurt dışına sattığımız kadar yapabilecek miyiz?
Bilgehan Baykal: Bir de şunu söylemek lazım çok konuşmadık bunu bugün ama yani belki devletin de bununla ilgili bir şey yapması lazım. Türkiye’deki bulut kullanımı ya da abonelik bazlı kullanım oranları çok düşük. Şimdi bu o kadar önemli ki. 2025 itibariyle Microsoft on prem dediğimiz ürünlerine desteğini bitiriyor. Şimdi bu majör bir dönüşüm. Bugün dünyadaki önde gelen firmaların hepsi abonelik bazlı ve bulut bazlı sistemlere geçiyor. Türkiye burada gecikiyor. Burada işte benim datam çok kıymetli. Hiç kimsenin datası çok kıymetli değil ve en büyük data’nın güvenirlik problemi zaten kurum içinde olduğu zaman. Yüzlerce araştırma var bununla ilgili.
Eğer bu dönüşüme Türkiye hızlı adaptasyonu sağlamaz ise bu kültürden tutun, beraber çalışmaya, collaborationa kadar her türlü alanı etkileyecek.
Mckinsey’in bir araştırması var 3 boyutlu modelleme ile ilgili. 10 yıl içinde minimum % 60’ı buluta geçecek diye. Şimdi biz bu dönüşümü yapmaz isek bugün herkesin her yerden çalışabildiği ortamda hâlâ dosyaları, kendi notebooklarımızı, workstation tutmaya devam edersek bu bizim rekabet avantajımızı öldürecek. Yani bununla ilgili Türkiye’de ciddi bir tartışma yok. Ama bu gelişimin ve ilerlemenin önündeki önemli şeylerden bir tanesi de derslerden bir tanesi diye düşünüyorum.
İlker Tarkan: Söylediğin, Ozan’ın biraz önce bahsettiği bu know-how ‘ın, bilginin önemiyle çok çok benzer. Bu bilgiyi, yani bilgi önemli. Bu yeni neslin ya da yeni dönemin en büyük değeri bu. Ama bu bilgiyi eğer biz herkese dağıtamıyorsak, verimli bir şekilde demokratikleşemiyorsak o zaman bir anlamı yok. Bunun mümkün olduğunca dağıtmanız lazım. Bu da dediğin gibi bulut çözümleriyle mümkün.
Bilgehan Baykal: Bunun öncüsünin de savunma sanayi olması lazım öncelikle.
İlker Tarkan: Pandemi biraz bu işi hızlandırdı. Yani eskiden işte benim firmamda çalışılacak. Bu veri başka türlü hiçbir yere çıkmayacak şeklinde bir durum varken pandemide insanlar işlerini yapamayınca en azından uzaktan görüntüleme sistemleri böyle bir VDR deniyor. Birçoğu desktop integration infrastructure bu tip sistemlerle nispeten başladı dediğinde de doğrusun hani otomotiv sektöründe daha görülmüyor ama savunma sanayi buna buna yatırım yapıyor. Şey de önemli. Yani şimdi mesela veri güvenliğinden bahsediliyor bulut çözümüne hemen karşı argüman olarak veri güvenliği sıkıntısı olduğunu söylüyor bazı firmalar. Burada da şöyle bir durum var. Yeni attackler çıkıyor. Yani bilmediğimiz yeni virüsler şimdi son dönemlerde makinaları sa hedef gösteriyorlar artık. Yani sadece kullandığımız pclerden, workstation yerden ziyade bu internete bağlandığımız üzerinden veri aldığımız makinelerı artık hedef alıyorlar. Dolayısıyla biraz IT sistemlerinin de çok kuvvetli ve çok iyi şekilde yönetilmesi lazım. Bunu firmalar kendileri yönetmek yerine bu güvenliği kendileri sağlamak yerine aslında büyük firmalardan bu hizmeti alırlarsa daha garanti bir şekilde bu güvenliği sağlayabilir. Bu bulut o anlamda hani güvenlik açısından da..
