Akıllı Fabrikalar üretim sektörü sohbetlerinin konuğu Lila Group Bilgi Teknolojileri Müdürü Tarkan Ateşoğlu… BrandIT Kurucusu Özgür Aslan sordu, Tarkan Ateşoğlu üretim sektörünün bugünü ve geleceği hakkındaki görüşlerini anlattı.
Özgür Aslan: COVID-19 süreci, üretim sektörüne ne öğretti. Pandemi öncesi öncelikleriniz ile şimdiki öncelikleriniz arasında ne farklılıklar var?
Tarkan Ateşoğlu: Pandemi süreci başladığında ilk önceliğimiz üretimi devam ettirmek oldu. Uzaktan çalışma da herhalde herkesin test ettiği ilk konu oldu. Uzaktan çalışma ile ilgili video konferanslar, görüntülü görüşmeler inanılmaz bir hızda arttı. Herkes uzaktan çalışmanın mümkün olduğunu öğrendi. Ama uzaktan çalışmanın hayal ettiğimiz gibi olmadığını gördük. Uzaktan çalışma zaman kavramı ortadan kaldırdı, aşırı kiloya yol açtı…
Şirket yönetimleri uzaktan çalışma konusunu sorgulamaya başladı. Fabrikaların üretiminin merkezinde olduğu, bu sebeple çok önemli olduğu ve çok iyi yönetilmesi gerektiği konusunda bir değerlendirme yapma ihtiyacı doğdu diye düşünüyorum. Bu konuların farkına varıldı.
Özgür Aslan: Üretimde artık CIO’lar da etkin rol almak zorunda, doğru mu? Pandemi ile birlikte IT sistemlerinin üzerine de büyük bir yük geldi. IT altyapısı çok önemli olmaya başladı. Sizin de rolünüz değişti…
Tarkan Ateşoğlu: Bu genel olarak COVID-19 ile ilgili değil. IT teknolojileri o kadar hızlı değişiyor ki, değişime adapte olabilen, o konuda fonksiyonel olarak uzmanlaşmış insanlardan destek almak ve bunu şirket içinde iyi örgütlemek gerekiyor. O yüzden de ben IT süreçlerini demiyorum tüm şirketin süreçlerinin içerisinde olan, ihtiyacı anlayan ve konuya bütünsel bakabilen bir IT departmanının çok ciddi bir fark yaratacağına inanıyorum.
Özgür Aslan: Üretimde esas olan iki birim vardı. Üretimi yöneten ekip, bir de bakımcılar. Şimdi IT de girmek istiyor araya. Çünkü siz de o yönetimin bir parçasısınız. İleride bu görev dağılımında nasıl değişiklikler göreceğiz.
Tarkan Ateşoğlu: Bir kere IT’nin sürecin içerisine girmesi konusunda bir direnç olmaması lazım şirketlerde. Fakat benim görebildiğim kadarıyla, siz IT olarak verileri kullanmaya başlarsanız, bu veriler üzerinden de birtakım algoritmalar çalışmaya başlarsanız, bu verilerin doğruluğu konusunda şüphesiz bir yolun bulunuyor olması lazım. Bu da bir bakım gerektiriyor. Bu tarafı güçlendirmelisiniz. Buradaki bir yanlışlık, o yapının ciddi anlamda zarar görmesine, ciddi sonuçlar oluşmasına neden olur diye düşünüyorum.
Özgür Aslan: Bu sadece sizin şirketiniz için geçerli değil, bütün IT sektöründe değişiklik anlamına gelecek aslında…
Tarkan Ateşoğlu: Şöyle düşünelim, artık pazarlama dediğimizde pazarlama liderlerinin dijital pazarlamadan konuşmaya başladığını görüyoruz. Dolayısıyla süreçler dijitalleştikçe o sürecin yöneticilerinin de bir taraftan dijital kimliklerinin olacağını düşünüyorum. IT kimliklerinin ister istemez birbirine benzeşeceğini düşünüyorum. Biz ne kadar sürecin içine giriyorsak, o sürecin sahipleri de buraya girmek zorunda kalacaklardır bana göre.
Özgür Aslan: Peki Endüstriyel mobilite hakkında ne düşünüyorsunuz? Üretimde mobilite ne kadar gerekli ya da ne kadar faydalı?