Bilgehan Baykal: Yeteneği çekmek açısından da. Şimdi örnek vereyim. Savunma sanayi bizim ağırlıklı olarak Ankara’da. Yani Ankara’da yaşamayan insanlar var. Çok yetenekli yazılım üzerine tasarım üzerine ya da elektrikli elektronik sistemleri üzerine yani Ankara’ya gidemiyor adam ailesi Bursa’da ya ne yapacağız yani şey o zaman şey almayacak mı yeteneği? Yani bu dünya bitti, bu dünya bitti, böyle bir dünya yok yani hayal değildir bu.
Çünkü Türkiye’nin üniversiteleri ile üniversitelerin sınırı kapasitesi belli. Odtü’den kaç kişi çıkacağı belli itü’den kaç kişi çıkacağı belli. Halbuki şehirler bazında hatta globale yapılabilse bugün Türkiye’nin önemli savunma firmalarının yurt dışında operasyonları var. Yani bugün konuştuğumuz aslında bilginin demokratikleşmesi, merkezileşmesi konusu en önemli konu. Dolayısıyla majör bir vizyon değişimi gerekiyor. Türkiye bu anlamda çok büyük fırsatlarımız olmasına rağmen bu konuyu halletmesi lazım diye düşünüyorum.
Ozan Aksakal: Fırsatlar açısından değerlendirdiğimiz zaman Türkiye’nin elinde sahip olduğu değerler var. Bu bilgi sermayesi ya da insan sermayesi olarak düşünebiliriz. Bunların aslında kümelenebileceği alan da endüstriyel mühendislik çözümleri alanında. Demin saydığımız otomotiv yatırımları bunlardan birisi. Savunma sanayi belki bayrak taşıyıcısı bu alandaki Türkiye’de yaşanan yatırımlarla gelişmelerle.
Burada da gerçekten doğru adımlar atarak bu bulut bir ayağı, dijital ikiz bir ayağı doğru yapılanmaları kurarak rekabette ön tarafa geçme, bu küresel çapta tabii ki bir rekabetten söz ediyoruz. Burada ön plana geçme. Fırsat açısından düşündüğümüzde belki çok kısa vadede değil ama hani orta ve uzun vadede çok daha refah ya da yüksek seviyede getirisi olan bir işin başlangıcı olacaktır.
İlker Tarkan: Şimdi teşekkürler bu arada değerli bilgiler için fikirleriniz için. Şöyle toparlayabiliriz. Aslında sıkıntılar sanırım uzun süre devam edecek gibi gözüküyor. En başta savaştaki böyle çok kısa sürede bitecekmiş gibi gözükmesine rağmen şu anda hâlâ devam ediyor ve sonu da belli değil. Dolayısıyla firmaların bu sıkıntıları azaltma konusunda bir atılım yapmaları gerekiyor. Dolayısıyla 1 aslında konuştuğumuz konulardan bir tanesi insan, yani kalifiye insan doğru bir şekilde ulaşabileceğiniz farklı yerlerde uzaktan çalışmalara izin verebileceğimiz, olanak sağlayabileceğimiz kalifiye insana ulaşma birinci ana plana çıkıyor gibi gözüküyor. Aynı zamanda tedarik yönetimi ile ilgili olarak bu tedarik yönetimini biz daha verimli, daha esnek ve daha hızlı nasıl yönetebilirim? Benim bu farklı firmalarda aldığım bilgileri nasıl o bilgileri kullanarak, nasıl daha verimli ve hızlı bir şekilde operasyonlarımi mevcut duruma göre güncelleyebilirim kısmı ön plana çıkıyor gibi gözüküyor. Eklemek istediğiniz başka bir şey var mı?
Özgür Aslan: Şu an için yok, teşekkür ederim. Sohbet için.
İlker Tarkan: Ben de teşekkür ederim. Izlediğiniz için teşekkür ederiz. Bir dahaki sohbette görüşmek üzere.