Tarkan Ateşoğlu: Aslında temel ihtiyaç şu; bizim bir iş yapış kültürümüz var. Bir şekilde bir şeyi teknolojik olarak değiştirmek, bir yerden bir yere almak da demek aslında şöyle bir yükümlülüğü de götürüyor. Çok daha büyük bir veri ile uğraşmaya başlıyorsunuz. Şimdi bu verileri anlaşılabilir karar destek sistemlerine dönüştürmemiz lazım. Anlaşılabilir karar destek sistemlerini dönüştürdüğümüz zaman, aslında bir kültürel bakış açısını değiştirmekten bahsediyorsunuz. Bu bakış açışını değiştirdiğinizde ve bunu grafik haline getiriyorsunuz bir yandan da. Bunu getirdikçe, insanlar bunun her an elinin altında olmasını istiyor. Ben mesela üniversitedeyken her hafta sonu evime giderken, kitaplarımın hepsini yanımda götürmeye çalışırdım. İnsan psikolojisi böyle…
Çok doğru bir soru soruyorsunuz. Buna gerçekten ihtiyacınız olacak mı diyorsunuz. Herkes her bilgiye her yerden ulaşmak istiyor. Onay süreçlerinizi artık mobilden yürütüyoruz. Alarmları bile artık mobilden görmek istiyoruz.
Bana göre endüstriyel mobilite, burada verileri, uyarıları almak dışında artık operasyona geçmek konusunda da bir işe yarayacak yakın zamanda… Belki bu 5G teknolojileri ile birlikte gelecek, belki de diğer teknolojiler ile. Dolayısıyla mobilite her halükârda hayatımızın her yerinde mecburen olmak zorunda.
Özgür Aslan: Peki o zaman şöyle fütüristik bir soru sorayım. Madem her şeye mobil ulaşabiliyoruz. Telefonlar yerine daha büyük ekranlı tabletler veya all-in-one PC’ler kullandığımızı düşünelim. Madem her şeyi mobil olarak, istediğimiz yerde görebiliyoruz. O zaman fabrikadaki oturduğumuz yerlere, bilgisayarlarımıza ihtiyacımız kalıyor mu?
Zaten yavaş yavaş büyük firmalar, plazalardaki büyük odaları veya masalardan ortak çalışma alanlarına doğru geçmeye başlıyorlar. Sizce üretim de bundan etkilenir mi?
Tarkan Ateşoğlu: Üretim farklı bir konu ama fabrikalar büyüdükçe ya da birden çok fabrikada çalışıyorsak, uzaktan çalışmak, hayatın bir parçası. Beni uzaktan yönetime şöyle bakıyorum: Hani o akıl, insanların listelerle alınan raporların okuyup olmasını bekliyoruz. Ama bizim yapmamız gereken şey, herkesin anladığı şeyi ortaya çıkartmasını sağlamak. Bu sistemlerin öyle bir yararı var. Yani operatörden yukarıya kadar oradaki bilgi kaynağı dediğimiz insan gücünün, beyin israfını engellemeye çalışmak, karar destek sistemleriyle beraber.
Özgür Aslan: En sevdiğim sorulardan birine geldik. Herkes bir şekilde Endüstri 4.0’ı kendi ihtiyacına göre tanımlıyor. Sizce Endüstri 4.0’ın tanımı nedir? Bir de sizin ağzınızdan duyalım…
Tarkan: Aslında Endüstri 4.0 dediğimizde genel olarak karanlık fabrikaya giden yolda, robotik sistemler, RPA’ler, sanal gerçeklik gibi yapıların ihtiyaca göre birleştirildiği bir yapıdan bahsediyoruz. Bunları kavramsal olarak biliyoruz ama asıl dert bunları bütünleştirebilmek.
Özgür Aslan: Peki sizin Endüstri 4.0 kavramından sonra şirket olarak hedefleriniz değişti mi?
Tarkan Ateşoğlu: Aslında bakarsanız Endüstri 4.0 gerçeği bizim şirketimizde de diğerlerinde de aynı. Önemli olan bence ulaşılabilir veri ve bunun iyi bir şekilde dönüşümü. Birtakım sistemler satın alınıyor ve teknolojik yatırımlar yapılıyor. Mesele bunları bütünleşik anlamda çözebilmek. Bugün Türkiye’deki hemen herkesin veriyi işlemek için kullandığı sistem Excel. Excel kötü bir şeydir diye söylemiyorum. Ama mesele bu altyapı olduğu zaman içeride ve bu alışverişe sadece veriyi kaydetmek üzere kullandığınızda herkesin kendine göre bir yoğurt yiyişi oluyor. Böyle bir yapı üzerinde yapmanız gereken ilk şey bir sistemi uygulamaktan ziyade o sistemi yalınlaştırmak. O sürecin akışını doğru hale getirmek. O süreci yalınlaştırdıktan sonra bir sisteme koyduğunuzda o sistem çalışıyor. Eğer o süreci yalınlaştırmadan bir bilgi sistemi içerisinde yönetmeye kalkarsanız, custom bir sürü yazılım oluyor. Türkiye’nin büyük firmaları custom yapılan bir sürü çalışmayı sadeleştirmek için sonradan, daha büyük projeler yapmak zorunda kaldı. Dolayısıyla gerçekten önemli olan şey şu:İhtiyacın olanı bilmek ve ihtiyacın için olanları alıp, bütünsel bakmak. Mesele dolasıyla ihtiyaçtan başlıyor.
Özgür Aslan: Aslında o zaman hedeften de başlıyor. İhtiyacı bilip, şirket olarak benim 3 tane ana kaybım var. 1-) Arızalar ve duruşlar… 2-) Planladığımız hızda, kapasitede üretim yapamamak 3-) Kalite; Ürettiğiniz ürünü yüzde kaç kaliteli çıkartıyorsunuz? Bütün sistemler bu üç konudaki kayıpları azaltmak için kurulur… Endüstri 4.0 bize yazılımın gücünü gösterdi diyebilir miyiz? Doğru olur mu bu?
Tarkan Ateşoğlu: Veriyi görünebilir kılma bu veriden de anlamlı sonuçlar çıkartma… Kavramsal olarak ülkemiz Endüstri 4.0’ın çok farkında. Ama içerik olarak, icraat olarak dokunmak, mutfakta çalışmayı gerektiriyor ve IT’cilerin kesinlikle o süreçleri basitleştirmesinde de bu sürecin dijitalleştirilmesinde önemli bir rolü olacak ve ellerini taşın altına koymaları gerekiyor. Copy-paste bir çözüm olamayacak.
Özgür Aslan: Peki veriyi aldık, görselleştirdik. Çok güzel panolar yaptık, önümüzde koyduk. Bir miktarda veri birikti. Sıra geldi kestirimci analitiğe. Kestirimci analitikte gördüğüm 2 tane kullanım alanı var. Bir tanesi kestirimci bakım yani arızayı ön görme, ikincisi kestirimci kalite, kalitesizliği ön görmekle ilgili. Burada kestirimci bakım niye daha popüler? Sizce kestirimci bakımın öne çıkmasının sebebi, ne kadar az duruş, o kadar iyi mi felsefesi aslında?
Tarkan Ateşoğlu: Aslında doğru. Hayatın gerçeğinde insanların hep ihmal ettikleri şey kalite oluyor. Çünkü o verileri ölçmek, o verileri anlamlandırmak için belki daha fazla yatırıma ihtiyaç oluyor. Üretim ne kadar göz önündeyse, bir makine duruşu ne kadar insanların dikkatini çekiyorsa, insanları o kadar etkiliyor diyelim. O yüzden bence kademe kademe bakalım. Türkiye’de makinelerin kullanım oranı genel olarak çok yüksek değil. Üstelik veriyi aldıkları yerler açısından baktığımızda ne kadar doğru da olduğu da tartışılır. Mesele gerçekten bu veriyi düzgün bir şekilde almaya çalışmak. Bunun için artık kolay ulaşılabilir yöntemler ve sistemler var. Bunlardan faydalanmak ve bunları o dediğimiz otomasyon piramidi içerisinde PLC’ler MES sistemleri ERP sistemleri arasındaki döngüyü yapmak gerekiyor.
Özgür Aslan: Makine alacağınız zaman, üretim ekipmanı alacağınız zaman hızlı, arızası az olan, bakımı kolay olan ve çok üreten makine diye kriterler alırdınız. Bir de bunların en ucuzunu almaya çalışıyorduk. Şimdi o şartnamelere veri alışverişi yapabilen, yapay zekâsı olan şartları da girdi. Bu yapay zekâ meselesinde siz bir üretim sektörü yöneticisi olarak ne arıyorsunuz?
Tarkan Ateşoğlu: Aslında bakarsanız şöyle söyleyeyim. Bizim firmamız kâğıt makinesi gibi çok devasa bir şeyi kullanıyor. Burada birkaç tane yatırımımız var. Biliyorsunuz ki bir makine tek başına, özellikle bu tür büyük makineler, kendi yapısıyla değil çevresel koşullar vs ile önceki ve sonraki makinede kullanılan malzeme ile beraber bir optimizasyon yaptırmanızı gerektiriyor. Dolayısıyla ve bu makine öğrenmesi dediğimiz algoritmaları ve yapıların kendi içerisinde farklı bir matematiği var. O matematik her zaman şu anki dünyada var olan SAS servisleri ile var olan analitik tool’ları ile ile farklı farklı firmaların çok farklı noktalara ulaştı. Dolayısıyla benim tercihim, var olan dünyadaki tüm bilgiyi analitik hazineyi kullanmaya çalışmak olmalı. Açıkçası bu anlamda benim tercihim bu. Dolayısıyla veri alışverişi çok önemli. Bu veri alışverişi konusunda da artık bu olmazsa olmaz herhalde. Bu anlamda bir şeyi olmadığı zaman hatta şirketler, bakımları kendi yapmaya çalışıyorlar. Biliyorsunuz, otomobil firmaları bile bakım konusunda uzaktan bunu işin bir parçası olarak, bakım anlaşmasını, bu anlamda bir değer olarak kullanmaya çalışıyorlar. Dolayısıyla bu da bir ticari gelir kapısı aslına bakarsanız her biri için. O yüzden bence biz bugün bulutu konuştuğumuz yapıda, bugün buluta teknik tüm işleri devrettiğimiz yapıda bu tür makinelerin de konuşması gerekiyor. Uzaktan müdahale konusunda biz teknik ekibi çağırıyoruz ama bu konuda da belki onların uzaktan erişmesiyle ilgili bir konudan bahsediyoruz. Dolayısıyla ben şunu söylemeye çalışıyorum, bu taraftaki makineler ve diğer taraftaki tüm bu makineye erişmesi gereken, bu makinenin değerlerini daha iyi bilen, bu makineyi hazırlayan ekibi, bu verilere ulaşmasında ve buradan kestirimci bir bakım çalışması yapılması gerekir. Ama bizim de kendi içimizde bu yapının bütünlüğü açısından bu optimizasyon veya algoritmavari yapıların oluşturulmasına çalışılması gerektiğini düşünüyorum açıkçası.
Özgür Aslan: Biraz Türkiye’den konuşalım. Türkiye’de üretim sektöründe teknolojik yatırımları ne oranda görüyorsunuz, yeterli mi veya daha alınacak ne kadar yolumuz var?
Tarkan Ateşoğlu: Benim görebildiğim kadarıyla biraz sınırlı. Sınırlı olmasının nedeni var olan kazançları değerlendirmek, var olan projelerin maliyeti midir diye bakmak lazım. Bir örnek vereyim. Bir kişi bir makine alacak 100.000 Dolar. Bu iş için veri analitiği ile vs. çalışacak 50.000 Dolar. Evet, makine almayı tercih ediyor. Daha büyük bir maliyete mi katlanıyor, belki evet. Ama sonuçta burada önemli olan teknolojiyi ve buradan kazandıklarımızı göstermeye başladığınız zaman şirketler belki bu konudaki kararını değiştirecekler. Ama bence yatırımın biraz daha ucuzlaması gerekiyor olabilir. Bu nasıl ucuzlayabilir? Yaygınlaştıkça belki de… Biraz büyüdükçe bu sektör, bu çalışmalar farklı farklı anlamda rekabet kızıştıkça belki de daha olabilir ama şu an belki yatırımlar sınırlı olduğu için maliyetler yüksek. Teknolojik yatırımlar artsa bu değerlendirmeler daha farklı olsa belki artabilir. Artırılması gerekiyor mu? Evet.
Özgür Aslan: Dediğiniz doğru fiyatlar şu an yüksek. Uygulama maliyetleri yüksek. Çünkü biz de tam olarak bir projeyi hangi firmaya gidersek gidelim ne kadar hızlı ne kadar ucuza mal edebileceğimizi bilmiyoruz. Biraz da kendimizi garantiye almaya çalışıyoruz…
Tarkan Ateşoğlu: Türkiye’de genel olarak baktığınızda şirketlerde ERP yazılımları var ama gerçek anlamda kullanılmıyor, Excel vs. kullanılıyor. Dolayısıyla bir yatırım yaptığında kullanıcının ya da yöneticinin bu yatırımın gerçekten iyi bir kazanca dönüştüğünü, bir değer ürettiğini anlatmak lazım.
Özgür Aslan: Geri dönüşü biraz ağır değil mi? Yani bir makine alıp, kurduğunuz anda kapasiteniz otomatik olarak artıyor. Ama IT konusunda bir yatırım yaptığınız zaman bir yazılım geliştirdiğiniz zaman veya bir ekip kurduğunuz zaman bile en azından o ekibin sizi dediniz ya gider kalemini geliri göstermesi için aradaki korelasyonu kurabilmeniz için bir vakit gerekiyor. Hadi bu kadar ekibi kurduk, yatırımı yaptık, gelirlerimiz artmadı ‘Neden?’ sorusunun cevabı aslında bir sonraki seneye bakmanız gerekiyor veya bu şirketin bundan sonraki 10 yılını değerlendirmeniz gerekiyor. Kolay yolu seçersek makine alırız. Biraz daha geleceği düşünürsek teknolojiye yatırım yaparız. Doğru mu sizce?
Tarkan Ateşoğlu: Doğru. Az önce bir soru sormuştunuz. Üretimde bu kadar veriyi biz dashboardlar da görüyorsak, neden büyük ofislere ihtiyaç var, neden büyük odalara ihtiyaç var… Aynı soruyu burası için de sorun. Ben bir makine yerine iki makine yaptığımda sorunlarımı ikiye katlıyorum. Bir şekilde bu anlamda bu iş gücü ve diğer maliyetlerimi ikiye katlıyorum. Eğer makine yüzde 40 kullanımdaysa, sorun o aslında. Neden bir makine daha alıyorsunuz? Bunu daha verimli hale getirmenin yolunu bulmak lazım. Bunu ortaya koymak lazım ama. Şunu da kabul ediyorum. Teknolojide biraz ucuzlatacak çözümler üretmek lazım. Bu konu yaygınlaştıkça ucuzlayacaktır, yazılımın doğası gereği bu var zaten. O yüzden de bence kazançlar da görülecek.
Özgür Aslan: Burada bir de şuna bakmak lazım. Makinelerden veri alıp, onu daha verimli hale getirmeye çalışıyoruz. Sizin de bizim de konuştuğumuz konular o. Halbuki üretim sürecinde bir sürü yan süreçler de var: Planlama, stok, sipariş, personel organizasyonu. Bunları da optimize etmek için benzer platformlar, yazılım kullanılabilir. Aslında onlar da bir kayıp. Üretimde duruşlar bir kayıpsa, kalitesizlik bir kayıpsa yanlış organizasyon, personel organizasyonu veya planlama hataları bize gelen siparişlerin ne zaman çıkacağını biliyoruz ama onu hangi sırada hangi yöntemler yapmamız gerektiğini planlarken, verimsiz çalışıyorsak, bunu da verimli hale getirmemiz gerekiyor. Doğru mu?
Tarkan Ateşoğlu: Kesinlikle doğru. Biliyorsunuz World Class Manufacturing dediğimiz bir yapı da var. Bu yapı da dediğiniz boyutta ilerliyor. Her şey birbirine bağlı. Bir yerde bir problem varsa planlamayı doğru yapamadığınız zaman zaten o üretim makine ne kadar verimli olursa olsun, verimsiz hale geliyor, anlatabiliyor muyum? Dolayısıyla mesele tüm yapıyı bir çıkartıp, ortaya tüm kalemleri sıra sıra iyileştirmekten geçiniyor. Bugün Türkiye’deki şirketler için hemen yapay zekâ mümkün mü? Kişinin elinde veri yok! Önce bu veriyi anlaşılabilir, ulaşılabilir kıl. Gerçekten önemli olan şey bence bütünsel bakmak. Çünkü şu an şirketlere baktığınızda her departman bir bilgi sistemi projesiyle ilgilenirse olmuyor bu iş. Bunu bir proje yönetimi ofis mantığıyla bir araya getirmek bu ekiple bütünsel bakmak ve en önemli şey. ‘Agile’ da moda tabir, ama pratikte yapılmıyor.
Özgür Aslan: 20 yıl önce yalın üretim çok popülerdi. Herkes yalın diye konuşmaya başladı. Eskiden yalın üretim için mevcut durum haritası, gelecek durum haritası, değer akış analizi hazırlıyorduk. Şimdi buna veri akışını da biz ekliyoruz. Veriyi nasıl transfer ediyorsunuz? Excel ile mi? Yoksa kâğıda yazarak mı? Yoksa ERP mi var? İlk amacımız öncelikle her süreci dijitalleştirmek…
Tarkan Ateşoğlu: Ben şunu ekleyeyim. Her dijital teknoloji hamlesi, var olan süreci sorgulamaya başlattırıyor. Bu ERP’ye geçiş olsun, başka bir yere geçiş olsun. Bu yapıyı sorgulamaya başladığınızda da bu yapıyla ilgili yapacağınız bence fark şu. Teknolojik çözümlerin bu tür sizin söylediğiniz gibi çözümlerin temel farkı şu. Siz bu yapının böyle akması dışında başka hiçbir seçeneği bırakmayabiliyorsunuz. Elinizde böyle bir güç var. Bu iş böyle akacak, başka da akmayacak. Bunu yaptığınız anda da iş buradan akmaya başlıyor. Çünkü ben üretim hattına veriyi var olan şu kanallar ile gönderebilirim diye bir yapı ortaya koyuyorsunuz. Ne demek istiyorum? Aslında bu tür sizin söylediğiniz yapıları kullanmaya başladığınız zaman diğer tüm şeyleri farklı gidiş yollarını kapamayı becerebilirseniz, ki bu sistemler bunu yapmayı sağlıyor. O zaman aslında hayal ettiğiniz sistemi kurmuş ve üstüne yavaş yavaş geliştirmeye başlıyorsunuz. Burada kritik olan konu şu: Var olan yapıyı sürdürebilir kılmak. Bazen siz bir yapıyı kuruyorsunuz. Kişi bir yerde bunu kullanmamaya başlıyor, çözüm de yok. Hemen kendi dünyasını yaratmaya başlıyor. Oradan yürüyor. Fark etmiyorsunuz bile. Mesele bir şeyi kurmak ve bunu iyileştirerek sürdürebilir kılmak.
Özgür Aslan: Uzun zamandır teknolojik yatırımlar ile ilgileniyorsunuz. Sizinle aynı pozisyondaki benzer işleri yapan meslektaşlarınızı kısa-orta vadede neler yapmalarını önerirsiniz?
Tarkan Ateşoğlu: Öncelikle dijital anlamda geleceği biliyor olmanız ve bunu merak ediyor olmanız çok önemli. İkincisi var olan durumum nedir? Buna bakmak lazım. Bu ihtiyaçlar bana ne geliyor diye değil. İçine girip bakın. Süreç sahipleriyle konuşun, ihtiyaçlarını anlayın. Hatta onları ikna edin. Bu araya giden yolu da fazlandırın. Bir de şu önemli. Bu yolu, haritayı çizseniz bile o şirkette, süreçlerin içerisine gireceğiniz yer kabulle başlıyor. Süreç sahiplerinin sizi kabul etmesini sağlamanız lazım. O işleri gerçekleştirerek, yaratarak, güveni sağlayarak, katılımı ancak öyle sağlayabilirsiniz. Mesele gerçekten hedef. Bu hedefleri biliyorsunuz, IT dünyasında değişiyor. Dolayısıyla ben bu işte 20 yıllık hayatımda hep bir proje içinde oldum, beslendiğim şeydir o. Keyif alırım. Kademeleri doğru yapın, adım adım gidin. O yüzden önemli olan şey gerçekten bana göre hedefinizi koyun, gerçeği de görün ama mutlaka ve mutlaka olaya tüm bütünsellikle bakmaya çalışın. Türkiye’de teknolojik anlamda çok iyi şirketler var. Onların katmak istedikleri şeyler konusunda gönüllüğü olduğu bir sürü konu var. Bunlardan bir tanesi de sizsiniz Özgür bey. O yüzden de değer katan arkadaşlarımdan, bu değerlerden faydalanmak için bunu bildiğiniz zaman fazları birlikte hazırlıyorsunuz zaten.
Özgür Aslan: Çok teşekkür ederim. Çok keyifli bir sohbetti. Bundan sonra da inşallah bol bol bir araya geliriz.